Köyün en güzel yerine kondurmuşlardı okulumuzu. Okul dedimse ilkokul tabi. Eskiden köylerde ortaokul filan olmazdı. Sade iki derslikli ama beş sınıf eğitim görürdü, bazı sınıflar birleştirilmişti.
Evli olan öğretmen lojmanda, bekâr olan öğretmenlerse eve dönüştürülmüş olan öğretmenler odasında kalırdı, usul böyleydi.
Okulun hemen yakınından çıkan kaynak su, ilkbaharda çoğu zaman kendi yoluna sığmaz, yolumuzu yoluna katardı. Çoğu zaman ayakkabılarımızı çıkartarak oradan geçmek zorunda kalırdık. İşte bu sevdalı, şaşkın dere; her gün, her saat okulumuzu ve öğrencilerini en güzel melodilerle selamlardı. Öğrencilerde uzun ince yola revan olurdu. Şairin teşbihindeki “Başını taştan taşa vurup gezen âvâre su”ya, kavaklardaki kuşların enstrümanları eşlik ederdi. Bize de bilet almadan, saatini beklemeden dinleme ve seyir zevki kalırdı. Ne güzel günlerdi çocukluğumun mazideki o günleri. Yine baharın habercisi yumurtadan çıkan civciv misali ressamın tuvaline sığmayan çiçekler birbiri ardınca açar, arılara ve böceklere davetiye çıkartırdı. Yarım saatlik teneffüslerde oyunların içinde kaybolurken bu güzelliklerin hakkını vermeyi de ihmal etmezdik.
Devamı: https://www.insaniyet.net/dunya-donuyor-ortaokul-bitiyor/
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.