• İstanbul 14 °C
  • Ankara 18 °C

Edebiyat ve Evrensellik

Edebiyat ve Evrensellik
Söz konusu olan edebiyat olunca akla gelen, zaman zaman tartışılan konulardan biri de edebiyatın millîliği ve evrenselliği meselesidir. Şüphesiz, bu konuda fikir beyan eden herkes, konuya kendi zaviyesinden bakarak tarih boyunca çok şey söylemiştir.

Söz konusu olan edebiyat olunca akla gelen, zaman zaman tartışılan konulardan biri de edebiyatın millîliği ve evrenselliği meselesidir. Şüphesiz, bu konuda fikir beyan eden herkes, konuya kendi zaviyesinden bakarak tarih boyunca çok şey söylemiştir. Ortaya çıkan görüşlerden genel kabul göreni“Millî olunmadan evrensel olunamaz.” şeklinde olanıdır. Bunun aksine sayları az da olsa “Evrensel olunmadan millî olunmaz.” şeklinde düşünenler de vardır. Bu görüşlerden hangisi haklılık payına sahiptir? Bu, şüphesiz hayli uzun sürecek ve muhtemelen de içinden çıkılamayacak bir tartışmanın konusudur.

İşte tam da bu noktada Hz. Mevlâna’nın “pergel metaforu” bize aydınlık bir kapı açabilir. Öyleyse önce bu metafordan söz edelim. Diyor ki Hz. Mevlâna “Pergelin iğneli ayağı sabittir benim dinimde, ama diğer ayağıyla yetmiş iki milleti dolaşırım.” Bu ifade “Biz pergel gibiyiz. Bir ayağımız din üzerinde sağlamca durur, öteki ayağımız yetmiş iki milleti dolaşır” şeklinde de söylenmektedir.

Asıl olan millîlik

Hz. Mevlâna’nın bu sözü, şüphesiz ki insanın yeryüzü serüveninde kurtuluş için tutması gereken yolu, yöntemi ifade etmektedir. Buna göre pergelin yani insanın sabit duracağı nokta din yani şeriattır. Burası merkezi ifade eder. Öyleyse insanın ayağı merkezden ayrılmadığı sürece buradan aldığı güç ile bütün bir âleme yani yetmiş iki millete açılabilir. Sözün doğruluğu şuradan bellidir. Hz. Mevlâna, bizzat kendisi bu ilkeye bağlı kaldığı için hem yetiştiği kültürün çok seçkin bir insanı olmuş hem de evrensel bir nitelik kazanarak bütün coğrafyalarda kabul görmüş, sevilip benimsenmiştir.

Konuyu işte tam da bu noktada edebiyata getirdiğimizde şunu söylemek gerekecektir. Bir ağacın kökü yoksa gövdesi, dalları ve meyvesi de olamaz. Bu yüzden esas olan millîliktir. Yazarın sabit duracağı nokta kendi kültürü, coğrafyası ve insanıdır. Böyle bir köke, merkeze, kaynağa bağlı olduğu zaman ortaya o kültürün dilini, düşüncesini, hissiyatını ifade eden seçkin eserler ortaya koyabilir. Biz, o zaman böyle bir sanatkâra “millîlik” vasfını verebiliriz. Zira, o sanatkâr, eserleriyle kendi milletinin dili olur. Eserler, o milletin hakikatini yansıtan bir aynaya dönüşür. Ama bu noktada da kalmaz. Bir adım sonrasında bu ayna sadece o milleti değil bütün insanları yansıtma özelliği de kazanır.

Devamı: https://www.insaniyet.net/edebiyat-ve-evrensellik/

Bu haber toplam 412 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim