• İstanbul 17 °C
  • Ankara 14 °C
  • İzmir 20 °C
  • Konya 16 °C
  • Sakarya 16 °C
  • Şanlıurfa 25 °C
  • Trabzon 18 °C
  • Gaziantep 21 °C
  • Bolu 15 °C
  • Bursa 16 °C

M. Seyfettin Erol'dan: “Jeopolitik Deprem Hattı”nda Revizyon Arayışları

M. Seyfettin Erol'dan: “Jeopolitik Deprem Hattı”nda Revizyon Arayışları
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun yakın çevreye yönelik “açılım” ya da “toparlama” süreci değişik vesilelerle “tam gaz” devam ettiriliyor.

seyfettinerol22Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun yakın çevreye yönelik “açılım” ya da “toparlama” süreci değişik vesilelerle “tam gaz” devam ettiriliyor. “Durmak yok, yola devam” söyleminin bir anlamda dış politikada da kendisini yakından hissettirdiği bu yeni dönemde, gerçekleştirilen son üç ziyaret oldukça dikkat çekici. 

Kasım ayında iki gün süren Irak, akabinde Ermenistan ve son olarak bir kaç gün önce gerçekleştirilen Yunanistan ziyaretleri, Türk dış politikasındaki acil revizyon ihtiyacını ortaya koyması ve bunun somut bir şekilde dillendirilmesi kadar, yakın çevrede olası bir “jeopolitik deprem”e dikkatleri çekmesi boyutuyla da önemli.

Türkiye merkezli bu deprem, hiç kuşkusuz “Yeni Türkiye” sürecini ve projelerini derinden etkileme kapasitesi kadar, mevcut siyasi iradeyi hedef alması açısından da tam bir “kader noktası” olarak görülüyor. 

Hükümetin, Mayıs 2013’e kadar ki en büyük iki başarısından biri olarak gösterilen dış politikanın hedef alınması, bu açıdan bir tesadüf olmasa gerek. Aynı şekilde, Ankara’nın buna vermeye çalıştığı cevap da...  

“Yeni bir sayfa” ne kadar mümkün?

Nitekim, her üç ziyarette de ön plana çıkan ve bir slogan haline dönüşen “yeni bir sayfa açıyoruz” ifadesi ve bölge ağırlıklı hız kazanan “yeni diplomasi” bunun birer somut göstergesi olarak karşımıza çıkıyor. 

“Yeni bir sayfa”, hiç kuşkusuz Türkiye kadar söz konusu bu ülkeler açısından da bir zorunluluk olarak kendisini gösteriyor. Aksi takdirde, en azından coğrafyanın ortaya koyduğu “mecburiyet” ve tarihin gösterdiği “acı tablo” bir kez daha tekerrür edecek ve bundan da hiç bir bölge devleti kazançlı çıkmayacak. 

Bir diğer ifadeyle, devam eden uluslararası sistemin inşa süreci ve konjonktürün kaypaklığı, açıkçası bunun merkezinde yer alan tüm bölge ülkeleri açısından benzer risk ve fırsatları beraberinde taşımaya devam ediyor. 

Önemli olan, burada her şeye rağmen birlikte olmaya devam edebilme becerisi. Bunun için de “normalleşme” şart. Bu da öncelikle taraflar arasındaki tansiyonun düşürülmesinden ve diyalog kanallarının etkin bir şekilde işletilmesinden geçiyor. Aksi takdirde, iletişim kazaları ya da felaketleri kaçınılmaz!

Nasıl bir normalleşme?

Karşılıklı çıkar ve hassasiyetleri dikkate alması gereken bu “normalleşme süreci” her ne kadar Türkiye-Ermenistan arasındaki yeni arayış ile özdeşleşmiş olsa da, Türk dış politikasının geldiği aşama itibarıyla artık yakın çevreden uzağa doğru geniş bir yelpazeyi içine alan bir kavrama dönüşmüş vaziyette. 

Bu da, Türkiye’nin 2007’den bu yana etkin bir şekilde uygulamaya çalıştığı alan hakimiyetine dayalı politikasında nasıl bir karşı direnç ve bunun sonucunda geri çekilme ile karşı karşıya kalındığını gösteriyor. 

Burada, göz ardı edilmemesi ve bir kez daha ders alınması gereken husus ise, Ankara’nın düştüğü ya da düşürüldüğü, telafisi pek de kolay olmayan bir hata. Bu hata, tahmin ettiğiniz üzere, yakın çevresi üzerinden uluslararası politikada ağırlık kazanmaya çalışan dış politika anlayışının, bir süre sonra “küresel irade”ye keskin bir şekilde angaje olması ve sonuçta yaşattığı hayal kırıklığıdır. Fakat, bu her şeyin sonu anlamına gelmemelidir.

Oyun daha bitmedi!

Türkiye’nin buradaki en önemli şansı, sürecin halen bir kazananının olmaması ve tüm tarafların üç aşağı beş yukarı aynı pozisyonda bulunmasıdır. Süreçteki belirsizlik ve kaypak ilişkiler tüm dünya açısından benzer risk ve tehdit ortamını arttırmaya devam etmektedir. Bu da, yeni arayışlar demektir! Bundan dolayı, küçük-orta-büyük ölçekteki tüm ülkeler ve güçler pragmatizmin buram buram koktuğu bir arayış içerisindedir. 

Bu husus, ABD için olduğu kadar, Rusya, Çin ve diğer “iddialı” ülkeler açısından da geçerlidir. Hatta Yunanistan, Irak, Ermenistan, Azerbaycan ve diğer benzer ölçekteki devletler için de benzer bir durum söz konusudur. Aksi takdirde, son dönem “ABD-Rusya”, “ABD-İran”, “Rusya-Suudi Arabistan”, “İsrail-Suudi Arabistan” yakınlaşmalarını izah etmeye çalışmak çok daha zor olacaktır.

Dolayısıyla, Türkiye açısından da daha rasyonel politikalara ihtiyaç bulunmaktadır. Bunun yolu da karşılıklı güven ortamını ve bağımlılığı sağlayacak ortak projelerden geçmektedir. Aksi takdirde, “üçüncü taraflara” daha fazla tavizin verilmek zorunda kalınacağı, tek taraflı bağımlılık ilişkisinin daha da derinleştirileceği bir süreç kaçınılmaz görünmektedir. 

O yüzden duygusallığı bir tarafa atıp, gerçeklerle bir an önce yüzleşme ve ona göre adımlar atma vakti. Ne de olsa daha “oyun” bitmedi!

16.12.2013 Milli Gazete

Bu haber toplam 480 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim