Konudan uzak şekilde, “Heidegger’e göre diğer varlıklar sadece vardır,” diyor, “oysaki insan var olandır.” Spinoza iken varlığın kaynağını öncenin öncesine, onların da öncesine götürüp Tanrı’ya bağladığında da benzer bir atıf yapmıştı. “Varlığı kendisinden olan şey Tanrı’dır,” demiş ve eklemişti: “Spinoza için nedenlerin de nedeni budur.”
Kim diyor? Spinoza.
Öncekini kim demişti? Heidegger.
Kendi çoğunluk kültüründe yalnızca iki isim yoktu. Pythagorasçılar, Stoacılar, Kindî, Hume, Berkeley, Yeni-Platoncular, Schiller, Gadamer, Derrida, Foucault… Yok, yoktu. Bizim azınlık kültürümüz ne söylerse söylesin, hangi konuyu açarsa açsın karşısındaki görünmez orduya yeniliyordu. Yenilginin zarafeti üzerimize sindiğinde başkasının ağzıyla konuştuğundan habersiz hazret için korkunç son hazırdı bile: kalabalıktı, ama çok yalnızdı! Kendi zihnindeki kapıları kapattığında, arada sıkışacak ilk şey kendi elleriydi.
Bir şeyler hakkında konuşurken başkalarını şahit tutmanın cazibesi ortadadır. Söyleriz, iddia ederiz ve arkasında sapasağlam durmak isteriz. Çünkü söylediklerimiz bir başkasının da konuştuğu, iddia ve ispat yoluna gittiği varsayımlardır. Üstelik o başkaları öyle sıradan kimseler de değil, isimleri duyulduğunda birer adım geriye gidilecek kimselerdir. Onlardan aldığımız güvenle, dünyanın eften püften şeylerin ardında koşmasına yumruğumuzu masaya vurarak karşı çıkarız. Herkesin ağzını açıkta bırakacak cümleler savurduğumuzda gezegenimizin uydusu şaşar. Başka cızırtılar kesilir. Söylediklerimizi falancılar da söylemiş, o falancılar da tarihe altın harflerle yazılmıştır nasıl olsa. Kolay mı?
Devamı: https://www.izdiham.com/huseyin-hakan-kalabalik-ama-cok-yalnizsiniz/
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.