• İstanbul 14 °C
  • Ankara 21 °C

Kıbrıs’ta “Barış Harekatı”ndan sonra en büyük hamle

D. Mehmet DOĞAN

Bir Kıbrıs meselesi var, belki kökleri 2. Selim devrindeki fethe kadar gider! (Hani zulüm 1453’te başladı ya!)

19. Yüzyılın sonunda geçici olarak İngilizlere verilmek zorunda kalınması ile başka bir mahiyet alır, asıl önemlisi Lozan’da İngilizlerin işgalini tasdik etmemizle dosya kapanır… Öylesine kapanır ki, “Gazi”, Atatürk olmadan önce kendisini ziyarete gelen Kıbrıslılar’a “Orada ne işiniz var, ana vatana gelin” der. Bir göç dalgası da ondan sonra başlar. (Tabiî ikibinli yıllara doğru tersi laflar uydurulmuştur).

Türkiye Kıbrıs’ı Lozan’la kesin olarak bırakmıştır. Bu yüzden “Kıbrıs meselesi”, Lozan’a aykırı bir meseledir! Nitekim, 1940’ların sonunda ve 1950’lerin başında TC’nin dışişleri bakanları “bizim Kıbrıs diye bir meselemiz yoktur” diyebilmişlerdir. Fakat olaylar öyle gelişmiştir ki, Türk hariciyesi Kıbrıs diye bir meselemiz olduğunu kabullenmek zorunda kalmıştır!

İşte Lozan’ı bozan bir başlangıç böyle yapılmıştır.

Konunun merkezinde bulunan İngilizlerin Kıbrıs meselesinin Türkiye’ye kabul ettirilmesinde payını da ihmal etmemek lâzımdır. Yoksa Lozan’la yatıp Lozan’la kalkan statükocu hariciyemizin bu meseleyi kabullenmesi mümkün olmazdı. Lozan’ı yazan İngiltere bu defa farklı bir konumda bulunduğu için Türkiye’yi işin içine sokmayı siyasetine uygun bulmuştur. Peki neden? Çünkü Kıbrıs’taki Rumların saldırganlığı karşısında buradaki çok stratejik üslerini korumakta ciddi bir sıkıntı içindedir. Bir de ilaveten Kıbrıslı Rumların komünist partisi AKEL çok güçlüdür. O zamanki soğuk harp şartlarında Kıbrıs’ın müdafaası da büyük önem taşımaktadır.

Kıbrıs meselesi ile biz şahsen orta mektep sıralarında tanıştık! Yani bizim için altmış küsur yıllık bir mesele! Meşhur 1963 “Kanlı Noel” hadiseleri bizi lise öğrencisi olarak yakalamıştır. Hiçbir şey yapılamadığı için gençler sokağa dökülmüştür. Rauf Denktaş’ın Kıbrıs’tan ayrılarak meselenin Türkiye’de en üst seviyede kabul görmesi mücadelesi, onun da katıldığı birçok mitingin iştirakçisi olmamızın müsebbibidir. Millî Mücadele kahramanları arasında sayılan İsmet Paşa başbakandır, Kıbrıs’a müdahale niyeti bile ABD’yi kızdırır ve Başkan Johnson meşhur mektubunu yazar: “Bizim silahlarımızı bizim uygun bulmadığımız bir şekilde ve yerde kullanamazsın!”

İşte İnönü’nün “dünya yeniden kurulur ve Türkiye yerine alır” sözü bunun üzerine sarf edilmiştir. Laftan öte değeri yoktur. Bu lafın değersizliğini sonraki Başbakan Demirel ifade edecektir: “Kıbrıs’a müdahale edecektik, bir de baktık ki bir tane bile çıkarma gemimiz yok!”

Her şeye rağmen Türkiye Kıbrıs meselesi üzerinden kendini isbat etmek mecburiyetini hissetmiştir. Dış siyasetini batılı müttefiklerinden farklılaştırma konusunda Kıbrıs önemli rol oynamıştır. İslâm dünyasına açılma da ancak böyle mümkün olmuştur.

Kıbrıs meselesinin bizi üçüncü defa yakalaması, “Barış Harekatı” dolayısıyla olmuştur. İşte o temmuz sıcağında İzmir Ulaştırma Okulu’nda küçük pilli cep radyosunu geceleri de dinleme itiyadında olarak radyo programlarında bir gariplik olduğunu hissetmişizdir. Sabah namazına kalktığımızda da Kıbrıs harekatını en erken öğrenenler arasında yer almışızdır. Askeri okulda bildiğimiz İzmir marşları filan bir kenara atılmış ve mehter marşları öne geçmiştir. Okul komutanı, her zaman dini hafife alan konuşmalar yaparken, bu defa din, iman ve kader meseleleri üzerinden bir şehitlik lafı tutturmuştur. Alelacele araziye çıkarılmış ve bir geceye ağaçlar arasında geçirmişizdir, ani bir Yunan taarruzu olursa diye! Akabinde de mehil müddeti kullanmadan kura çektiğimiz yerlere doğru yola koyulmuşuzdur.

İstanbul Kartal Maltepe Terminal Birliği’ne geldiğimizde, buradaki mühimmat nakliyatı sırasında halkın destek verme konusundaki heyecanına yakından şahit olmuşuzdur.

Kıbrıs harekatı milletin zihninde küllenmiş olan heyecanları ayağa kaldırmakta bir dönüm noktası olmuştur.

Kadere bakın ki, Kıbrıs harekatı barış güvercinleri uçuran Ecevit’in başbakanlığı sırasında yapılmıştır. Ecevit’in şahsi inisiyatifinden çok devletin kararının ağır bastığını, bunun koalisyonun diğer ortağı MSP lideri Erbakan’ın ağırlığını koyması ile uygulanır hale geldiğini şahitler ifade ediyorlar.

Bu müdahale, adanın Girit gibi, on iki adalar gibi Yunanistan’a ilhakını önlemiştir. Kıbrıs meselesi, bu müdahaleden sonra bir tek şekilde halledilebilirdi: Bu askeri taksimi bütün dünyaya kabul ettirmek. Türkiye bu hususta kendini güçlü hissetmemiştir. Bu yüzden 1974’ten beri mesele hep sürüncemede bırakılmıştır.

Sayısını unuttuğumuz planlar ortaya atılmış, nice müzakerelere girişilmiş ve sonunda bir yere varılamamıştır, Rumlar açısından nihai çözüm, adanın Yunanistan’a bağlanmasıdır. Bu yüzden planların, müzakerelerin bir hükmü yoktur. Türkler, 2004’te Annan planını birçok taviz verme bahasına kabul etmişlerken Rumlar neredeyse dörtte üç oranında red oyu kullanmışlardır.

Bir de Kıbrıs Rum yönetimi Avrupa Birliği’ne alınınca, deniz bitmiştir. Buna rağmen yıllarca oyalanılmıştır.

Bugün gelinen noktada Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin hükümran bir devlet olarak ilanı, bütün dünyadan tanınmasının istenmesi noktasına gelinmiştir. Türkiye bugün kendinde bu gücü görmektedir. Artık oyalanmanın zamanı geçmiştir; kararlılık zamanıdır. Bu adada, federasyon, konfederasyon değil, müstakil devletler olacaktır. Türkiye’nin bundan sonra daha geriye düşmesi düşünülemez.

Şunu söyleyebiliriz: Türkiye Barış harekatını 47 yıl sonra ikinci bir hamle ile tamamlamıştır. Cumhurbaşkanının seyahatinde Barış harekatı kabinesinde yer alan Oğuzhan Asiltürk’ün bulunması da bilhassa mühimdir. Barış harekatını belli bir noktaya getirenlerin onun sonucunu görmeleri de mutluluk sebebidir.

 

Bu yazı toplam 130 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim