“İstanbul’u yenileştiren ve yerlisini şaşırtan istilâların en gizlisi ve en tesirlisi yabancı saatlerin hayatımıza girişi oldu. ‘Saat’ten kastımız, zamanı ölçen âlet değil, fakat bizzat zamandır. Eskiden kendimize göre yaşayışımız, düşünüşümüz, giyinişimiz ve kendimize göre, dinden, ırktan ve ananeden hayat alan bir zevkimiz olduğu gibi, bu hayat üslubuna göre de ‘saat’lerimiz ve ‘gün’lerimiz vardı. Müslüman gününün başlangıcını şafağın parıltıları ve nihayetini akşamın ziyaları tayin eder.”
Ahmet Haşim’in doksan küsur yıllık bu yazısını ilk okuyuşumuzun üzerinden kırk yıl geçmiş olmalıdır. Dindarlığı hakkında sarih bir bilgiye sahip olmadığımız Ahmet Haşim’in bu yazısı Türkiye’de yenileşmenin ve değişmenin en zihin açıcı yorumlarından biri olarak başköşeyi işgal eder.
Her şey değişirken saat de değişmiştir. Ya da zaman ölçümüz değiştiği için her şey böylesine hoyratça değişmiştir.
İbadeti vakte bağlı olan bir dinin zamanı ölçmesi, bunu kendine mahsus bir şekilde yapması şaşırtıcı olmamalıdır. Gün sabah ışıklarıyla başlıyor. Gün batımı ile bitiyor. Gün batarken, saat 12’ye ayarlanıyor. Bu ülkenin her tarafında, camilerin yanında küçücük mekânları bulunan muvakkitlerin işidir.
Ahmet Haşim’in gerçekten cins bir zekâ mahsulü olan bu yazısının “saat ve takvim devrimleri”nden önce yazıldığını hatırlatmamız gerekiyor. 1925 sonunda ezanî saat yasaklandı! 1926 başında uygulamaya geçildi. Muvakkitlerin işine de böylece son verilmiş oldu!
Müslümanın zamanını kendi anlayışına göre ayarlaması önemli mi? Önemsiz olmamalı ki, “takvim devrimi”nin üzerinden bu kadar zaman geçtiği halde, hicri ayları kullanmaya devam ediyoruz.
Hiçbir şey olmasa “ramazan” başka tarz bir zaman ölçümü ve başka şekilde bir takvim olduğunu bize hatırlatıyor. Sonra kurban bayramı, yani zilhicce ayı…Ve bilhassa muharrem. Yani hicri yılbaşı! Bu arada mübarek üç aylardan recep ve şaban…
Ay’a göre tanzim edilen bir takvim. Başlangıç olarak Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye hicretini esas alan bir uygulama. Bu sene 1400 kaçıncı yıldayız? Sahih olarak bilen var mı?
Son seyahatim Bosna’ya idi. Orada müslüman saati ile karşılaştım. Saraybosna’da Gazi Hüsrev Bey Camii’nin yanındaki muvakithanede saatin akşam ezanıyla 12’ye ayarlandığını gördüm. Bosna’yı, bir zamanların Endülüs’ünü görmezden gelerek ve bugünün Mağrib, yani Fas’ını ihmal ederek İslâmın en batısı olarak kabul edebilir miyiz?
Her halde böyle yapmak zorundayız! Beş vakit ezan okunan bir ülke, Gazi Hüsrev Bey medresesinde vakıf şartı olarak dört yüz küsur yıldır aralıksız Kur’an okunan bir başkent…
Biz bütün dinî veya dini sanılan uygulamaları devrimle devirdik! Bugün çocuklarımız “ezani saat” nedir bilmez! Hicri ayların bir kaçını ister istemez öğrenir, ama bütünün bilgisine sahip değildir. Bilmesi de pek istenmez.
Türk modernleşmesi böyle bir seyir takip etmiştir. Devrim, dine dair uygulamaların birçoğunu hayattan silmiştir.
Türkiye’de zorla silinenleri, hangi İslâm ülkesinde olduğu gibi bulabiliriz?. İlk aklımıza gelen, İslâm âleminin en yenileşmeye kapalı hareketi olan vehabiliğin hâkim olduğu bir ülkede aramak değil midir?
Bu hisle Mekke’de ezanî saat aradım!
Hadi Mekke’yi bırakalım, Harem-i Şerif’te bulmak istedim!
Türkiye’de devrimle uygulanan saatin aynısının Mekke’de, Harem-i Şerif’te uygulandığını görmek…
Mekke ile Ankara’nın saatleri aynı şekilde ayarlanıyor! Londra’nın veya Vaşington’un olduğu gibi!
Siz İslâm peygamberinin zamanında olduğu gibi namaz kılmayı önemsemekte haklısınız. Ama onun zamanında Mekke’de zaman nasıl ölçülüyorsa, namaz vakitleri nasıl tayin ediliyorsa aynısını görmek istemez misiniz?
Siz isteseniz bile, Mekke’nin melikleri bunu istemez! Londra’daki Westminster Katedralinin bitişiğindeki büyük saatin benzerini Harem-i Şerif’in yanına yapar!
Aslının yapılışından neredeyse 200 yıl sonra inşa edilen bu kule tabiatıyla dünyanın en büyük saat kulesi olmuştur! Özgünlükte büyük olamayanın, taklitteki büyüklüğü sonradan görme tesellisinden başka nedir ki?!
30.01.2013 Yeni Akit
























Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.