• İstanbul 14 °C
  • Ankara 20 °C

Dr. Ayhan Pala: Dil İnkılâbı ve Türk Dünyası

Dr. Ayhan Pala: Dil İnkılâbı ve Türk Dünyası
1932 yılında uygulanmasına başlanan Dil İnkılâbının başka zararları yanında Türk dünyası ile ortak anlaşma zeminimizi ortadan kaldırdığı da bir gerçektir.

Dil İnkılâbının tarihî arka planında, 18. asırda yaşanan askerî mağlubiyetler sonucunda Türk toplumunda ortaya çıkmaya başlayan aşağılık kompleksi vardır. III. Selim devrinde Batı ile temaslar arttı. Bu münasebetle Batıyı tanıyan Osmanlı seçkinlerinin zihniyeti değişmeğe başladı. Bu seçkinler Avrupa sisteminin üstünlüğünü kabul ettiler. Aynı zamanda bir aşağılık kompleksi ortaya çıktı. Tanzimat devrinde piyano çalmak ve çocuklara Fransızca öğretecek yabancı mürebbiye tutmak ilericilik işareti sayıldı.

Avrupa’da Auguste Comte tarafından sistematize edilen Pozitivizm Osmanlı’ya da tesir etti. 19. asrın sonundaki İslâmîleştirme çabalarına rağmen, devletin yeni modern okulları, “çoğunlukla pozitivist, materyalist ve ilimperest fikirlerle aşılanmış bürokratlar, subaylar, profesyoneller ve aydınlar yetiştiriyordu.

Atatürk inkılaplarının fikrî temelini bu gelişmeler oluşturdu. Bütün inkılapların hedefi İslâm medeniyeti dairesinden çıkıp Batı medeniyeti dairesine girmekti. Din bunun önünde engel olarak görüldü. Dahiliye Vekili Şükrü Kaya 1934’te yaptığı Meclis konuşmasında, “Dinler işlerini bitirmiş, vazifeleri tükenmiş, yeniden uzviyet ve hayatiyet bulamayan müesseselerdir” demişti. Latin alfabesi de bu maksatla kabul edildi. İsmet İnönü, hatıralarında bunu yazmıştır.

Birinci Tarih Kongresinde yeni bir tarih tezi ortaya atıldı. Türklerin Hind-Avrupa kavimlerinden olduğu açıklandı. Dil inkılabı da aynı maksatla yapıldı. Türkçe’nin Hind-Avrupa dilleri ile ortak kökleri olduğu iddia edildi. Arapçadan dilimize giren kelimeler yerine Avrupa dillerinden kelimeler alındı. Müdür yerine Direktör dendi. Maarif Vekâletinin adı Kültür Bakanlığı yapıldı. Türk Tarih Kurumu dergisine Fransızca Bulletin’den bozma Belleten adı verildi. 5 Haziran 1935 tarihli Yeni Asır gazetesinde bir haber: “Kamutay’da Kültür Bakanlığında Ar Genel Direktörlüğü kurulması kanunu çıktı” başlığını taşıyordu.

Dil İnkılabının yürütüldüğü yıllarda yaşayan ve sonra CHP Hükümetinde Millî Eğitim Bakanlığı yapan Türk dili profesörü Tahsin Banguoğlu bu konuda şunları yazmaktadır:  “Osmanlıca” adı verilen Arapça ve Farsça kelimelere karşı kesin bir savaş açılmıştı. Ancak bu bizim milliyet tarifimize uygun bir Türkçeleşme değildi. Dilimiz bu sefer başka türlü ve karmaşık bir yabancılaşmaya açılmış oluyordu: Pek çok kelimenin Arapçası yerine Fransızcası rahatça kabul ediliyordu (amelî= pratik, asrî=modern, iktisat = ekonomi). O bizim yakın akraba diller (!) var ya, onlardan yakıştırmalar makbule geçiyordu (ecole-ü okul-a, universel-i evrensel-e çevirmek, image-dan imge, commamde-dan komut çıkarmak, Yunanca hegemonia-dan egemen, Fransızca commune-den kamun = nahiye). Bunlara Antropoloji, askomisyon, asdirektör, almanak, artist, atelye gibi pek çok ilave yapılabilir.

Dil İnkılâbı Türk dünyası ile ortak anlaşma zeminini de ortadan kaldırmıştır. 20. asra kadar Türk edebiyatının Ali Şir Nevayî, Fuzulî gibi isimleri bütün Türk dünyasının ortak değerleri olarak okunuyor ve anlaşılıyordu. 19. asırda Kırımlı fikir adamı İsmail Gaspıralı (1851-1914) “dilde, fikirde, işte birlik” demiş, bu fikrini hayata geçirmek için Tercüman Gazetesini yayımlamıştı. Gazete Türk dünyasının her yerinde okunuyor ve anlaşılıyordu. Bunun için İstanbul şivesine ağırlık veren ortak bir dil yayılmaya çalışılıyordu. Bizde Sırat-ı Müstakim, Azerbaycan’da Molla Nasrettin dergileri de aynı anlayışla yayımlanıyordu. Aslında XIX. yüzyıl sonlarına, hatta XX. yüzyıl başlarına kadar Türk dünyasında ortak bir iletişim dili vardı. İstanbul’da, Bahçesaray’da, Kazan’da, Bakü’de, Semerkant’ta ve diğer şehirlerde yazılan bir şiir veya bir yazı, yayımlanan bir kitap veya bir gazete Türk dünyasının hemen her bölgesindeki aydınlar tarafından anlaşılarak okunabiliyordu. Rusya alfabe değişikliği ile müşterek anlaşma zeminine ilk darbeyi vurmuştur. Çarlık devrinde İlminskiy, Sovyet devrinde Stalin bunu hedef aldılar. Sovyet döneminde Rusça kelimeler Türk lehçelerine girince ortak zemin zayıflamaya devam etti.

Alfabe farklılıkları ile de ortak anlaşma zemini kaybolmaya başlamıştı. Dil İnkılâbından sonra ortaya atılan kelimelerle Türk dünyası arasındaki müşterek dil zemini de ortadan kalkmaya başladı. Bütün Türk lehçelerinde ortak olan adalet yerine könülük, âdet yerine görenek, ahlâk yerine aktöre, akıl yerine us, asır yerine yüzyıl, bahtiyar yerine mutlu, bîtaraf yerine yansız, cevap yerine yanıt, dünya yerine acun, edebiyat yerine yazın, mesele yerin sorun, medenî yerine uygar, terbiye yerine eğitim gibi kelimeler kabul edildi. Bu misallerin sayısı yüzlerce artırılabilir.

Türk dünyası ile ortak anlaşma zeminin tesisi için bizim ders kitaplarından başlayarak televizyon yayınları ve dizileri gibi çeşitli mecralardan uydurma kelimeleri temizlememiz ve ortak kelimelerimize dönmemiz, Türk devletlerine de benzer bir telkinde bulunmamız gerekir. Onlar da Sovyetler devrinde dikte edilen kelimeler yerine ortak kelimelerimizi kullanırlarsa anlaşmamız kolaylaşacaktır. Türkiye Türkçesinin ortak anlaşma dili olarak kullanılması için de çalışmaların hızlandırılmasına ihtiyaç vardır. Bundan başka 1992 yılında kabul edilen Ortak Alfabe’nin başta Türkiye olmak üzere bütün Türk devletlerinde kullanılması için çalışmak gerekiyor.

Bu haber toplam 883 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim