• İstanbul 15 °C
  • Ankara 11 °C

Enflasyonist siyaset girdabından çıkmak

D. Mehmet DOĞAN

Pazarcı müşterisine: “Maaşlara yapılan zamma sevinmeyin, bir zaman gelecek ‘keşke zam yapılmasa’ diyeceksiniz!” Tartışma sürekli artan gıda fiyatları ile ilgili idi…

Seçim dönemlerinde enflasyonun düştüğü görülmemiştir. Gelmiş geçmiş bütün iktidarlar seçim dönemlerinde kesenin ağzını açarlar, olanı veya olmayanı dağıtırlar.

Devletin para dağıtmaya başlaması, enflasyonu azdırıcı bir uygulamadır. Elbette, memur maaşlarının artırılması, asgari ücretin yükseltilmesi gereklidir. Burada asıl mesele, piyasanın nasıl tepki vereceğidir.

Türkiye’de asgari ücretle çalışanların sayısı 10 milyon. Bu toplam nüfusun sekizde biri eder, aileleriyle 3-4 katı bir nüfusu ilgilendirir.

Bir de şu iddia var: 3 milyon 400 bin işçi asgari ücretin altında bir ücretle çalışıyor. Hatta 1.500 liradan daha az ücretle çalışan işçi sayısının da 1 milyon 700 bin olduğu iddia ediliyor.

Asgari ücret demek, sigorta demek, çalışanın devlet kayıtlarına girmesi demek. Devlet kayıtlarına girmeyen, sosyal güvencesi olmayan kayıt dışı çalışanlar da var. Belki de en çok bu yıllarda var. Bunların kahir ekseriyetinin sığınmacılar olduğu tahmin edilebilir. Bunlar için karın tokluğuna çalışmak bile nimet. Devlet’in bu durumdan haberdar olmadığı düşünülebilir mi? Muhakkak haberdardırlar, fakat ekonominin gidişatı müdahaleyi güçleştiriyor.

Mülteci düşmanlığının azdığı bir dönemde patronlar bu kabil işçilerin ücretlerini artırmayı akıllarından bile geçirmezler.

10 milyon asgari ücretli üzerinden konuşalım. Bunların büyük çoğunluğu özel sektördedir, devlette asgari ücret sürekli değildir. Belli bir süre sonra asgari ücretli elemanlar daha yüksek ücretlerle istihdam edilir.

Devletin asgari ücret açıklaması, özel sektörün çalıştırdığı elemanlarla ilgili ince hesaplamalar yapmasını gerektirir. Her asgari ücret artışı onlar için ürettiklerine bir zam vesilesidir. Ürettikleri, imal ettikleri şeylere zam yapmadan bu artışı karşılamaları beklenemez. Emek de maliyetin unsurlarındandır, her ücret artışı zam olarak piyasaya yansır.

Devlet kaşıkla verirken piyasa kepçe ile alır!

Buhranlı zamanlarda sıkı para politikası takip etmek kolay iş değildir. Tabii seçimli, demokratik ülkeler için sözkonusudur bu. Demokrasinin lafta kaldığı, gerçek seçimin olmadığı ülkelerde devlet memuruna zam yapmayabilir, asgari ücreti artırmayabilir. Elbette bu bir hoşnutsuzluk meydana getirir. Fakat, beklentisi olmayan piyasa, alım gücünü de dikkate alarak zam yapma hususunda dikkatli davranır. Böyle hallerde kârdan fedakârlık mecburiyeti vardır.

            90 yıl önceki tepki: Maaşlar düşmeyecek!

1929 iktisadi buhranı ABD’de borsanın çöküşüyle açığa çıktı ve otuzlu yılların başında bütün dünyada tesirini gösterdi. Avrupa’da bu buhran Hitlere iktidar yolunu açtı. Sovyetler Birliği otoriter yapısıyla güçlendi.

Buhrandan en fazla etkilenen ülkelerden biri de Türkiye idi. Nüfusun yüzde 75’i kır kesiminde yaşıyordu. İhracat tamamen tarıma dayalı idi ve tarım ürünlerine talep azalıyordu; buğday fiyatları dahi düşüyordu. Buğday 15 kuruştan 5 kuruşa düşünce, buğday müstahsili köylünün hâli yaman oldu, buğday ekemez hâle geldi…

Mühim gelir kaynaklarından biri olan tütünde de aynı şeyler yaşandı. Bazı tütün üreticileri düşük fiyatlar karşısında tütünlerini satmak yerine yaktı. Hükûmet buğday dahil bazı ihracat gelirlerinden mahrum kaldı. Devlet bütçesi 1929’dan sonra düşüşe geçti, devlet borçları arttı…İşte 4 yılın bütçesi (milyon lira):

1929            210.408

1930            222.646

1931            186.000

1932            170.000

Piyasa allak bullak oldu. Şeker, kahve gibi temel gıda maddelerinin fiyatları yükseldi. Şeker ihtikârı, yani vurgunu; kahve ihtikârı haberlerine limon ihtikârının eklenmesine ne demeli? Şeker iddihar edenler (stoklayanlar), kahve karaborsası yapanlar, dışarıdan alınacak ürünler arasında olmayan limonu ithal edenler mahkemelere sevk edildi…

Bu güne gelirsek: Dünyayı sarsan salgın sonrası hâlâ atlatılmamış olan yaşadığımız “kriz” süresince benzer durumlarla karşı karşıya kalındı. Türkiye’de elbette buhranın tesirine maruz kaldı. 2002’den beri düşüş eğiliminde olan enflasyon yüzde yetmişlere dayandı…Hayat pahalılığı aldı yürüdü. Vatandaş dünkü fiyatı bugün bulamaz hâle geldi. 

Bu süre içinde hükûmet ne yaptı?

Hükümet, salgının tesirlerini hafifletmek için tedbiren bir süre sokağa çıkılmasını yasakladı. Hayatımız boyunca darbe günleri ve nüfus sayımları dışında sokağa çıkma yasağına maruz kalmamıştık. Aylarca evlerimizde kapalı kaldık. Sonra “kısmî serbestlik” dönemi başladı. Bu arada ekonominin kırılganlaştığını, iş sahiplerinin işlerini çeviremez duruma düştüğünü tahmin etmek güç değil. Böyle zamanlarda işten çıkarmalar furya halini alır. Hükûmet hem işletmecilere maddî destek verdi hem de işçilerin ücretlerinin bir kısmını karşıladı ve işten çıkarmaları da yasakladı. Salgında, normalleşme ilerlerken ekonomi normali kaybetti ve bunun tesirleri hissedilmeye başladı: Hayat pahalılığı, enflasyon, geçim darlığı…

Böyle bir zamanda ne yapılması gerekir?

İlk akla gelen “sıkı para politikası” takip etmektir. Yani devletin kadrolarda tensikata girişmesi, maaşları ve ücretleri dondurması veya mümkün olduğu kadar artırmaması… 2020’lerde bu yol tercih edilmedi. Devlet çeşitli kurumlara eleman almaya devam etti. Ücretlerin artırılması faslına gelince, Cumhuriyet tarihinde pek görülmemiş şekilde asgarî ücrete ve maaşlara zam yapıldı.

Krizin atlatılması için başvurulan bu usûlün yakın ve uzun vadede sonuçları olacaktır elbette.

1932: Kriz vergisi yok, “Buhran vergisi” vardı!

Bundan 90 sene önce “Cumhuriyet’in altın devri” sayılan yıllarda buhranı alt etmek için ne yapılmıştı?

Bugüne kadar bu konuda bir fikir ortaya koyanı görmedim. Ekseriya şu söylenir: Cumhuriyetin 9. Yılıdır, bir yıl sonra 10. yıl büyük tantanalarla kutlanacaktır, dolayısıyla millet refah içinde yaşamaktadır ve ekonomi tıkırındadır. Öyle olmasa Onuncu Yıl Marşı öyle yüksek perdeden konuşur muydu?

Onuncu Yıl Marşı’na, yani resmî bir propaganda malzemesine bakarak tarih okuması yapmak yaygın bir alışkanlık. Türkiye’de modern siyasî propagandacılık İttihat Terakki ile başladı, Cumhuriyet’te geliştirilerek sürdürüldü. Artık o devri yaşayanlar, tamamen ortadan çekildiği için ulu orta sıkılan palavralar yaygınlaştı. Atatürk’ün portakal ihraç ederek Türkiye’yi iktisadî buhrandan kurtardığı ile ilgili uçuk iddialar tedavüle sokuldu. Yine öğretmen maaşlarının milletvekili maaşlarının altında olmadığı iddiaları da…

Peki 1930’larda buhran nasıl aşılmaya çalışıldı? Onu merak edene rastlamadık!

Maaşların azaltılması tartışıldı, o kadar ileri gidilemedi, fakat maaşlar sabit tutuldu (bu Başvekil İsmet Paşa tarafından “memur maaşlarında tenzilat yapılmayacak!” şeklinde açıklandı.)

Maaşlar doğrudan düşürülmedi, fakat “buhran vergisi” uygulanarak eksiltildi. 30 liraya kadar maaş ve ücretler buhran vergisinin dışında tutuldu. Otuz lira üstüne yüzde on buhran vergisi uygulandı. 1932’de devlet memurlarının maaşlarında bir eksiltme de “muvazene/denge” vergisiyle yapıldı.

1930’lu yıllarda, yani tek parti devrinde iktisadî çözümden çok, idarî-inzibatî çözüm tercih edilebiliyordu; demokrasi sözkonusu değildi, seçim yoktu. Harf inkılâbından sonra ayakta kalan gazeteler devlet bütçesinden besleniyordu. Siyasî muhalefete son defa Serbest Fırka denemesi ile kapılar tamamen kapatılmıştı. Hükûmet sıkı para politikası takip etmekten başka bir çare aramaya ihtiyaç duymadı. Vatandaşın nasıl sıkıntılar içinde kıvrandığı Türkiye’yi yönetenlerin meselesi değildi!

Bugün de hayat pahalılığının artmaması, enflasyonun azmaması için takip edilecek yolların başında sıkı para siyaseti gelmektedir. Türkiye hiç olmazsa bir yıl ücretleri dondurabilir miydi? Bırakın kriz vergisi koymayı, denge vergisi ihdas etmeyi, Devlet başkanının o yıllardaki gibi, ücretlerde indirim yapılmayacağını açıklaması beklenebilir miydi?..

Bunların mümkün olmadığı ortada; ücret artışları alım gücü düşen kesimlere can suyu oldu, fakat piyasaya bu şekilde para arzı maliyet artışları dışında temel gıda maddelerinde dahi ciddi artışlara yol açtı. Daha da açacak ve yine enflasyonu hükmünü yürütecek.

Enflasyonist siyaset girdabından çıkmak, ama nasıl?

 

 

Bu yazı toplam 91 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim