Amcam esmerdi. Hatırlanmayan insan esmerdir. İnsan hatırlanmadıkça esmerleşir, kararır. Herkes biraz esmerdir. Dağılmış parçaları tozluydu amcamın. Yorgundu. Ben biliyordum. Mühürler gözlerime engel değildi, delip geçmiştim onları. Uykusundan, yerinden kovulmuş birinin bakışsızlığı vardı her bir parçasında. Yine de bazen- ömrünce hiç uyumamış biri gibi duruyor, gözlerimin içine bakıyordu. Onu bir tek ben görüyordum. Gözleri torbaya sığmamıştı.
Babam nasıl yaşayacağını bilemediği bir kederle katlayıp ceketinin cebine koymaya çalıştı amcamı getirdiği torbayı. Sığmadı torba, taştı. Rengi dağıldı, babamın göğsünü kapladı. Bir yığın evrak, imzalar, mahkeme kararları, gayri resmi gözyaşları. Amcam sağken ona duymayı unuttuğu bir hürmet gelip bulmuştu babamı. Şimdi o hürmeti katlayamıyor, kaldıramıyordu.
Ben salonda yatıyordum. Salon balkona açılıyordu. Balkon büyük bir anlama. Amcam uzak bir boşluğa. Açılan şeyler kapanmaya.
O gün bir sürü kişi geldi bize. Asık suratlı konular konuşuldu. Renkler havalara uçuştu, çarpıp saçıldı duvarlara. Renkler insanları görüyor, insanlar renkleri görmüyor gibiydi. Havada dans eden renklerin hepsini ben gördüm. Benim gözlerim renklere hassastı. İnsanların gözleri boşluğun anlamını bilmiyordu. Renkler alacalanıyor, gelip hak ettiği tonu veriyordu insanlara. Nabza göre. Aslına göre insanın. Gözlerim göre göre.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.