…hayatı kendi teknemde yoğuracağım bir hamur gibi görüyordum.
-Ahmet Hamdi Tanpınar
Giriş
Ahmet Hamdi Tanpınar tarafından kaleme alınan Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı eser, yaşam felsefesi bağlamında incelenecektir. Yaşam felsefesinin; felsefenin disiplini olan ahlak anlayışından hareketle oluşturulduğu söylenebilir. Bu nedenle romanın ana kahramanı ve çevresindeki insanlar, eserdeki verilerden yola çıkarak, yaşam felsefesine konu olan kavramlar düzleminde irdelenecektir. Eserde oluşturulan kurgunun gerçek yaşamdan izler taşıması ve ele alınan sorunların bugün hala güncelliğini koruması dikkat çekmektedir. İnsan yaşamında karşılaşılan benzer sorunların akıp giden süreç içinde azalmak yerine artarak varlığını koruması, insan yaşamına yerleşmiş başka bir sorunu düşündürmektedir. Bu nedenle insan yaşamına ayna tutan bu eserin, gerçek manada insana ayna tutacak nitelikli bir yaşama gereksinim duyduğunu hatırlatmaktadır. Edebi eserlerin, insan yaşamına dönük öneminin, felsefi bakış ile ortaya çıktığı söylenebilir. Bu anlamda edebiyat eserlerinin, insan yaşamına ışık tutacak gizil iletisinin felsefe aracılığıyla gün yüzüne çıktığı ve insan yaşamına kılavuzluk ettiği düşünülmektedir.
Yaşam Tablosu
Yaşam, belli bir zaman sınırı içinde yaşamış olan bedensel, ruhsal olayların birliği olarak tanımlanmaktadır (Akarsu 1988: 197). Bu tanımdan yola çıkarak, yaşamın canlıya yönelik eylemlerinden öte ruhsal ve kutsal olanla da bir bütün olduğu söylenebilir. Bu bütünlük doğrultusunda insanın iyi bir yaşam arayışı, olağan ve beklenilen bir durumdur. Fromm (2019: 234)’a göre, “Canlı olan insan, yaşamayı istememezlik edemez. İnsanın yaşama ediminde başarılı olması için biricik yol, güçlerini ve sahip olduğu şeyleri kullanmasıdır.” Anlaşıldığı üzere insanların yaşamını iyileştirebilmesi için öncelikle, yetilerini ve sahip olduğu gücü ortaya çıkarabilme sorumluluğunu duyumsaması gerekmektedir. Öte yandan iyi bir yaşamın, asıl amacının gerçek bir kurtuluş olduğu da söylenebilir. Bu kurtuluş, bir farenin sıkıştığı kapandan kurtulması ya da bir kuşun kafesten kurtulmasına benzese de bir yönüyle farklılaşmaktadır. Çünkü insan dışındaki tüm canlılar ne aradığını net olarak bilmektedir. Oysa insan için bu durum daha karmaşıktır. İnsanoğlu, özgürlük ararken tutsaklaşan, zenginlik ararken yoksullaşan, çıkış ararken çıkmaza gark olan ve daha pek çok zıtlıklar içinde savrulan tek türdür. Sanki tüm yaşam, yalnızca ona bahşedilmiş gibi, gaflete düşmeye meyillidir. Her kalıba giren zihniyeti; sanki ölümsüz bir yaşamın temsilcisiymiş gibi her an meçhul bir komuta altındadır. Aldığı her komut, ruhunu esir alır; bu esaret adeta eylemlerinde somutlaşır. Aurelius (2020: 19)’a göre, “İnsan yaşamı sınırlıdır, varlığı akışkandır, eğilimi belirsizdir, tüm bedeni çürümeye yatkındır, ruhu girdap gibidir, kaderi anlaşılmaz ve ünü muallaktır.” Sokrates’in, sorgulanmamış bir hayat, yaşanmaya değmez ilkesi bilinmektedir. Tek bir cümle ile insan ömrünün ve yaşam amacının önemini vurgulamaktadır. Dolayısıyla insan, ruhunu yetkinleştirerek iyi bir yaşama ulaşabilir. Sınırlı olan yaşamında; çağlayanlar gibi akışkan varlığını sorguladığı an, belirsiz eğilimini belirgin kılabilir. Ruhunu girdaptan kurtarıp, bedeni çürüse bile düşünceleriyle ardında bıraktığı yaşama kök salabilir.
Felsefe tarihine bakıldığında pek çok akımın insan yaşamına yönelik bakış açıları çevresinde şekillendiği görülmektedir. İnsan sayısı kadar, yaşam tanımının varlığı, hiç kuşkusuz mümkün görünmektedir. Çünkü insan kendi yaşamının sorumlusudur ve yaşamının niteliğini kendisi belirlemektedir. Öte yandan insan, hikmet arayışında olan ve bu doğrultuda; soran, sorgulayan, özüne yabancılaşmayan eylemleri aracılığıyla iyi bir yaşam yolunda devinim gerçekleştirebilir. Bu başlangıç beraberinde ona; kim olduğunu, ne için yaşadığını, konumunu bilmesine ve tüm yaşamını bu bilinçle sürdürmesine olanak sağlayabilir. İnsan ancak böylelikle kendisi ve diğer insanların farkına varabilir. İyi bir yaşam, bilgece yaşamakla mümkün olabilir. Çünkü bilmeyi istemek ve aramak, insanı hakikat çerçevesinde özgürleştirebilecek yegane unsurdur. İnsan kendinden başlayarak yaşam amacını düşündüğü ve sorguladığı müddetçe derinliklere kök salabilir. Jaspers’in de söylediği gibi, bilgece bir yaşam; unutmakla değil içten benimsemekle, baştan savmakla değil içten incelemekle, boş bırakmakla değil içten aydınlatmakla mümkündür (Jaspers, 1995: 129). Dolayısıyla yaşamı, yüzeysel anlamda yaşamak değil; içten ve derin manada yaşamak, nitelikli kılmaktadır.
Eserin ana karakteri Hayri İrdal’in ideal bir yaşam ve dünya arayışının, kendi öncelikleri doğrultusunda bezendiği görülmektedir. Yaşam felsefesini, her insan gibi kendine göre benimsemiş görünse de ikilikler arasında kalmış olması belirgindir. İçinde bulunduğu bu belirsizliğin sebebi, yaşamı enine boyuna düşünmemesi ve sorgulamamasından kaynaklı olabilir. Çünkü bu eylemler, yaşamda yapılan tercihlerin istikametinde oluşum gösterir. Aristoteles (2020: 63)’e göre, “Bir eylemin başlangıcı insanın kendisidir. Ayrıntılı düşünme insanın kendisinin yapabileceği eylemlerle ilgilidir. Bu nedenle eylemlerin yapılmasının amaçları vardır.” Dolayısıyla yaşamın olduğu yerde, insanın konumunu belirleyen mutlak amaçlarının olduğu söylenebilir. Yine kurguda yer alan diğer karakterin de kendi içinden dışarı doğru taşan arayışlarının olduğu gözlenmektedir. Bu arayışlar; bunalımı, hatayı, sevinci, hüznü, pişmanlığı, hırsı ve insana yönelik diğer duyguları, yaşam deneyimleri ile okura duyumsatmaktadır. Karakterlerin arayış sürecini, doğrudan ve dolaylı etkileyen uyaranların olduğu kuşkusuz gerçektir. Her bir karakter, dünyadaki insan farklılıklarını bir çırpıda gözler önüne sermektedir. Tüm insanlığın ortak sorunu olan; insan olmanın kör bir noktada düğümlendiği görülmektedir. Bu anlamda İbn Miskeveyh’in bir düşüncesi adeta düğüm noktasını işaret etmektedir. İbn Miskeyevh (2017: 200) şöyle demektedir: “Kendisi insan olduğu halde, insanın gayretleri de insani olmalıdır. Kendisi ölümlü olduğu halde, ölümlü canlının çabalarıyla yetinmemelidir. İşte insan, bütün bu güçleriyle ilahi bir hayat yaşamaya yönelmelidir.” Dolayısıyla insan, hem yüzünü çevirebileceği hem de sırtını dayayabileceği bir güce kuşkusuz gereksinim duymaktadır. Çünkü yalnızca insan elbisesi giyinmek, insan olmayı yeterli kılmıyordu. Oysa ete kemiğe bürünmüş başka canlılar da yaşamaktadır. Bu sebeptendir ki yaşamın iki kutbu arasında savrulan insanın, içinde bulunduğu çıkmazı kendi elleri ile inşa etmesi dikkat çekmektedir. Buradan anlaşılıyor ki yaşam denilen gerçeklik, insanın kendisinin yapıp eyledikleriyle resimlediği bir tabloya benzemektedir. Her insanın yaşam tablosu kendisinden izler taşımaktadır. Çünkü bu tablonun sanatkârı kendisidir. Kullandığı boyalar ve fırçalar eşliğinde yaptığı desenler, onun; değerlerini adeta simgeleştirmektedir.
Romanın sonlarına doğru Hayri İrdal, “Bizde üstünkörü okumak adettir” tespiti yapmaktadır (Tanpınar, 2017: 356). Bu söz, aslında yaşam felsefemize dönük sorunu ortaya koymaktadır. Elbette okumak, yalnızca kitapları duyumsatan bir eylem değildir. İnsan aynı zamanda; insanı okur, yaşamı okur, doğayı okur; en önemlisi de kendisini okur. İşte tüm sorun burada bir kez daha kendini göstermektedir. O halde yaşam; samimiyetle ve derinlikli bir okunmayı beklemektedir. Çünkü yaşam göz açıp kapanma süresi kadar kısa; duyumsanan izlerin ömrü kadar uzun bir yolculuğa benzemektedir. Her durak, başlangıçları ve bitişleri temsil eden seyrin yeni bir ivmesini oluşturmaktadır. Çoğu zaman, her ivmede insanın kendine varışı ve kaçışı olarak iki kutupta yalpalandığı anlar olmaktadır. Bu anlamda insan için ölçülü bir yaşamın önemi en başından önemini ortaya sermektedir. Çünkü insan yaşamının, görünen yolculuğu; kendi içinde derinliklere yol alan görünmez yolculuğuyla çatışmaya neden olabilir. Bu çatışma, tek bir noktada paralel ilerlemeye doğru evrilmediğinde insanın yaşam karmaşası talihsiz bir çıkmaza sürüklenebilir. İşte bu noktada kişinin kendini ve ne için yaşadığını unutmasına dönük sinsi bir tehlike beliriverir. Oysa insan, kendinden gelen tehlikeye kör, sağır ve dilsizdir. Kişinin kendi gerçeğiyle yüzleşmesi, bir başkasının gerçeğini görmek kadar kolay olmayan zorlu bir iştir. Bu zoru kolaya çevirebilmek için insan; iradesi kabiliyetinde sağlam bir yaşam inşa edebilir. Kendi iradesini örseleyerek başkalarına güdümlü sürdürülen bir yaşam; göz ardı edilen değerlerin çığ gibi büyüyerek bir kenarda öylece beklemesine zemin hazırlar. Bu bekleyiş ne yazık ki insanı sona yaklaştıran bitişin aynı zamanda yitik bir başlangıcıdır. Çünkü yaşam görünür olanın tamamlanması ile bitmiyor. Görünmez bir yaşamın başlaması; görünen yaşamı da kendine tanık kılıyor. Bu nedenle insan, ardında iyi bir yaşamı kendine tanık bırakma çabasıyla, gerçek yaşam felsefesini oluşturabilir.
Sonuç
Yaşam, insana kendi varoluşunu gerçekleştirilmesi adına sunulmuş yegâne bir imkândır. Çünkü insan, bu imkân dâhilinde insan olmaklığa erişilebilir. İnsan olmak, ardına sakladığı umut tohumlarının etrafa saçılmasıyla yaşamı sağaltarak varsıllaştırır. İnsan ve yaşam karşılıklı umut yüklenen; birbiriyle doğrudan etkileşimde bulunan bir bütündür. Bu bütünlüğün birbirinden ayrılmaz et ve tırnak gibi olduğunun içtenlikle duyumsanması gerekmektedir. Ardından bu içtenliğin kaynağına kapı aralamak ve bu doğrultuda yol almak sağlam bir yaşamı yapılandırmanın en temel koşuludur. Ayakları yere basan gerçek bir yaşam; hakikat olanı kavramak ve bu bilinçle yol almakla gerçekleşebilir. Bu bağlamda, edebiyat eserlerine konu olan insan yaşamının; gerçek yaşamla analiz edilmesinde felsefenin önemi ortaya çıkmaktadır. Çünkü felsefe insana sorgulama ile öze ulaşabileceğinin anahtarını sunmaktadır. Bu anahtar, insanı; bulanıklıktan berraklığa, çıkmazdan aydınlığa kavuşturarak iyi bir yaşamın kapısını açmak için, sabırla muhatabını beklemektedir.
Kaynakça
Akarsu, B. (1988). Felsefe Terimleri Sözlüğü. İstanbul: İnkılap Kitapevi.
Aristoteles. (2020). Nikomakhos'a Etik. (F. Akderin, Çev.) İstanbul: Say Yayıncılık.
Aurelius, M. (2020). Kendime Düşünceler. (Y. E. Ceren, Çev.) İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Fromm, E. (2019). Kendini Savunan İnsan. (N. Arat, Çev.) İstanbul: Say Yayıncılık.
Jaspers, K. (1995). Felsefe Nedir? (İ. Z. Eyuboğlu, Çev.) İstanbul: Say Yayınları.
Miskeveyh, İ. (2017). Ahlak Eğitimi/Tehzibu'l-Ahlak. (A. Şener, C. Tunç, & İ. Kayaoğlu, Çev.) İstanbul: Büyünay Yayınları.
Tanpınar, A. H. (2017). Saatleri Ayarlama Enstitüsü. İstanbul: Dergah Yayınları.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.