Bunda kuşkusuz İstanbul, Yahya Kemal ve Münir Nureddin'in bir arada olmasının da etkisi var. Şehirlerin en güzeli, şairlerin en büyüğü ve musikişinasların dehası bir araya gelir de kötü bir şey çıkar mı? Şiirlerinin bestelenmesinden pek hazzetmeyen Yahya Kemâl'in şiirlerini sadece Münir Nureddin'in bestelemesine izin vermesi ve onun bestelerini gözyaşı içinde dinlemesi boşuna olmasa gerek. Bu şarkıyı dinlerken kendimi surlar önünde saf saf dizilmiş, saldırmak için emir bekleyen yeniçeri gibi hisseder, sözlerin muhatabı sanki benmişim gibi dinlerim. Şarkı bitince hücum edecek bir yer arayacak kadar da kendimden geçerim. Bunda şairin bu şiiri surları gezerken Beşir Ayvazoğlu'nun ifadesiyle tayy-ı zaman ederek yazması mı yoksa Münir Nureddin'in mehter marşı gibi bestelemesinin ve araya "Yâ Settâr, Yâ Cabbâr" gibi Allah'a seslenmesinin mi etkisi var, bilmiyorum. Belki de her ikisi. İlk beyitte geçen pîr kimdir? Bu muhteşem gazelin matla beytinin ikinci mısraında şairimiz, okuduğu gülbankın gökleri tuttuğu bir pirden bahseder. İsmail Habib Sevük, bu pîrin Fatih'in de hocası olan Akşemseddin olduğunu söylerken ne düşünüyordu, bilmiyorum. Ancak pir ile kastedilen kişi kanaatimce Akşemseddin olmamalıdır. Akşemseddin Hazretlerinin fetihteki rolünü bilmekle birlikte pîr ile neden onun olamayacağını aklım yettiğince ve dilim döndüğünce izah etmeye çalışayım.
Devamı: https://www.fikriyat.com/yazarlar/ismail-gulec/2023/05/28/gulbanki-asumani-tutan-pir-kim
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.