• İstanbul 16 °C
  • Ankara 13 °C
  • İzmir 15 °C
  • Konya 8 °C
  • Sakarya 14 °C
  • Şanlıurfa 16 °C
  • Trabzon 16 °C
  • Gaziantep 11 °C
  • Bolu 9 °C
  • Bursa 15 °C

M. Seyfettin Erol'dan: “Yeni Yalta” ya da “Soçi Düzeni”

M. Seyfettin Erol'dan:  “Yeni Yalta” ya da “Soçi Düzeni”
Soçi’de 22. Kış Olimpiyatları devam ediyor. Kim ne kadar altın alacak ya da dünya rekoru kıracak, bunu bilemem; en azından uzmanlık alanım değil.

seyfettinerol22Soçi’de 22. Kış Olimpiyatları devam ediyor. Kim ne kadar altın alacak ya da dünya rekoru kıracak, bunu bilemem; en azından uzmanlık alanım değil. Ama şunu söyleyebilirim; Soçi tarihe spordan daha fazla siyasetin damga vurduğu ve yeni uluslararası düzenin şekli hakkında önemli mesajların verildiği olimpiyat oyunları olarak geçecek.

Dolayısıyla Soçi, gerek Rus dış politikası gerekse de uluslararası sistemin geleceği açısından “Üçüncü Büyük Oyun”da önemli kırılmalara ve yeni inşalara işaret eden “oyun içinde bir oyun” olarak da kabul edilebilir.

Nitekim başta Rusya olmak üzere ilgili tüm aktörler bir süredir Soçi üzerinden farklı “yöntem” ve “araçlarla” mesaj verme yarışına girmiş durumda. Örneğin; Volgograd şehrinde Ekim ve Aralık 2013 tarihlerinde gerçekleştirilen terör saldırıları ve liderler bazlı boykot eylemlerinde görüldüğü üzere. Burada konuyu fazla dağıtmamak için söz konusu mesajları Rusya, Batı ve Türkiye ile sınırlı tutacağım...

***

Rusya açısından Soçi’nin çok boyutlu bir öneme sahip olduğunu görüyoruz. Bu önem, “Yeni Rusya”nın uluslararası politikaya çıkışının bir gövde gösterisi olduğu kadar, “Yeni Çar” olarak adlandırılan Devlet Başkanı Putin’in bir şovu olarak da nitelendirilebilir. Masraflardan kaçınılmaması, bunun en tipik göstergesi...

Meseleye “adres” açısından bakıldığında da bu husus görülüyor. Rusya gibi büyük bir coğrafyada “niçin Soçi” sorusu bu açıdan önemli. Bu soruyu, tarihe büyük trajedilerden birisi olarak geçen ve “Çerkes Sürgünü” olarak da adlandırılan “Kafkasya Göçü”nün 150. yılına denk gelmesi ile birlikte sorduğumuzda ise, mesele üç aşağı beş yukarı netleşmiş oluyor.

Dolayısıyla, Rusya’nın Soçi üzerinden şu mesajları vermeye çalıştığı görülüyor: 1. Soçi, “Yeni Rusya”nın “Yeni Büyük Oyun”da varım dediği ve bunu tüm dünyaya ilan ettiği bir “oyun”dur; 2. Soçi, sadece Kafkasya değildir. Aynı zamanda Baltıklar-Karadeniz-Hazar hattı, kısacası “Büyük Rusya” demektir; 3. “Kafkasya Sendromu” bitmiştir; 4. Bu bağlamda “Güneye Doğru” politikası hız kazanacaktır; 5. “Yakın Çevre Politikası”nda bir üst aşamaya geçilmiştir.

Rusya açısından Soçi’nin çok boyutlu bir öneme sahip olduğunu görüyoruz. Bu önem, “Yeni Rusya”nın uluslararası politikaya çıkışının bir gövde gösterisi olduğu kadar, “Yeni Çar” olarak adlandırılan Devlet Başkanı Putin’in bir şovu olarak da nitelendirilebilir. Masraflardan kaçınılmaması, bunun en tipik göstergesi...

Meseleye “adres” açısından bakıldığında da bu husus görülüyor. Rusya gibi büyük bir coğrafyada “niçin Soçi” sorusu bu açıdan önemli. Bu soruyu, tarihe büyük trajedilerden birisi olarak geçen ve “Çerkes Sürgünü” olarak da adlandırılan “Kafkasya Göçü”nün 150. yılına denk gelmesi ile birlikte sorduğumuzda ise, mesele üç aşağı beş yukarı netleşmiş oluyor.

Dolayısıyla, Rusya’nın Soçi üzerinden şu mesajları vermeye çalıştığı görülüyor: 1. Soçi, “Yeni Rusya”nın “Yeni Büyük Oyun”da varım dediği ve bunu tüm dünyaya ilan ettiği bir “oyun”dur; 2. Soçi, sadece Kafkasya değildir. Aynı zamanda Baltıklar-Karadeniz-Hazar hattı, kısacası “Büyük Rusya” demektir; 3. “Kafkasya Sendromu” bitmiştir; 4. Bu bağlamda “Güneye Doğru” politikası hız kazanacaktır; 5. “Yakın Çevre Politikası”nda bir üst aşamaya geçilmiştir.

 

Nitekim Batılı ülke liderleri ile bazı eski Sovyet alanı ülkelerinin ortaya koydukları boykot; yukarıda saydığımız “Yeni Rusya”ya yönelik endişe-tepkilerin önemli bir göstergesi olarak karşımıza çıkıyorlar. Örneğin; Polonya, Litvanya ve Gürcistan liderlerinin tepkilerinin temelinde “SSCB korkusu” yatıyor.

Bu korkuyu haklı kılan en önemli gelişmelerden birisi ise Rusya’nın yakın çevresinde başlattığı “karşı devrim” süreçleri ve eski Sovyet alanındaki nüfuz alanlarını (Suriye gibi) koruma mücadelesi. “Gümrük Birliği” çerçevesinde Ermenistan ve Ukrayna’da baş gösteren son gelişmeler bu korkuyu teyit eden diğer somut örnekler arasında yer almakta. ABD, İngiltere, Fransa gibi ülke liderlerinin boykotları da yine bu kapsamda değerlendirilebilir; her ne kadar ortaya konulan gerekçeler farklı olsa da.

Batı açısından temel mesele bu ülkedeki “demokratikleşme”, “insan hakları”, “ifade özgürlüğü” vb. hususlar değildir. Hatta ABD’nin Snowden hadisesi bile başlı başına etkili bir faktör değildir. Esas husus, Rusya’nın yerel, ikili, bölgesel ve küresel düzlemde yürüttüğü ve sonuç almaya başladığı yeni politikalarıdır.

Bundan dolayı da Rusya, aynen 1980’deki Moskova Yaz Olimpiyatları’nda görüldüğü üzere bir “dışlanma”, “ötekileştirilme” operasyonu ile karşı karşıyadır.

Soçi, Rusya ile Batı arasındaki makasın önümüzdeki süreçte daha da açılacağının somut bir göstergesidir.

Bunun en somut örneklerinden birisi ise, düne kadar “kanka” konumunda bulunan Rusya-Almanya birlikteliğinde kendisini hissettirmeye başlayan “örtülü krizler”dir. Ukrayna bunun en son adresidir. Ukrayna’da Batı’nın kendi içerisinde olduğu kadar, Rusya-Almanya arasında da bir “meydan mücadelesi” yaşanmaktadır. Bosna merkezli Balkanlar gelişmesi de bu yeni sürece dahil edilebilir.

İkili ilişkilerdeki bu “örtülü kriz”, kendisini Soçi’de deşifre etmiştir. Alman lideri davet edilmesine ve beklenilmesine rağmen Soçi’ye teşrif etmemiştir.

***

Gelelim Türkiye’ye...

Başbakan Erdoğan’ın Batılı liderlerin boykotuna rağmen Soçi’ye gitmesi ve Putin ile bir görüşme gerçekleştirmesi şu anlamlara gelmektedir: 1. Türk-Rus ilişkileri “Batı İpoteği”nin dışındadır; 2.  Türkiye ve Rusya 11 Eylül sonrası, Kasım 2001 itibarıyla ortaya koydukları “Avrasya İşbirliği Eylem Planı”nı hayata geçirme noktasında kararlılıklarını sürdürmektedir; 3. Türk dış politikası bağımsızdır; 4. “Yeni Yalta” sürecinde yeni bir Türkiye söz konusudur ve “1944 Sendromu”ndan kurtulma mücadelesi vermektedir; 5. Rusya bunun farkındadır ve Stalin’in yaptığı hataya düşmek istememektedir.

Fakat diğer taraftan, Türk-Rus ilişkilerindeki hassasiyet de gündemdeki yerini korumaya devam etmektedir. Rusya’nın Suriye, Akdeniz, Karadeniz ve Kafkasya’daki adımları dikkatlerden kaçmamaktadır!

10.02.2014 Milli Gazete 

Bu haber toplam 583 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim