• İstanbul 20 °C
  • Ankara 26 °C

Mahir Adıbeş: Busenaz Kazanırken

Mahir Adıbeş: Busenaz Kazanırken
Busenaz Sürmeneli Tokyo 2020 Olimpiyatlarında 69 kiloda altın madalya aldı.

Türk Milleti olarak elbet sevindik lakin bu nasıl sevinme? Anlatan ağlıyor, hocası kenarda ağlıyor, yardımcılar ağlıyor, türbindekiler ağlıyor, televizyon başında seyredenler ağlıyor, muhabir ağlıyor, haberi veren kadın ağlıyor, evde seyrederken ben ağlıyorum, eşim ağlıyor…

Maç bitiyor; Busenaz ağlıyor...

Busenaz her yumruk atışında heyecanlandık, aldığı yumruklarla canımız acıdı, kasıldık, kahrolduk…

Kazanınca nefes aldık, başımızı kaldırdık, sevindik, ne yapacağımızı bilemedik, ağladık…

Dünyada sevinirken tek ağlayan Millet Türkler değil elbet, yalnız her millette sevinirken ağlamıyor.

O zaman bizim sevinirken ağlamamızdaki psikolojik, sosyolojik sebep ne?

Bu sorunun cevabı ezilmişlik, itilmişlik, geri kalmışlık, baskılanmak, kendine güvenmemek, kazandım demekten utanmak…

Nasıl?..

Şöyle: Selçuklu’da dilimiz horlandı, Osmanlı’da dilimiz ve milliyetimiz horlandı. Adam yerine konulmadık. Anlayacağınız yaklaşık 900 yıldır Türk Milleti horlandı, basit işlerde ya da savaşların dışında akla bile gelmedi. Bunlar arasında ölümümüz pahasına bile olsa sırtını sıvazlayanları ululadık, unutmadık. Osmanlının son 200 yılında Türkler “Türküm” demekten çekinir olmuştu; huzurda, divanda, mecliste yoklar. Cumhuriyet döneminde “Türküm” dedi ama Türkler bir yere gelemediler, dönme ve devşirmelerin elinde kaldılar, ileri gidenin başına vuruldu. Ayak oyunlarıyla önleri kesildi.

Türkler tarlada, tapanda, hayvanların peşinde çoban olarak kaldılar. Deniz kenarındaki yazlık oteller bizim neyimize…

Milli Mücadeleden sağ dönen gazilere madalyalar ölmediyseler 1970’den sonra verildi. O güne kadar ölenlerden kimsenin haberi yok. Asker kaçaklarının insafına bırakıldı; toprak sahipleri ağalar! Biz maraba...

Çocuklar okuyamadı, bir zanaat sahibi olamadı, basit işlerde çalışabildiler. Elleri çatlak yüzleri is karası, sırtları güneş yanığı… Genellikle demirci, çerçi, semerci, duvar ustası, nalbant, tenekeci bunlar şehirde olanlar gerisi çiftçi. Ankara’nın yolunu öğrenemediler.

Bu durum Türk Milletini pısırık, içine kapanık, sünepe, tembel, yalaka, ürkek, korkak, kendine güvenmeyen bir hale getirdi.

Maraba, dedik ya!..

Sonunda lider olmayı, yönetmeyi, kazanmayı hayal edemez hale geldiler.

Yokluğu paylaştılar, yufka yürekli kaderci toplum ortaya çıktı.

Köye muhtar olmaya bile cesaret edemeyen insanlar.

“Türk’ten paşa olur mu?” dönemini hatırlayın. Ne acı, ne üzücü, ne kadar küçük düşürücü bir dönem.

Busenaz kazanınca!

“Bir ölür bin diriliriz” diye seslendi.

“Hiç Türk altın madalya alabilir mi?” diye şaşırdık.

“Türkler de şampiyon oluyormuş” diyerek hayal edemediğimizi gördük. Ümitlendik, gittik geldik, Cennetle müjdelenmiş gibi sevindik.

Ey Türk Milleti; Türkiye bizim ülkemiz…

Başarmak için başaracağına önce inanacaksın.

Busenaz “O altın madalya Türkiye’ye gelecek.” dedi.

Busenaz kafamızın içindeki duvarları yıktı.

Uzun yıllardır bizi idare edenler Türk soyundan gelmediğinden. “Liderlik kim biz kim?” diye ümitlerimiz bitirildi. Şimdi o karmaşık düşünceler bizi baskılamış, şaşkınız; “Olur mu?”

Binlerce başarılı insanın, ayak oyunlarıyla, yolları kesildi, biliyor musunuz?

Busenaz, Tokyo 2020 Olimpiyatlarında altın madalya alırken neden ağladığımızı anladınız mı?

Bu haber toplam 462 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim