İşte gerçek Müslüman!

İşte gerçek Müslüman!
Modernliği giyim kuşamda asri olmak, asri olmayı da Avrupalı olmak olarak okuyan, daha doğrusu ezberleyen zevatın bir milleti buyruklar ile çağdaş yapma girişimi akim mi kaldı yoksa başarılı mı oldu?

Bunu araştırmak sosyologlarımıza düşer. Bakın işte, geçen gün kitaplığımı karıştırırken ne buldum, onu anlatmak da bana düşsün.

Cumhuriyetin ilk yıllarında girişilen toptan medenileşme hamlesinin tezahürü olarak ortaya çıkan o kadar komik şeyler var ki! Hani, Pazar günleri tek kanaldan klasik batı müziği dinleterek insanları batılı/modern yapmaya çalışanlar var ya canım! Onları diyorum işte.

Bu ulvi zekâlardan birisi de Behçet Kemal Çağlar. Aynı zamanda "Yaradan hey Yaradan!
Dört yıl değil bin yıl geçse aradan
Sensin ateş diye kanımızdaki yalelli'sini söyleme gafletinde bulunan Kemal.

Yaşı da aklı da kemale ermemiş bir Kemal.

Evet; tarihimize, nasıl çağdaş bir millet olduğumuza meraklı biriyseniz bu söylediklerim bir tekrardır. Farkındayım.

Lakin işte ah o kitap!

Büyük şairimiz, kurtarıcımız, hakiki mümin/müselman Behçet Kemal'in şairane ilhamlarla cûş olduğu –lütfen dikkat çüş olduğu değil cûş olduğu, şiir kitabı Kur'an-ı Kerim'den İlhamlar olmasaydı biz ne yapardık? Doğru yolu nasıl bulur, Rabbe kul olmayı nasıl öğrenirdik?

İşte bu kitabına giriş mahiyetindeki söyleşisini ibret nazarıyla okumakta fayda var efendiler! Kulak kesilin büyük mübelliğin/müfessirin sözlerine!

Kulak kesilin ki “asıl dindarın kim olduğunu anladık diyu itirafta bulunanların varlığından da haberdar olun.

Gayemiz; geçmiş zaman sohbetleri ile hafızaları tazelemektirDevamı gele!

Söyleşinin imlasına dokunulmamış, olduğu gibi ç-alıntılanmıştır.

İşbu söyleşi Milliyet gazetesinde 19 Aralık 1965'te yayınlanmıştır. Fakir, bin bir çile ile oturup bunu bilgisayara aktarmıştır. [Kaynak: Kur'an-ı Kerim'den İlhamlar, Behçet Kemal Çağlar – Minnetoğlu Yayınları, 1965]

 

Bu çalışmaya ne zaman başladınız? Nasıl bir heyecanla ve hangi maksatla işe giriştiniz?

Çok şükür bütün insanların yaratıcısı ve koruyucusu olan Allah'ın emirlerini ille arapça olarak anlamdan ezberlemenin “müminliğin ilk ve hatta tek şartı olduğu” şeklindeki dar ve sakat görüşü artık yenmiş ve geriye atmış bulunuyoruz. Türkçe çeviriler bir birini kovalayıp duruyor.

Ben bu çevirileri, Kuran'daki, o akılda kolay kalıcı ve ruha işleyici ahenkten yoksun kaldıkları için beğenmiyor, daha doğrusu, içime sindiremiyordum.

 

Dilimize henüz mal olmamış sözcükleri kullananları da, dilimizden atılmış olan kelimeleri kullanmakta inat edenleri de hoş göremiyordum. Bugünkü türkçenin, başka dilden her şeyi çevirmeye pek elverişli, daha yatkın, daha uysal bir dil haline geldiğine inanıyordum. Bu şevkle, bu ihtirasla işe giriştim. Kendimi zorlamadan, metne daha uygun, ahenge daha yatkın söyleyişler buldukça devam ederek. Geceleri, neredeyse, kendiliğinden zihnimde doğuveren bir kelimenin içimden seslenişi ile uyanıp yaza yaza...

Şimdi anlaşılıyor, niçin manzum tercümede ısrar ettiğiniz

Bir kere, tercüme değil! Baksanıza: Kur'an'dan İlhamlar diyorum. Değil Allahın kelamını, herhangi bir büyük şairin şiirini bile başka dile ayni ifade ve ahenk gücü ile geçirmeniz mümkün olamaz.

Devamı: https://www.dunyabizim.com/alinti/iste-gercek-musluman-h914.html

 

Bu haber toplam 261 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim