Milletlerlarası hukukun kökü dinden gelmiyorsa, güçlü devletlerin oyuncağı olduğuna dair tarih örneklerle doludur. Mesela Kırım Harbi arifesinde İngiliz diplomatı Redklif, Mr. Pansabi'den şu talimatı alır: "Sadrazama anlatınız ki, İngiltere ve Fransa'nın Rusya'ya karşı harekete geçmesi için Türkiye'nin haklı olması kavi bir sebep teşkil etmez. Osmanlı devlet adamları, Fransız inkılabı fikirlerinin tesirinden kendilerini hâlâ kurtaramamışa benzemektedirler. Artık hayalciliği şöyle bir tarafa bıraksınlar ki, hiçbir devlet, mücerret hak uğruna kavi bir hasımla boğuşmaya girmez. Bu hakkın alt tarafında menfaatin de yer alması şarttır."
Rusya, doğudaki Türk dünyasını yuttuktan sonra süratle kuvvetleniyordu. Bu güç karşısında İngiltere'nin çok önem verdiği Hindistan yolunu güven altında bulundurması imkânsız hale gelecekti. Rusya her fırsatta bizim aleyhimize geliştiğinden, Osmanlı da bu tehditten kurtulmak istiyordu. Osmanlı'nın yanında Fransa ile yer alarak Rusya'nın belini kırmak İngiltere'ye en akıllıca yol görünüyordu. Kırım Harbi patlak verdi; Rusya yenildi. İngiltere ve Fransa, beklediklerini elde ettiler. Bu zaferde asıl yükü çeken Osmanlı, dişe dokunur bir şey kazanamadı; üstelik borçlandı; insan kaybına uğradı. Sadece galip geldi; onun gururunda ruh dünyasını tamire çalıştı; bir süre için de rahat nefes aldı.
Kim ne derse desin, hangi yıldızlı sözler söylenirse söylensin, dünyayı güç yönetir. Osmanlı, Kartal Meydan Muharebesi'ni kaybedince süper güç olmak özelliğini yitirdi; onun yerini İngiltere'nin karşısında Rusya aldı. O tarihten beri dünyadaki süper güçler Hıristiyandırlar; dünyayı Müslüman kanı sulamaktadır. Dün Bosna'da bugün Suriye'de katliam yaşanmaktadır. Öldürülenler Müslüman'dir; Çin'in, Rusya'nın ve diğerlerinin ne kaybı var! Her mermiyle hasım saydıkları bir insan eksiliyor. Rusya, Akdeniz'deki üssünün hesabını yapıyor; Çin, Ortadoğu'ya yerleşmenin yollarını arıyor. Amerika ve Avrupa için burada petrol bulunmuyor; niçin ellerini taşın altına soksunlar? Osmanlı gibi bütün insanlığı kucaklayan vicdanları yok ki, bu onları menfaatsiz bir tehlikeyi göğüslemeye sürüklesin.
Unutmamak gerekir ki, Suriye nüfusunun % 10'u Nusayri'dir. Hıristiyanlar, Dürziler, diğer küçük gruplar da bunların müttefikleridir. Devletin gücü de onların elindedir. Yıllardan beri inim inim inleyen geniş kalabalıklar, kurtulmak için çırpınıyorlar; Allah yardımcıları olsun. Hiçbir vicdan sahibi bu olay karşısında "Bana ne" diyemez. Ama neyleyelim ki devletler güçlerine göre politika izlemek zorundadır. Halep'e, Şam'a yağan bombalar ile bizler de ölüyoruz; ne yazık ki merhametimizin yanında yer alacak kadar imkâna sahip değiliz.
Arapları anlamak mümkün değil; bu kadar milyon nüfusları, petrol paraları var; hemen hemen her şeyi dışarıdan alıyorlar. Bir araya gelip Esed rejimine yardım edenlerle alışveriş yapmayacaklarını, diplomatik ilişkilerini keseceklerini ilan etseler ne olur? Buna diğer İslam ülkeleri de katılsa ne Çin, ne İran ne de Rusya, Esed rejimini destekler. Ama nerede o şuur.
Şunu iyi bilelim ki; dünyayı beynelmilel kuruluşlar, bildiriler değil, şuur yönetmektedir. Ne çare ki o da biz Müslümanlarda yok denecek kadar az.
13.08.2012 Zaman































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.