İktisadın sadece iktisat olmadığını bilmiyor olmak, ne entelektüeller ne de siyasetçiler için geçerli bir mazeret olmaktan artık çıkmıştır." Ali K. Metin yazdı.
Kapitalizmle mevcut realite içinde baş edebilir miyiz, bilemem. Arap Baharı dediğimiz ayaklanmalar, bir ucuyla kapitalizme yönelen eleştirileri getirebilirdi mesela, ama hiç öyle olmadı. Sadece kapitalizme değil diktatoryal yönetimlere karşı bile çok nefessiz ve lokal değişimlerden ibaret kaldı. Yine de demokrasi konusunda görece belli bir seviye kat etmiş sayılabiliriz. Kapitalizme gelince, durum gerçekten çok feci. En azından Türkiye özeline baktığımızda kapitalizmi "vahşi" tarafından arındırarak olağanlaştıran yaklaşımların dün olduğu gibi bugün de hayli revaçta olduğunu görüyoruz. Bunu da adına kapitalizm demeksizin serbest piyasacı model ve kriterlere istinaden yaptığımız malum. Serbest piyasayı Adam Smith'in "görünmeyen el"ine itibar etmeksizin, devletin hakkaniyete ve rasyonaliteye dayalı müdahaleleriyle gerçekleştirme yönündeki idealizasyonlar, ne yazık ki kapitalizmin derin gerçekliğine nüfuz etme kabiliyetinden çok mahrum görünüyor.
Kapitalizmin fendi
Adam Smith'in öngördüğü gibi devletin müdahalede bulunmadığı bir kapitalizm hiçbir zaman, hiçbir yerde vaki olmadı. Müdahalede bulunmasaydı daha mı iyi olurdu, belki. O zaman tam da Marks'ın öngördüğü şekilde proleterya devrimleri, gelişmiş ülkelerde kim bilir Avrupa-Amerika Baharı sürecini başlatmış olacaktı. Ancak gördüğümüz şu ki, "kapitalizmin fendi" proleteryayı yendi. Sosyal devlet politikaları ve ardından neo-liberal politikalarla bir asırdır kapitalizmin uzayan baharını yaşıyoruz. Küreselleşen kapitalizm dünyaya kendi baharını yaşatıyor. Ekonomistler kapitalizmin hiçbir dönem bu kadar büyümediğini söylüyor. Büyümeyle beraber toplumun refah seviyesinin artacağı, bundan bütün vatandaşların kazançlı çıkacağı varsayılıyor. Turgut Özal bu öngörüsü/iddiası ile siyaset sahnesinde göz kamaştırıcı bir itibar kazanmıştı. Büyüdükçe daha müreffeh bir toplum haline gelecektik. Yanlış mı, hayır. Öyle de oldu zaten. Başka türlü mümkün mü dersek, cevabımız yine hayır. Zenginlerin daha zengin, yoksulların daha yoksul olduğu bir dünya tarifi, kapitalizmin vahşi dönemlerini resmeden bir şablondan ibaret (Yoksulluğun aynı zamanda inşa edilen sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel bir olgu olduğunu "göz ardı etmek" kaydıyla). Kapitalizm kendi sınırlarını ve ne yaptığını biliyor, bilmek zorunda. İnsanların aptal olmadığını ama pek çok zaafının olduğunu görerek hareket yeteneğini geliştiriyor. Alırken vermek gerektiğinin ayırdında. Başka deyişle, zenginlerin daha zengin ama yoksulların "daha az yoksul" olduğu bir dünya sayesinde kendi hayatiyetini idame ettirmekte . Bir nevi kazan-kazan politikasıyla beşeri, sosyo-ekonomik ve ideolojik bir mecburiyeti yerine getiriyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.