• İstanbul 19 °C
  • Ankara 22 °C

Mayıs bayramları!

D. Mehmet DOĞAN

Bayram (arapça “ıyd’ın karşılığı)kelimesinin tamamen dinî bir muhtevaya sahip olduğunu, bunların dışındaki günlere yeni ve laik kutsallar türetmek için bayram denildiğini daha önce defalarca yazdık.

Laik yönetimlerin “kut”, yani “kudsiyet” dağıtmasının anlamsızlığı ortada. Hıristiyan dünyasında dinî günlerle laik günler tam olarak ayrılmıştır. Onlarda bizdeki gibi önüne gelen güne “bayram-religious festival” denmez. Bunun için “gün/day” tabiri kullanılır. Bizim laik bayramlarımız da ingilizceye “gün” olarak çevrilir: Cumhuriyet Bayramı-Republic Day! Bu aynı zamanda milletlerarası camiada “Millî gün”dür. Yani “National day”! Bu demektir ki, diğer “millî bayramlar” dış ilişkilerde “national day” muamelesi görmez. 

Türkiye’de bayram kelimesi devletin ideolojik maksatlarla ilan ettikleri dışında da kullanılmaktadır. İşçi bayramı, bahar bayramı, toprak bayramı, ağaç bayramı  gibi. Bunlara bakıp da insanın Mülkiyelilerin “inek bayramı” istihza maksadıyla icad edilmiş diyesi gelir! 

Böylece Türkiye dünyanın bayramı en bol ülkesi haline getirilmektedir. Hani “bize her gün bayram” desek yeri var!

Peki en bol bayramı olan ayımız hangisidir? 

Mayıs! 1 Mayıstan başlıyor bayramlar: İşçi bayramı, emek bayramı vs. Bu enternasyonal bir bayram. 3 Mayıs’ta “Türkçüler bayramı” var. Böylece nasyonalin de hakkı verilmiş oluyor! Sonra bahar bayramı, hıdırelleze şimdi böyle deniyor. Karamanoğlu dil bayramı, 19 Mayıs bayramı ve nihayet artık kutlanmayan 27 Mayıs bayramı! Hatırımda kalanlar bunlar!

“27 Mayıs” hem de “Hürriyet ve Anayasa” bayramı idi. 27 Mayıs darbesini yapanlar kötü fiillerini böyle süsleyerek bayram diye millete kutlatmışlardı. Demokrat Parti’nin Anayasa’yı ihlal ettiği iddiasıyla darbe yapanlar çok geçmeden Anayasa’ya külliyen değiştirmişler, seçimle gelen iktidarları sınırlamak için hükümler koymuşlar, mekanizmalar icat etmişlerdir. 

Neyse, bir cuntanın bayram ilanını yirmi yıl sonra başka bir cunta bayram olmaktan çıkardı, böylece bayram kutlamakla muvazzaf şahıslar ayak üzeri bir sürü yalan söylemekten kurtuldular. 
Listede böyle başka bayramlar da var. 

Bu ayın en dandik bayramı “Dil bayramı” olmalı. Malum, Türkçenin iki dil bayramı var, birisi 26 Eylülde “kutlanır”, 1. Dil Kurultayı’nın açılış yıldönümüdür. Bu sahte bayram, aslında Türkçenin Cenaze Töreni’nin örtülmesi için icad edilmiştir. 90 yıla yakındır kutlanıyor, türkçe de her yıl batağa saplanıyor. Türkçeyi yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmak için yapılan Dil devrimi, bugünkü manzaraya bakılırsa, Türkçeyi arapça ve farsça boyunduruğundan kurtarmış, fakat batı dillerinin istilasına maruz bırakmıştır. 

Türkçe batı dillerine alan açmak için öğretim sisteminde ikinci plana düşürülmüştür. En itibarlı okullar, üniversiteler, fakülteler, bölümler yabancı dille öğretim yapanlardır. 

Bu bayram yetmezmiş gibi, 1960’larda bir de Karamanoğlu Dil Bayramı devreye sokulmuştur. Şu apaçık ortadadır: Türkçeyi 20. Yüzyıla Osmanlılar ulaştırmıştır. Osmanlı döneminde dilimizin, edebiyatımızın en büyük ustaları yetişmiş, bunlar hem kendi edebiyatımıza hem de dünya ebebiyatına şaheserler armağan etmişlerdir.

Gelenekli edebiyatımızın en büyük şairleri, yazarları Osmanlı döneminde yetiştiği gibi, modern dönemin en büyük şairleri ve yazarları da Osmanlı’nın son döneminde yetişmiş, cumhuriyetin Osmanlı döneminde doğan ilk neslinde de bu büyük edipler silsilesi devam etmiştir. Ya sonrası? 
Hadi söyleyin: Mehmed Âkif’den, Yahya Kemal’den, Ahmed Haşim’den, Necip Fazıl’dan, Nazım Hikmet’den büyük şairiniz var mı? Bunlar hep Osmanlı nesli veya Osmanlıdan cumhuriyete devreden nesildir. 

Halit Ziya, Ömer Seyfeddin, Refik Halid, Memduh Şevket, Ahmet Hamdi Tanpınar, Abdülhak Şinasi Hisar gibi, işte o nesilden yazarları unutturacak büyük edebiyatçılarınız kimlerdir? 

1960 yıllarda Osmanlının büyüklüğü, edebiyatımıza ve dilimize hizmetleri bütün örtme çabalarına rağmen bilinmeye başlandı. Bu gerçeği örtmek için Anadolu’da Türkçeyi devlet dili yapanın Karamanoğlu Mehmed Bey olduğu ortaya atıldı ve Osmanlı’nın hakkını gasbetmek için yüceltildi. 
Karamanoğlu Mehmed beyin bir dil şuuru olduğun nasıl ısbat edeceğiz. İşte bir ferman var: Divanda, dergâhta, çarşıda, pazarda türkçeden başka dil konuşulmayacak! Bunun devlet dili ilanı olduğunu nereden uyduruyorsunuz? Karamanoğlu bir Selçuklu şehzadesini (Siyavuş) almış, Konya ahalisinin karşı çıkmasına rağmen Selçuklu tahtına oturtmuş. Tahtın asıl sahibi İlhanlı hükümdarına bağlılıklarını sunmak için Tebriz’e gitmişken yapılan bu darbe halk tarafından hoş karşılanmamış. Karamanoğlu ve askerleri türkçeden başka dil bilmiyor. Fakat Konya’da çok sayıda arapça farsça bilenler var. Ayrıca Rumlar, Ermeniler diğer azınlıkların dilleri de konuşuluyor. Ahalinin türkçeden başka dille konuşarak Karamanoğlu’na karşı bir hareket başlatması böylece önlenmek istenmiş olmalıdır. 

Peki ne olmuştur? 

Siyavuş’un ve onun veziri Mehmet Bey’in Konya’daki saltanatı bir ay sürmüştür. 
Tahtın asıl sahibi Konya’ya dönmüş, Siyavuş ve Mehmed Bey Selçuklu sultanı ile yapılan savaşta ölmüştür. 

Karamanoğlu Beyliği’ne bakalım: Bu Beyliğin resmi dili baştan sona kadar farsça olmuştur. Yoksa Karamanoğlu beyleri Mehmet Bey’in fermanını dinlememişler midir? 
Şöyle diyebiliriz: Karamanoğlu fermanında “konuşulmayacak” deniliyor! Yazılmayacak denilmiyor!

 

Bu yazı toplam 92 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim