Hizmet hareketi veya cemaat diye anılan yapı bir süre öncesine kadar toplumsal barışı ve kardeşliği, diyalogu, hoşgörüyü savunan bir hareketti. Hareketin mensupları daima mesihî bir olgunluk içerisinde kendilerine tokat atanlara bile öbür yanaklarını çevirmeyi öngören bir pasifist (barışçı) yaklaşım sergiliyorlardı. Bunun karşılığında toplumun çok farklı kesimlerinden sempati görüyorlardı. Sonra galiba Hocaefendi’nin yurtdışına gitmek zorunda kaldığı tarihten itibaren her şey değişiverdi. Yaklaşık olarak Ergenekon soruşturmalarının başladığı dönemden itibaren ise cemaat “kardeşlik ve hoşgörü” söylemini terk ederek “militan”bir topluluk görünümü kazandı toplumun gözünde.
Bu militan kimliği ilk etapta muhabbetle karşılayanlar da oldu aslında. Çünkü görüldüğü kadarıyla ordu içindeki demokrasi karşıtı yapılanmalara ve bunların sivil hayattaki uzantılarına karşı yalın kılıç bir mücadeleye girişmişti bu hareketin mensupları. Darbecilere karşı başlatılan mücadeleye demokrat kamuoyunun büyük bölümü de destek verdi ama en önde koşanlar onlardı. Üstelik sadece medyadaki görünürlüğüyle değil, iddialara göre emniyet ve yargı içindeki varlığıyla da bu mücadelenin motorunu teşkil etmişti Hareket. Dolayısıyla Ergenekon soruşturmaları belirli bir aşamaya geldikten sonra ortaya çıkmaya başlayan problemlerden de öncelikle cemaat sorumlu tutuldu.
Yazının devamı için: http://haber.stargazete.com/yazar/cemaatin-stratejisi/yazi-818543































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.