Aslında gerçek ve samimi bir İslam tebliğcisi olan Mevlâna, bu rubaisinde insanları İslâm’a davet etmektedir. “Gel, dön, tövbe et, bırak da gel, tövbeye gel.” diyerek insanlara yol göstermektedir o. Zaten Mevlâna, kâfiri, ateşe tapanı ve putperesti, onların inancıyla kabul edecek bir şahsiyet değildir asla. “Mevlâna dinler üstü insandı, din tefrik etmezdi.” diye nutuk çekenler, ona ne büyük bir iftira attıklarının farkında değiller sanırım.
Selçuklu’nun başkenti Konya’dan Anadolu ufuklarını ve İslam âlemini 700 yıldan fazla Kur’an ışıklarıyla donatan Mesnevi’nin sahibi, Allah dostu ve aşığı Hz. Mevlâna’nın ülkemizde ve dünyada doğru tanınıp anlaşılmadığı kanaatindeyim.
Dağların, taşların hatta yerin ve göğün tahammül edemediği kutsal emaneti taşıma sorumluluğunu en üst makamda idrak eden büyük mutasavvıf Mevlâna, bir yandan ölümsüz eserler verirken diğer yandan ilahî bir muhabbet ve şevkle kendinden geçip gayr-i iradi olarak “sema” yapmaktaydı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.