“Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım
Elemim bir yüreğin karı değil, paylaşalım”;
diyerek içindeki büyük mateme daha bunun gibi nice yürek delici, hicran artırıcı mısralarla kayıt düşen büyük şair; istiklal marşı gibi bir anıt şiiri, bir milletin ölüm kalım meselesini anlatan destan şiiri ve daha nicelerini yazmıştır. Konuşmalarıyla artık izmihlalimize inanan, yıkıldık, mahvolduk, artık bir daha ayağa kalkamayız, bundan sonra düşmanlarınızın elinde ebedi olarak esir yaşarız diyip, büyük bir inkisara gömülenleri yeniden ayağa kalkabileceğimize, yeniden dirilip bu topraklar üzerinde hür ve bağımsız yaşayabileceğimize inandıran millî şairin sağlığında kadrini bildiğimiz pek söylenemez.
Nasıl olsa bizde değerli insan çok ve durmadan yenilerini yetiştiriyoruz ya! Nasıl olsa onların bıraktığı boşluklar, onlardan daha iyileri tarafından dolduruluyor ya! Ne gereği var kıymet bilmenin, yaşarken anlamanın ve gereken değeri vermenin… Aslında öyle olmadığını ve gidenin yerini dolduramadığımızı çoğumuz biliyoruz. Ve ne yazık ki; on altıncı yüzyıl divan şiirinin en kudretli temsilcisi olan Bakî bile bu durumdan şikayetçiydi ve Kanunî Sultan Süleyman gibi bir büyük padişahın; "Bakî gibi büyük bir kabiliyeti bulup ona mevki vermeyi padişahlığımın en zevkli hadiselerinden biri telâkki ediyorum." demesi bile onu teselli etmemişti. Onun için de “Kadrini seng-i musallada bilip ey / Bakî durup el bağlayalar karşına yaran saf saf.” diyerek, değerinin ancak öldükten sonra hakkıyla bilineceğine vurgu yapıyordu.
Devamı: https://www.milatgazetesi.com/akif-buyuk-sair-inanmis-adam































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.