• İstanbul 18 °C
  • Ankara 24 °C

II. Ahlâk Şûrası Konya'da Yapıldı

II. Ahlâk Şûrası Konya'da Yapıldı
Türkiye Yazarlar Birliği ile Konya Büyük Şehir Belediyesinin ortaklaşa düzenlediği II. Ahlâk Şûrası Siyaset ve Ahlâk özel teması ile 22-24 Kasım 2013 tarihinde Konya Bera Otel’de gerçekleştirildi.

Program Cuma sabahı protokol konuşmaları ile başladı. Şûra Akademik Sekretaryası adına Doç. Dr. Musa Kazım Arıcan konuşmasında günümüzde artık önemsenmeyen ahlak meselesinin masaya yatırılmasının önemine dikkat çekti ve konunun hayatiyet arz ettiğini dile getirdi. Türkiye Yazarlar Birliği Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı D. Mehmet Doğan ise konuşmasında, ahlâkın insanlıkla eşdeğer ve insanlık tarihi kadar eski ve köklü bir kavram olduğunu belirterek, aklın insana ahlâklı olmayı telkin ettiğini, kalbin insanın ahlâklı olmasını istediğini, dinden konuşulduğunda da aslında ahlâktan konuşulmuş olduğunu vurguladı. AK Parti Konya Milletvekili Mustafa Kabakçı da yapmış olduğu konuşmada, ahlakın yalnızken de kalabalıklar içindeyken de geçerli olduğunu hatırlatarak, sadece siyasette değil, hayatın her sahasında ahlaki ölçüler bulunduğunu dile getirdi. Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek de, Şûranın Konya’da düzenlenmesinin anlamlı olduğunu belirterek Avrupa Rönesans’ının temelini Endülüs medeniyeti oluşturuyor, Anadolu Rönesans’ının merkezi de 1200’lü yıllarda Konya olmuştur, dedi. Bunun temel taşlarından birinin Hazreti Mevlana olduğunu vurgulayarak, sosyal genetik yoluyla bugün de Anadolu’da ve Konya’da bu mirası taşımak gerektiğini ve Ahlak Şurası’nın bu farkındalığa vesile olmasını temenni ettiğini belirtti.

Protokol konuşmalarının ardından öğleden sonra Şûranın I. Oturumu Prof. Dr. Mustafa Aydın'ın oturum başkanlığını yaptığı ve siyaset ile ahlâk alanında fikir sahibi olan iki seçkin düşünce adamının, Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç ve Eski Devlet Bakanımız Prof. Dr. Mehmet Aydın hocaların yer aldığı açılış oturumuyla başladı. Açılış oturumunda Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç, ahlâk ve siyaset ilişkisinin tahliline, tasavvufun geniş kavram hazinesindeki kavramları şerh ederek yaklaşmaya çalıştı. Sayın Kılıç insanın var olduğu yerdeki anlam haritaları keşfetmesi için geldiği kaynağı kendisine bir aydınlatıcı fener yapması, karşılaştığı sorunlarda enfus-afak, dikey-yatay boyutların neliğine dair bilgi sahibi olması gerektiğinden bahsederek insanın kesinlikle geldiği kaynağı unutmaması gerektiğini vurguladı. Kılıç’a göre insan, ahlak meselesine yaklaştığında fert ahlâkı, aile ahlâkı ve devlet yönetimi şeklinde ahlâk sahasının üç önemli saç ayağını bütüncül çerçevede görmelidir. Aksi halde özü anlama her zaman eksik kalacak ve sorunlara sadra şifa verici çözümler sunulamayacaktır. Bunlar dışında ahlakın insanın yaratılışına öz ve fıtrat olarak konulduğunu, insanın bu özünü koruması gerektiğini, bu özün ancak Allah’ın sıfatıyla sıfatlanma çabasıyla geliştirilebileceğini ve insanların huzuruna kullanılabileceğini belirtti. Zira İslam düşüncesinde toplumsal anlamda bu özü koruyan yöneticinin kalbine Allah’ın kanunları ilham ettiği ve yöneticinin de bu kanunları iklime ve şartlara göre uyguladığı fikirleri öne sürülmüştür. Kılıç, modern dönemin iç/dış, reel/ideal, eski/yeni olanı birbirinden tamamen kopardığını, bunun ise istenen ve çare bulucu çözümlere ulaşmayı neredeyse imkânsız hale getirdiğini söyleyerek, yapılması gereken şeyin yeniden zengin geleneğe geri dönmek ve onun arkasındaki verimli yapıyı yeniden keşfedebilmek olduğunu belirtti. Ayrıca Kılıç, ferdi ve toplumsal yaşamda kaybolan şeyin gelenekte var olup asıl anlamı taşıyan, onu yaşatan şeriat, tarikat, hakikat ve marifet olduğunu ancak ne yazık ki günümüzde ruhları ve referansları yönüyle yabancı olup sadece bedenleri yönüyle Müslümanların, şeriatın ceza hukukuna hapsolmuş durumda olarak büyük bir krizi yaşamakta olduğunu üzülerek ifade etmiştir. Kılıç’a göre bu topraklarda yaşayan Müslümanlar olarak bizler, özümüze geri dönmeli ve kaybettiğimiz fetva verme salahiyetimizi yeniden kazanmalıyız. Ancak bu yolla ahlak ve siyaset arasındaki ilişki olması gerektiği gibi okuyabilir ve insanlığın kurtuluşu için ümit olma durumunu yakalayabiliriz.

Prof. Dr. Kılıç’tan sonra Prof. Dr. Mustafa Aydın, sözü Prof. Dr. Mehmet Aydın’a verdi. Prof. Dr. Aydın, ahlak ve siyaset arasındaki ilişkinin çok karmaşık ve karmaşık olduğu kadar da önemli olduğunu belirttikten sonra ahlak ve siyaseti iki yakaya benzeterek Hz. Peygamber döneminden sonra bu iki yakanın istenilen ölçüde hiçbir araya gelemediğini söyledi. Aydın, meselenin teorik boyutu olduğu gibi bir de pratik boyutu olduğunu ancak bu iki boyutun, çoğu zaman birbirini tutarlı şekilde takip etmediğini, teorik olarak tutarlı olan kişinin pratik sahada aynı tutarlılığı devam ettiremediğini ifade etti. Meselenin çözümünün biraz da bunlar arasındaki telif edilememezlikten kaynakladığını düşünen Aydın’a göre, nazari ve ameli faziletler birlikte insan tarafından kazanılması gerekir -ki bu erdemleri şahsında en kâmil anlamda toplayan peygamberler insanlara dünyanın nasıl inşa edilmesi gerektiği konusunda örneklik teşkil ederler, bunu yaparken ideal olanı nasıl reel olana taşıdıklarını da insanlara gösterirler. Aydın işte tam da bu faaliyetin kendisini siyaset olarak görmektedir. Ona göre olan ve olması gerekenin telif edilmesi mutluluğu insana vermektedir. Ahlak mutlu olma, siyaset ise mutlu kılma uğraşısı olarak karşımıza çıkmaktadır. Prof. Dr. Mehmet Aydın, siyasi bir karar alması gereken devlet adamının ahlaki anlamda düşünmesi gereken üç şey olduğunu ileri sürer ki bunlar önce kendisi, sonra toplumunun çıkarları ve en önemlisi de O’nun ne dediğinin hesaba katılmasıdır.  Dolayısıyla siyasi kararların ahlaki boyutunun en sonunda aşkın sahaya uzandığını böylece Aydın güçlü şekilde vurgulamış olmaktadır. Ona göre, bu doğrultuda en isabetli şekilde karar alıp uygulamak için de Müslümanlar arasında derinlemesine ve çok ciddi olarak tefekkür faaliyetinde bulunmak demek olan ictihad, tefekkürleri en iyisini çıkarmak için masaya koyarak çarpıştırma faaliyeti olarak düşünülen istişare ve en sonunda asgarı müştereklerde bulunmak demek olan icma müesseselerin ahlaki bir vazife olarak sürekli canlı tutulması gerekmektedir.

Şuranın ikinci oturumu Prof. Dr. Hüsameddin Erdem’in başkanlığında Siyaset ve Ahlak konusunu ele aldı. Oturumun ilk tebliğini Doç. Dr. Hasan Yücel Başdemir ahlak ve siyasetin doğasının evirilmesi üzerine sundu. Bu tebliğinde Başdemir, Aristo geleneğinin siyaseti ahlaktan daha üstün görerek siyaseti otorite sınırlayıcı olarak değerlendirdiğini, İslam düşüncesinde ise fıkıh ve kelam kadar siyasetnamelerin değer görmediğini ve siyaset-ahlak dili oluşturulamadığını vurguladı. Başdemir’in müzakeresini Prof. Dr. Celal Türer gerçekleştirdi. Türer, Başdemir’in tebliğinin çok iddialı ve kışkırtıcı olduğunu, metnin havada kaldığını ve liberal siyasetin ön kabulleri ile hareket edildiğinin altını çizdi. Ayrıca Türer, Batı siyasetine dair genellemelerin İslam dünyasına da aktarıldığını belirtti. Yine siyasetin niçin ortak iyi olmaması gerektiği ve Moğol saldırısında devlete sarılmanın niçin eksiklik olduğu sorgulandı.

Oturum başkanı Erdem de tebliğin dinamik ve canlı bir metin olduğunu ve önemli bir müzakerenin gerçekleştiğini vurgulayarak ikinci tebliğ için sözü Prof. Dr. Bekir Berat Özipek’e verdi. Modern Batı siyasetinin ahlaki temellerini konu edindiği tebliğinde Özipek, modern Batı siyasetinin temellerine itiraz etmek gerektiğini, Batı’da birbiriyle çelişen siyaset anlayışlarının mevcut olduğunu belirtti. Ahlakın da farklı tanımları olduğu ancak ‘sana yapılmasını istemediğini başkalarına da yapma’ prensibinin hem dini hem seküler taraflarca benimsenebilecek ortak ‘altın kural’ olan bir ahlak tanımı olduğu vurgulandı. Yine modern Batı siyasetinin Machiavelli’e dayandığı ancak onu okuma biçiminin abartılı olabildiği belirtildi. Bu tebliğin müzakarecisi Prof. Dr. İlhami Güler, geçirdiği boğaz operasyonu nedeniyle programa katılamadı ancak müzakere metnini gönderdiği için, müzakeresi organizasyon komisyonundan Arş. Gör. Muhammed Enes Kala tarafından okundu. Özetle Güler, Batı siyasetiyle İslam siyaset anlayışını karşılaştırarak, Batı’nın sömürgeci davrandığını, İslam’ın ise İ’lâ-yı Kelimetullah ya da nizamı âlem için yola çıktığını dile getirdi. Dinleyicilerden alınan soru ve cevaplarla oturum tamamlandı.

Programın üçüncü oturumu olan Uluslararası Siyasetin Ahlâkî Sorgulanması başlıklı oturumu Prof. Dr. Şükrü Karatepe yönetti. Karatepe sıraya göre konuşmacılara söz verdi. Prof. Dr. Muhittin Ataman Batı’nın ahlaki temelleri üzerine genel bir değerlendirme yaparak konuşmasına başladı. Faydacılık eksenli gelişen araçsal ahlak anlayışına göre doğru olan sürekli değişir. Bu nedenle Batı’nın ilkelere dayanan, tutarlı bir ahlaki siyaset gütmesini beklemek gereksizdir. Kendisini tüm güzel erdemlerin merkezine koyan Batı anlayışı bir şiddet eyleminde eğer eylemci Batılı ise onu ruh hastası, Doğulu ise İslamcı olarak lanse eder. İşte bu Batı dünyası Suriye ve Mısır’a da bu çerçeveden bakmaktadır. Ataman’a göre Suriye sorununda müdahalesizliği ilke olarak benimseyen Batı dünyası her ne kadar muhalefeti destekliyor olarak gözükse de esaslı bir eylemde bulunmamaktadır. Çünkü araçsal ahlakı gereği Suriye’ye müdahale çıkarları ve yakın vadeli planları ile uyuşmamaktadır. Prof. Dr. Ataman, Batı’yı oluşturan değerler olan ve dillerine pelesenk ettikleri özgürlük, insan hakları, adalet gibi değerlerin evrensel olabilmesi için Batı’nın onları kendileri dışında olanlar için de geçerli görmesini ve bu yolda uğraşta bulunması gerektiğini çok ciddi şekilde vurgulamıştır. Prof. Dr. Muhittin Ataman’ın müzakeresini Prof. Dr. Birol Akgün gerçekleştirdi. Müzakere metninde Ataman’a bir eleştiri sunmak yerine onun görüşlerini genişletmeyi seçen Akgün de Batı’nın özellikle Mısır konusundaki duruşunu eleştirdi. Bu derinlemesine kritiğin ardından sözü Türkiye’nin dış politikasına getiren Akgün Türkiye hükümetinin ahlaki ve tutarlı bir politika izleyerek bugün için zor bir süreç gözükse de gelecekte sonuçlarını olumlu alacağı bir pratik çizgide olduğunu ifade etti.

Aynı oturumun ikinci bildiricisi olan Prof. Dr. Ramazan Gözen’in görüşleri ise farklı yöndeydi. Gözen’in her ne kadar konusunun içeriği Rusya ve Çin’in Suriye politikası olsa da değerli akademisyen içinde bulunulan konjonktürü anlamak için Libya Devrimi hakkında kapsamlı bir giriş yaptı.  Libya’da Rusya ve Çin’in aldatıldığını bu sebeple bu iki ülkenin İran’ı da kaptırmamak için Suriye’de direttiği dile getirildi. Gözen bu değerlendirmelerin ardından Türkiye’nin son dört yıldaki dış politikasının derinlemesine bir eleştirisini yaptı. Türkiye’nin dış politikada emperyalist hayallere kapıldığını dile getiren siyaset bilimci dış politikada pragmatistleştikçe ahlaksızlaşmanın da olduğunu dile getirdi. Gözen’in müzakerecisi Prof. Dr. Berdal Aral ise bu şekilde bir karamsar tablonun gerçekleri yansıtmadığını söyledi. Aral’ın aktarımına göre Türkiye Suriye konusunda arzu etmediği şekilde ve insani değerlere bağlı kalarak hareket etti. Türkiye her ne kadar ahlakiliği zorlasa da Batı dünyası ve Suriye aynı şekilde hareket etmedi ve bir insanlık dramı ortaya çıktı. Buna rağmen Türkiye elini eteğini çekmedi ve Suriye’de ve çevre ülkelerde ortaya çıkan yarayı sarmak için elinden geleni yaptı.

Bu sunum ve müzakerelerin ardında konunun sıcaklığına paralel düzeyde soru ve katkılar geldi. Necmettin Erbakan rektörü Muzaffer Şeker Türkiye hakkında daha yapıcı ve çözüm üretici eleştirilerde bulunulması gerektiği hususuna dikkat çekti. Oturum başkanı Şükrü Karatepe ise Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile geçen bir konuşmasına atıfta bulunarak bu savaşa Türkiye’nin Batı tarafından itekleyerek sokulduğunu dile getirdi. Bu değerlendirmeler ve soruların cevaplandırılmasının ardından oturum başkanı Karatepe şuranın bu bölümünü sonlandırdı.

Verilen öğle yemeğinin ardından Prof. Dr. Mehmet S. Aydın’ın başkanlığında Müslüman Ülkelerde Siyaset ve Ahlâk İlişkisi konulu dördüncü oturumuna geçildi. İlk bildiriyi sunan Doç. Dr. Süleyman Elik İran Siyaseti ve Mezhepçilik Tartışması ele aldı. Elik İran siyasetinin hangi evrelerden geçtiğini ve hangi dinsel ritüel ve sembollere dayandığını açıkladı. Günümüz İran’ının milli çıkarlarını ahlakiliğin önüne koyduğunu dile getirdi. İmamet, cursing, muta nikahı ve takiye meseleleri üzerinden İran siyasetinin teolojik temellerini açıklamağa çalışan Elik milliciliğin Şiiliğin özüne nasıl sirayet ettiğini anlatmaya çalıştı. Bu çerçeveden bakıldığında İran’ın Suriye’de başka ve daha ahlaki bir tutum alınması beklenemezdi. Bildiri metninin müzakeresini yapan Doç. Dr. Adem Çaylak Şii dünyayı dışlayacak bir dil kullanmaktan uzak durulmasını öğütledi. İran tarihi hakkında bazı tasarruflarda bulunmadan önce kendi tarihimizle yüzleşmemiz gerektiğine dikkat çeken Çaylak milliyetçiliğin sadece İran’ın değil tüm bölge ülkelerinin sorunu olduğunu dile getirdi.

Aynı oturumun ikinci konuşmacısı olan Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu kendisinden Körfez ülkeleri hakkında bir değerlendirme yapması beklenirken emperyalizm sorununu tüm İslam ülkeleri üzerinden genel bir hatta tartışmayı tercih etti. Şu an birkaç ülke hariç İslam dünyasının Batı’dan bağımsız bir politika izleyemediğini dile getiren Kırbaşoğlu Müslümanların siyasi, iktisadi ve kültürel olarak emperyalizme bağımlı olduğunu anlatmaya gayret etti. Türkiye’deki ABD üslerini de sık sık örnek veren Kırbaşoğlu bağımsızlık gerçekleşmedikçe İslam ülkelerinin ahlaki bir siyasal çizgi tutturamayacağını aktardı. Sıklıkla gereklilikler üzerinden anlatımını güçlendiren sayın hoca anlatımını bu gerekliliklere teolojik desteklerle yorumlayarak meşruiyet kazandırdı. Günahların bireysel yaşamla ibaret olmadığına dikkat çeken ilahiyatçı – yazar  siyasi, iktisadi ve kültürel bağımsızlık yolunda çaba harcamayanları küresel günah işlemekle itham etti. Metnin müzakerecisi Prof. Dr. Bilal Kuşpınar ise çözüm yollarını gösteren bir dilin gerekliliğine dikkat çekti. Akademisyen pek çok noktada Kırbaşoğlu’na katıldığını belirtse de bu içerikte genel ifadelerin bir yol bulmakta kolaylık sağlamadığını beyan etti. Daha sonra sözü alan oturum başkanı Mehmet S. Aydın ise dış politikada gerekliliklerden daha önemli gerçeklikler olduğuna dikkat çekti.  Dinleyiciler arasından söz alan Prof. Dr. Ramazan Gözen ise metnin uluslararası siyaset boyutunun zayıf kaldığını dile getirdikten sonra bu vesile ile Kırbaşoğlu’na İlahiyat ve Uluslararası İlişkiler disiplinlerini birleştiren ortak bir çalışma önerdi.

Kısa bir aranın ardından hemen şuranın beşinci oturumu olan Ekonomi Politikaları ve Ahlâk başlıklı bölümüne geçildi. Burada oturum başkanı olan Prof. Dr. Mehmet Bulut kapsamlı bir giriş yaparak oturumu açtı. Bu girişinde liberalizme ve onun tekil dayatmacılığına eleştiriler getiren Bulut İslami literatürden esinlenen bir ekonomi ahlakı inşasının gerekliliğine dikkat çekti. Onun ardından bildirisini sunan Prof. Dr. Cem Somel liberal ekonomi politikalarında gayr-i ahlakiliği hangi yöntemlerle gizlendiğini bazı örneklerle anlattı. Eğer empatiden beslenen sosyal adalet düşüncesi geliştirilmezse oluşacak sakıncalara da dikkat çeken Somel ahlak ve adalet arasında dolaysız ilişkiye vurgu yaptı. Toplumun alt kesimlerini görmezden gelen ve ekonominin ağır yükünü onların sırtına bindiren zihniyetin ahlakla da adaletle ilişkisi olmadığını söyleyen Somel adalet perspektifinde ekonomik ilişkilerin yeniden şekillenmesi gerektiğini dile getirdi. Müzakereci olarak sözü alan Doç. Dr. Hüsnü Kapu Somel’in sözlerine katıldığını söyledi. Liberal ekonomi politikaların eleştirisine katkıda bulunan Kapu kapitalizm eşitisizlik ve adaletsizlik yarattığını belirtti.

Ardından ise liberal bir düşünce insanı olan Prof. Dr. Mustafa Acar oturumun ikinci bildirisini sundu. Liberal tezlerin ahlak ile sağlıklı bir ilişkisi  olduğunu örneklerle anlatan Acar, liberalizme karşı olanları sosyalizm veya faşizme yönelmekle eleştirdi. Yine bazı Müslüman aydınların Marksistlerden etkilenerek liberalizmi hedef aldığını söyleyen akademisyen hâlbuki İslam dininin liberal ilkelere daha yakın olduğunu söyledi. Bu sunumun müzakeresini yapan Prof. Dr. Abdülkadir Buluş da benzer noktalara dikkat çekerek liberalizme yapılan eleştirilere dikkat çekti. Bununla birlikte Buluş, liberalizme alternatiflerin arasında bir İslami çerçevenin çıkarılması gerektiğini ancak hala bunun istenen şekilde yapılamadığını belirtmiştir. Yeniden sözü alan oturum başkanı Bulut ise Müslümanların liberalizmi savunurken daha dikkatli olması gerektiğini, alternatif iktisadi modeller bulunması gerektiğinin önemini ifade etti. Soru cevap ve son değerlendirmelerin alınmasıyla bu oturumda sona erdidildi.

Şuranın son oturumu olan altıncı oturum D. Mehmet Doğan’ın oturum başkanlığında, önceki oturumlarda oturum başkanlığı yapan Prof. Dr. Mustafa Aydın, Prof. Dr. Hüsameddin Erdem, Prof. Dr. Şükrü Karatepe ve Prof. Dr. Mehmet Bulut hocaların şûraya ilişkin değerlendirmeleriyle tamamlandı. Ortak vurgu, şuranın müzakere ve soru-cevaplarla çok verimli, heyecan dolu ve başarılı bir şûra olduğu şeklinde dile getirildi.

Türkiye Yazarlar Birliği Arşivi / 2013

1ahlaksurasi.jpg

ii-ahlak-surasi-02-001.jpg

ii-ahlak-surasi-04-001.jpg

ii-ahlak-surasi-05-001.jpg

Bu haber toplam 325 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim