• İstanbul 14 °C
  • Ankara 18 °C

Millî Mücadele’den Cumhuriyet’e: Oyunun farkına varmak!

D. Mehmet DOĞAN

Batı dillerinde bol miktarda yeni başlayanlar için tarih, felsefe, resim. vs kitaplar var. Bunların bir haylisi dilimize de çevrilmiştir.

Bir de bakıyorsun adam biz yaşlarda, bir “yeni başlayanlar için” kitabını okumaya çalışıyor. Ne kadar okur ne kadar anlar, o tarafı meçhul. Bir ahbabım, bu ibarenin doğrusunun “aptallar için” veya “eblehler için” olduğunu, nezaketen böyle denildiğini söyleyince konu anlaşıldı.

Orta okulda, lisede okuduklarının üzerine hiçbir şey ilave etmemiş başımın derdi bir mektep arkadaşım var. Son zamanlarda yıllarca hiç görüşmediğimiz halde çıkıp geliyor veya telefon ediyor, araya yarım asırdan fazla zaman girmiş, emin olun adı konusunda bile tereddütteyim. Oktay mı, Subutay mı, Asutay mı? İlle de “tay”lı bir şeydi galiba. Huzurevinden izin gününde çıkıp gelmesin mi?

Elinde bir gazete, masama acayip bir tavırla fırlatı. “İşte belgelerle hakikat, vatan haini padişah Atatürk’ü Anadolu’ya göndermedi! O Samsun’a kendi çıktı!”

Dedik ya, adam ilkokuldan beri inkılâp tarihine iman etmiş, imanını sarsacak hiçbir şeyi gözü görmüyor. Millî Mücadele’nin hakikatı inkılap tarihlerinden öğrenilebilir mi? Bizim zaman zaman ağır okuma yazma mesaisinden sıkıldıkça göz atıp neşemizi bulduğumuz malûm gazetede bir meydan süpürgecisi var, inkılap tarihlerinin ezberlerini tekrarlayıp duruyor.

Sanki yepyeni vesikalar bulmuş. Arşimed hamamda kaldırma kuvvetini bulmuştu ya. Evreka, evreka! Sen ne buldun meydancı? Hamamın buharları arasında köhne bir inkılap tarihi kitabı!

Bu sakızlar çiğnene çiğnene çürüdü. Son kullanma tarihi geçmiş sakızları çiğneyerek ağız tadlanmaz.

Sen şu sorulara cevap ver:

  1. Mustafa Kemal Paşa, yani Vahidetdin’in fahri yaveri Samsun’a kendi iradesiyle mi gitti?

Cevap: “Estek köstek! Orada Rumların kesildiğine dair şikayetler vardı, onu tahkik için gönderildi.”

  1. Peki o halde, böyle bir iş için her rütbeden subaya, 70 kişilik ekibe, otomobillere, atlara, fevkalade tahsisatlara neden ihtiyaç duyuldu?

Neden özel bir gemi tahsis edildi? O sıralar Gülcemal vapuru, Karadeniz sahillerine tarifeli seferler düzenliyor. Kâzım Karabekir, Mustafa Kemal’den tam bir ay önce, Gülcemal vapuruna binip Trabzon’a çıktı.

Neden Paşa böyle yapmadı?

            Osmanlının oyunu

Mütareke sonrası bir oyun kurulmaya çalışılıyor. Burada bir otoriteler mücadelesi var. İstanbul yönetimi, Anadolu’da otoritesini tahkim etmek ve işgale karşı mukavemeti güçlendirmek için bir adım atmak istiyor. Bunun için, Mustafa Kemal Paşa bulunuyor. Neden Mustafa Kemal? Çünkü Padişah Vahidetdin’le en yakın olan Osmanlı paşası o. Vahidetdin şehzade olarak Berlin’e davet edildiğinde, onun yaverliğini yapmış. Bir ay beraber olmuşlar. Sultan Reşad vefat edince, Karlsbad’daki kaplıca tedavisini kesip Padişah’ı tebrike gelmiş. Padişah onun teklifi üzerine İzzet Paşa’ya sadrazamlık mührünü vermiş. İzzet Paşa, onun arkadaşlarını Rauf Bey, Fethi Bey, İsmail Canbolat gibi, nazır yapmış. Bir tek kendisini harbiye nazırı yapmamış!

Padişah ona güveniyor, bir devlet kararı olarak özel (hatta gizli) bir görevle, Anadolu’ya gönderiyor, hem de kalabalık bir maiyetle, vapur tahsis ederek.

Osmanlı hükümeti işgalcilere karşı bir oyun kurmak istiyor.

İngilizler de oyun peşinde elbette. Onların vizesi olmadan böyle bir yolculuk mümkün değil. Nitekim ilgili subay, yüzbaşı Bennet, işgal komiserliğini uyarıyor, “çok kalabalık bir kafile” diye. Cevap şu: “Bırak gitsinler bakalım!”

Mustafa Kemal Paşa iki oyun arasında. Önce Osmanlı usülü zeybek oynuyor, hatta her kesimden insanla halay çekiyor.

Olaylar öyle gelişiyor ki, sonunda İngiliz valsine geçiliyor!

Çünkü İngilizler işgal altındaki Osmanlı’nın kurmak istediği oyunu, bizim gafillerin hâlâ fark edemediği oyunu bozmaya yürüyorlar. Önce bozacaklar, sonra oyunun tarzını değiştirecekler.

            “Halis İngiliz oyunu!”

İngilizler bu oyunlarda mahir. Kemal Tahir sık sık kullanır: Halis İngiliz oyunu!

Hemen akabinde izin verdikleri Paşa’nın geri çağrılması için baskı yapmaya başlıyorlar. Gönderen merciye geri getirtmek baskısı üzerine, Osmanlı hükümeti işgal İstanbul’undan Anadolu’ya talimatlar gönderiyor.

Mustafa Kemal bunun üzerine Padişah’a telgraf çekiyor:

Ulu Pâdişahımız Efendimize,

Büyük milletin ve kutsal halifeliğin tek sağlam daynağı bulunan saltanatınızı, Ulu Tanrı âfetlerden korusun.”

M. Kemal Paşa telgrafın devamında Vahideddin’e, İstanbul’dan ayrılacağı günkü görüşmelerini hatırlatmakta, “inşaallah millet uyanır ve uyanık bulunur, acıklı durumdan gerek beni, gerekse kendisini kurtarır buyurmuştunuz”, demekte; yapılan işleri belirttikten sonra, İstanbul’a İngilizlerin ve İngilizlere yaltaklananların talebi üzerine döndürülmeye çalışıldığını, bu durumda zorlanırsa sine-i millette bir ferd olarak kalacağını, millet istiklâline kavuşuncaya ve saltanat ve hilafet kurtulana kadar mücadeleye devam edeceğini bildirmekte, sarsılmaz bağlılığının sürekli artacağını ifade etmektedir.

Padişah oyunun bozulmaması için bir ara formül teklif ediyor: Bir süre tebdil-i havaya (hava değişimine) çıkmak.

Padişah’ın özel kalemi M. Kemal Paşa’ya gönderilen telgrafta, “Daire-i Harbiyece azlinizin yapılması nezd-i âlide (pâdişah katında) tecviz edilmediğinden (uygun bulunmadığından) Harbiye Nezareti’nden bir iki ay müddetle tebdilihava (hava değişimi) istenilerek; ahval (durum) tavazzuh (açıklığa kavuşuncaya) ve sulh takarrür edinceye (barış kararlaştırılıncaya) kadar ihtiyar buyrulacak (seçilecek) bir şehir veya kasabada istirahat eylemeleri...” deniliyor.

Paşamız askerlikten ve vazifesinden istifa ederek sine-i millete döneceğini ilan ediyor. Gece, Pâdişah’a Mabeyn Başkâtibi aracılığı ile gönderdiği “Kulları Mustafa Kemal” imzalı telgrafta, askerlikten ayrıldığını, fakat şahsına bağlılığının sürdüğünü ifade ediyor. Padişah bu kararı baskı altında almıştır. “Yüksek saltanat ve hilafet makamıyla, soylu milletlerinin hayatımın son noktasına kadar daima koruyucusu ve sadık bir ferdi gibi kalacağımı tam bir bağlılıkla arzeder, bu hususta teminat veririm” diyor.

23 temmuzda M. Kemal Paşa, askerlikten istifa etmesine rağmen Erzurum’da Kongre salonuna büyük üniformasıyla, püsküllü apoletleriyle ve altın yaldızlı Padişah yaveri kordonu ve bütün nişanları ile geliyor.

M. Kemal Paşa’nın, Kongre’de reis seçildikten sonra yaptığı konuşmanın 1927’deki Nutuk’da değişik şekilde yer aldığı görülmektedir. Konuşmanın son kısmı: “En son olarak niyazım (duam) şudur ki, Cenab-ı vacibülâmâl (hareketlerimizin sahibi, Allah) hazretlerinin Habib-i Ekremi (Hz. Peygam- ber) hürmetine ve bu mübarek vatanın sahibi ve müdafaii ve diyanet-i celile-i Ahmedi’nin (Yüce Muhammed dininin), ila yevmilkıyame (kıyamete kadar) haris-i asdakı (sadık bek- çisi) olan millet-i necibemizi (asil milletimizi) ve makam-ı saltanat ve hilafet-i kübrayı masun (yüce hilafet ve salta- nat makamını dokunulmaz) ve mukaddesatımızı düşünmekle mükellef olan heyetimizi muvaffak kılsın!... Âmin.”

            Padişahla aradaki sırlar meselesi!

Nutuk’ta -nedense- yer almayan şu iki paragraf bilhassa mühimdir:

“Anadolu’daki memuriyetime, bilhassa İngilizler tarafından hazm ü tahammül olunmayacağı ve dahilden de birçok ifsadat ve tezviratın karışacağı, daha o zaman kestirilerek; alenen, gerek Sadrazam Paşa’ya ve gerekse ricali marufa-i devlete söylenmiş ve bilhassa, Zât-ı Akdes-i Hazret-i Padişahi’ye de bilmünasebe, maruzatta bulunmuş idim.”

“Bu bâbdaki esrar (sırlar) ve muhaberatın (haberleşmelerin) ve Zât-ı Akdes-i Padişahî (mukaddes padişahın şahsı) ile geçen maruzat (arzların) ve müdavelatın (görüş alışverişlerinin), şimdilik neşri (yayını, yayılması) muvafık (uygun) olmayıp, inşallahü teala, mübarek vatan ve milletin, bilfiil (fiilen) mazhar-ı necat olduğunu (kurtuluşu erdiğini) idrak edince, kitap halinde intişarı (yayını) ve o zaman bugünkü Kongre heyet-i muhteremesini (muhterem heyetini) teşkil buyuran zevat-ı kıymetdara (kıymetli kişilere) da, bir hâtıra-i millî olarak takdimi mutasavverdir (düşünülmektedir).” (Fahrettin Kırzıoğlu: Bütünüyle Erzurum Kongresi. Ankara 1993, sf.  21-22)

“Meydan süpürgecisi” meseleyi anlamış mıdır acaba?

Anlama kapasitesi bu kadarını kaldırmayabilir!

18435.jpg

 

 

Bu yazı toplam 140 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim