• İstanbul 20 °C
  • Ankara 21 °C

Ebter kelimeler!

D. Mehmet DOĞAN

Dilin malı olmuş, yerleşik kelimelere karşılık uydurmak, bir çıkmaz yol. Elbette bu tarz uydurulmuş ve günlük hayatta da kullanılan kelimeler var.

Fakat bunların dahi uydurulduğu kelimeyi hakkıyla karşılayanı, hele türevlerini karşılayanı çok az. Edebiyat sahası dikkate alınırsa, bu noksanlık daha fazla dikkati çeker.

Dil neye yarar? İnsanların birbirini anlamasına, birbiriyle anlaşmasına!

Bu üç unsurun imtizacıyla olur: Mesaj, kaynak, yani gönderici ve alıcı.

Mesajı veren, gönderici; alıcıya öyle hitab etmeli ki, o mesajı gerçekten alsın, yani anlasın.

Dil büyük bir mutabakat dünyası. Bu mutabakatı hiçe saymaya başladığınız zaman artık zorbaca tavırlar içine giriyorsunuz demektir. Gönderenin bilmesi kadar önemli olan, gönderilenin bilmesi. Ben uydurdum, hedeflediğim kitle de bilsin! Yahut da ister bilsin, isterse bilmesin! İşte bu dilde ciddi bir belirsizliğe yol açıyor.

Geçenlerde çâre kelimesinin yerine konulmak istenen “umar” üzerinden bir tartışma başladı. Umarsız, umarsızlık kelimeleri bazı yazarlar tarafından kullanılıyor. Ben “umar”ın kullanıldığına rastlamadım. Arıdilcilik gayretiyle züppece kullananlar olabilir, onu farklı değerlendirmek lâzım.

Bu yeni yapılmış bir kelime ise, ismi fail yapan -ar ekinin kullanılmasının keyfi olduğunu hatırlatalım. Bu arada Derleme Sözlüğü’ne dayanarak bu kelimenin dilde zaten olduğunu iddia edenler çıkıyor. Derleme Sözlüğü’nün güvenilirliğini tartışmak zorundayız. Bu derlemelerin ekseriya ehil ve dikkatli kimseler tarafından yapıldığını söylemek mümkün değildir. Zaten bu yüzden olmalı ki, TDK sözlüklerine bu kaynaktan çok az kelime alınmıştır. Buna karşılık Tarama Sözlüğü şahidli bir sözlük olarak güvenilirdir ve bu sözlükte de bu kelimeye rastlanmaz. “Umar” kelimesi TDK sözlüğüne ancak 7. Baskıda, 1983’te girebilmiştir.

Kısaca, “umarsız” çâresiz bir kelimedir! Çaresizin yerini tutmakta çaresiz kalmıştır! "Umar" çâre midir? böyle bir türkçe kelime yok. Kimse "buna bir umar bulalım" demiyor. Umar çare olmayınca, umarsız da çaresiz olamıyor.

Çâre dilimizin zengin anlamlı kelimelerinden.

çâre(چارە). (-.) [F.i.] 1. Bir engelden, sıkıntıdan veya zor durumdan kurtulmak için tutulması gereken çıkar yol, çıkış yolu, çözüm yolu. Hadi müşkil diyelim, çâresi hiç yok mu ki?-Âkif 2. Tedbir, vâsıta. Başımın derdi büyük, çâresi yok... Olsa da zor-Âkif 3. Kurtuluş yolu. Çâre yok, bunu yazacaktı-N.Sırrı 4. İlâç, derman, devâ. Ne tabibim oldun eyledin çâre-Gevherî 5. Yardım, medet.

Umar bu anlamlardan hangisini karşılayacak şekilde kullanılmaktadır acaba?

Bî çâre yerine ne diyoruz? Hâl çaresini “durum umarı” yapabilir miyiz? “Ne çâre” yerine “ne umar” denilebilir mi?

Şükrü Tunar’ın güzelim hüzzam bestesini nasıl söylemeliyiz?

          Ne çâre ayırdı felek/Kalplerimiz bir olsun!

Son yüzyılın büyük bestekârlarından Ârif Sami Toker’in mahur bestesi ne olacak?

          Ben derdime hiç çâre bulamam sâki!

Bir kelime değiştirmek, edebiyattan musikiye ciddi bir anlam belirsizliğine yol açabilir.

Gelelim çâresiz’e…

Çaresiz, türkçe olumsuzluk eki ile meydana gelen bir kelime. “Yapılan” demiyorum, tabiî olarak ortaya çıkan bir kelimedir ve yaygın olarak kullanılır.

çâresiz(چارەسز). (-..) [F.T.s.] 1. Çaresi olmayan, çözümü bulunmayan. -Çâresiz derd olamaz, söyle hocam, dinliyorum?-Âkif 2. Çâre bulmayan, çözüm bulamayan, elinden bir şey gelmeyen, çâre ve tedbiri kalmamış olan, biçâre, nâçar. 3. [z.] Mecburen, zarurî olarak, ister istemez, kaçınılmaz, elzem, çarnâçar. Batar, çıkar, gideriz, çâresiz, yorulsak da-Âkif 4. Herhâlde, behemahal: Bu işi yapacağız, çâresiz...

Bunun yerine “umarsız”ı koymaya çalışalım. Acaba bu anlamlardan hangisini karşılar? Çâresiz kalmak “umarsız kalmak” olabilir mi?

Aynı soruyu soralım: Umarsızlık, çaresizliğin bütün anlam alanlarını kapsayacak şekilde kullanılabiir mi?

çâresizlik. (-...) [F.T.i.] 1. Çâre bulamama, gücü yetmeme, biçarelik, acz, ıztırar. Yalnız yalnız sabırda/Çâresizliğe çare-Fâzıl Sesinde de çocuk çâresizliği vardı-Buğra 2. Mecburiyet, zarurîlik. 3. Darlık, zaruret, ihtiyaç.

Geldik başa: Dilimizin derdi büyük, umarım umarı bulunur!

Nedir dert?

Yerleşik, yaygın olarak kullanılan bir kelime yerine karşılık buluyorsunuz veya uyduruyorsunuz. Pekâlâ! Kelime sınırlı bir anlamı karşılayacak şekilde kullanılabiliyor. Kelimenin türevlerini, o kelime ile yapılan deyimleri karşılamak mümkün değil.

Aridil böyle ebter kelimelerden oluşuyor!

Arıdilciler “ebter de?” diyecek hemen.  Kuyruksuz demek! Mecazen “nesli kesilmiş, dölsüz” demek! Nâbî değersiz, kıymetsiz mânasına kullanıyor:

Cühela âlime nisbet hardır

Belki hardan da bile ebterdir.

Bir arıdilci “bu kelime arapça, ben bilmem” diyebilir. Bu kelime TDK sözlüklerinde bulunmaz, ama Türkçe/Osmanlıca-İngilizce Redhouse sözlüğünde bulunur! Neden peki? Sanmayın ki, Kevser sûresinde geçtiği için. Türkiye’de herkesin bildiği, hatta ezbere bildiği Mevlid gibi metinlerde geçer de ondan:

Allah adı olsa her işin önü

Hergiz ebter olmaya anın sonu.

Böyle çok sayıda “ebter” kelime var. Son günlerde sık kullanılan “önlem” bunlardan biri. Önlem aşağı, önlem yukarı. Bir de “önlem almak” var. Peki önlemli, önlemsiz, önlemsizlik var mı?

Bu kelime “tedbir” yerine uydurulmuştur. Türkçe bakımından sakattır. Fakat tedbirli, tedbirlilik, tedbirsiz, tedbirsizliği karşılayacak bir kullanma değerine ulaşmamıştır, yani ebter kalmıştır!

Dil arıtma cihazları düşünmüşler, taşınmışlar bula bula “fikir”e karşılık “düşün”ü bulmuşlar. Peki fikir “düşünce” değil mi? Onu herkes anlıyor, bu yüzden olmaz. Bir de biz yapmadık, biz uyduracağız ki olacak!

Bu kelime 1935’te yayınlanan Türkçeden Osmanlıcaya Cep Kılavuzu’nda “mülahaza” karşılığı olarak uydurulmuştur. Günümüzde birçok zihin mülahaza ile düşünceyi ayırd edemiyor.

Düşün sonra nasıl oluyor da fikir oluyor? Bu kepazeliğin mucidi Ataç nam dil tahripçisidir. 1949’da aniden “düşün”ün fikir olduğuna karar vermiş! Keyf onun değil mi? Peki onun keyfi neden bizim mecburiyetimiz oluyor?

Bu vesile ile büyük romancımız Kemal Tahir’i rahmetle analım. Bakın ne diyor: “Her zibidinin kelime uydurması ile hele Nurullah Ataç gibi adamların kelime uydurması ile yürümez bu iş.”

Şimdi bu “zibidi”nin keyfî seçimini ciddiye alıp “düşün”ü kullanan kimler yok ki? Esasen düşün, emir kipidir.

İşte Âkif’in mısraları:

Düşün: Bîçârenin en kahraman, en gürbüz evlâdı,

Kimin uğrunda kurbandır ki, doğrandıkça doğrandı?

Hadi “düşün”e fikir diyelim!

Fikirlenmek, fikirleşmek, fikirleştirmek, fikirli, fikirsiz, fikirsizlik… ne olacak?

Düşün alışverişi, düşün almak, düşün birliği, düşün edinmek, düşün işçisi, düşün vermek, düşün yürütmek…var mı? Hatta olabilir mi?

“Cin fikirli” yerine cinli düşünlü, “ince fikirlilik” yerine ince düşünlülük… Daha neler!

Bu ebter kelimelerden uzak durup fikir alışverişine, fikir almaya, fikir birliğine, fikir edinmeye, fikir vermeye, fikir yürütmeye… devam edeceğiz. Böyle yapan fikir işçileri her zaman olacak!

Karabatak Dergisi, sayı 55
Bu yazı toplam 307 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim