• İstanbul 15 °C
  • Ankara 12 °C

“Hazar Baba, yıldırımlar çakanda!”

D. Mehmet DOĞAN

Bilen bilir, şiir böyle değil, şöyledir:

Heyder Baba, ıldırımlar şakanda,
Seller, sular şakkıldayıb akanda,
Kızlar ona saf bağlayıb bakanda,
Selâm olsun şevkatize, elize,
Menim de bir adım gelsin dilize

Hazar Denizi’ne yakın bir yerden, Tebrizli şair Şehriyar, eteklerindeki bir köyde doğduğu Haydar Baba dağını böyle anlatır. Aslında anlattığı dağ değildir, insanlığın tabiatla iç içe son hayat intibalarıdır. Kır hayatının makine değmemiş, toprağına yabancı madde karışmamış son saflık devrinin destanıdır. Bu saflık onun çocuk saflığı ile birleşir, işte şiir oradan doğar.

1-095.jpg

Neden Şehriyar’ın şiiri dilimden dökülüyor? Elaziz’de de Hazar Gölü var, Hazar Baba dağı var. Elazığ denilince, kültürel anlamda ilk akla gelenlerden biri Hazar Şiir Akşamları’dır. Bizim de bir defa katılmışlığımız vardır. Yılını hatırlayamadığım kadar eski. Has Harputlu Şeyhülmuharririn Ahmet Kabaklı sağ. Doğu Türkistan davasının yılmaz mücahidi İsa Yusuf Alptekin hayatta. Elazığ’daki günlerimiz onlarla geçiyor. Ahmet Kabaklı çocukluk günlerinin mekânlarını, o saf günlerin neş’esi ile anlatıyor. Bağlardan, bahçelerden, buzluk mağrasından…İsa Yusuf ise Çin’in hilelerinden Doğu Türkistan’ın akıbetinden konuşuyor…

Akşam, şölenin asıl mekânı Sivrice’ye gidiyoruz. Sivrice gölün kıyısında, sırtını Hazar Baba dağına yaslamış küçük bir yerleşme. Sahilde bir meydan ve şölen burada icra ediliyor. Temmuz veya ağustos. Hava sıcak. Fakat akşam vakti bir rüzgârdır esiyor. Tası tarağı toplayıp yakındaki kapalı mekâna geçmek zorunda kalıyoruz.

Küçücük bir göl. Ya bu büyük rüzgâr? Bir kaşık gölde fırtına!

1990’arda başlayan ve gelenekleştiğinden şüphe olmayan Hazar Şiir Akşamları 2016’dan beri yapılmıyormuş. Bunu rüzgâra, depreme bağlamak mümkün değil; kıymetini bilenlerin elinden çıkarılıp, kadir bilmezler tarafından heder edildiğinden şüphe yok.

Bir zamanlar Türkiye ile birlikte daha çok Türk dünyasından şairlerin buluşma merkezi olan Sivrice’ye gitmek istiyoruz; bu kesilmiş geleneğin ihyası yolunda bir adım atılmasına vesile oluruz ümidiyle. Depremde hasar görmüş ilçeyi, dünya güzeli Hazar gölünü bu güneşli günde gezerek hava değiştirmek hepimize hoş geliyor.

2-084.jpg

Yunus Emre Vural, D. Mehmet Doğan, Hanefi İspirli, İbrahim Ulvi Yavuz  ada yolunda…

Madem ki şiir yok, öyleyse göl gezisi iyi gelir! Sivrice’nin edebiyatçı kaymakamı Yunus Emre Vural bizi bir tekne gezintisine davet ediyor. Gölü gezmek, aynı zamanda Hazar Baba dağını bütün haşmetiyle görmek ve sahilindeki bağlık bahçelik yerlerin sonbaharda aldığı renk cümbüşünün şahidi olmak demek.

3-081.jpg

Tekne adaya yanaşmış: İbrahim Ulvi Yavuz, Kaymakam Yunus Emre Vural, TYB Başkanı Musa Kâzım Arıcan.

Göl “tektonik” dedikleri cinsten. Yani bir yer hareketi ile meydana gelen çöküntünün suyla dolması sonucu ortaya çıkan göllerden. Gölün bir de adası var. Adanın üzerinde binlerce yıllık yapılar olduğundan bahsediliyor. Görünür kısımda bazı sur ve yapı kalıntıları var. Gölün su seviyesi 1911’e kadar sürekli yükselmiş. Sonra yavaş yavaş çekilmiş. Yine de adanın büyük bir kısmı sular altında imiş.

Evliya Çelebi Hazar Gölü’nden bahsediyor. Harput’un doğusunda bağ ve bahçelerle yayılmış ovadan iki saat uzaklıkta bir göldür. İki adam etrafını bir günde devredebilirmiş. Bazı tarihçiler “bu gölün kaynağı Van deryasıdır” derlermiş. Çünkü Van gölünün balıkları burada da bulunurmuş.

Göl içindeki adada bir Ermeni köyü varmış. Üç yüz hane olduğunu yazıyor Çelebi. Evliya bir yeri yazıyorsa, hatırda kalacak şeyler söyler. Bu adada bir kilise vardır. Hz. İsa’nın (buraya her nasılsa gelmiş olan) hımarı ölünce patrik ve ruhbanlar bu eşeği mumyalatmışlar. Evliya Çelebi bilgiyi güvenilir kişilerden almış, fakat mumyalanmış eşeği görmemiştir. Eski zamanlarda Hıristiyan milleti bu “har”a (eşeğe) perestij eylediklerinden şehrin adı da Har-put olmuş! Har-put, yani Eşek put!

Ben Evliya’nın etimolojisini yabana atmam! Zamane iştikakçılarının onu fersah fersah geride bıraktığını bildiğim için!

Göl gezimiz neredeyse taş ve kayalardan ibaret ada üzerinde yürüyüşle devam ediyor. Ada’da ilk dikkatimize çeken, martı kanatları. Burada ölen martıların vücutları toprağa karışıyor ama kanatlar kolay kolay çürümüyor demek ki. Gölde birkaç tane ulu ağaç var. Yakından bakınca dut ağacı olduklarını anlıyoruz. Üzerlerinde çok sayıda boş yuva var. Belki de mevsiminde gelen göçücü kuşların yumurta bıraktıkları yuvalar bunlar. Etrafta insanoğlunun kalıntıları, çöpler var. Hatta burada yenilenlerin çekirdeklerinden biten bazı yeşillikler görülüyor. Bunlardan en gösterişlisi bir karpuz. Bunu da Hanefi İspirli sahipleniyor!

4-061.jpg

          Adada dut ağacında kuş yuvaları.

Deprem sonrası yeni bir Sivrice inşa ediliyor. Yamaçta yükselen göl manzaralı evler. Korkarım bir süre sonra bu evler yerli ahaliden manzara temaşacısı tatilcilerin eline geçer. Dönünce Sivrice ile ilgili 1950’lerde yayınlanan Türkiye Ansiklopedisi’ne bakıyorum. 1955’te 491 kişi yaşıyormuş bu ilçede. İki mahallesi varmış, aralarındaki mesafe iki kilometre! 43 hane, 5 dükkân! Elektrik tesisatı, mezbahası, eczanesi yokmuş! Peki ne varmış? 1 ilkokul, 1 aşçı dükkânı, iki fırın. O sıralarda Hazar hidro elektrik santralı inşa halinde imiş. Hazarın suyu bir tünelden geçirilerek daha aşağı seviyedeki ovaya dökülecek, bu arada elektrik de elde edilecek…O zaman bunun parlak bir fikir olduğu anlaşılıyor. Sonraları fikrin cazibesi kaybolmuş olmalı ki, santral kapatılmış.

Sivrice kaymakamı, hikâye kitabı olan bir yazar; anlayacağınız teknede kaptan hariç herkes kalem sahibi. Kitabının adı “Gelevera deresi”. Bu Karadeniz’de bir dere. Hatta ona yakılmış bir şarkı var:

Gelevera deresi
İki dağun arasi…

Terk edilmiş bir âşığın niyazı: Beni bırakıp gittin, Allah’ından bul. Kimse almasın seni, yine bana kal!

Sivrice kaymakamı Yunus Emre Vural’a Hazar Şiir Akşamlarında buluşmak üzere veda ediyoruz!

5-041.jpg

Bu yazı toplam 446 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim