İlham veren ifadesi gerçekten çok yerli yerinde bir ifade… Gönül Dağı’nı bu kadar sevdiren hikâye yazarı Mustafa Çiftçi’nin hikâyelerini okudukça, okudukça seviyoruz. Mustafa Çiftçi’nin çeşitli dergilerde yayınlanmış hikâyeleri ilk olarak Adem’in Kekliği ve Chopin adlı kitapta toplanmıştır. İkinci kitabı Bozkırda Altmışaltı, Türkiye Yazarlar Birliği tarafından “2014 Yılının En İyi Hikâye Kitabı” seçilmiştir. Ayrıca Mustafa Çiftçi, 2016 yılında da Necip Fazıl Ödülleri kapsamında “İlk Eserler Ödülü” almıştır. Son kitabı ise “Ah Mercimeğim”, 2017 yılında yine İletişim Yayınları tarafından yayınlanmıştır.
Mustafa Çiftçi hikâyeleri, kurmaca sınırları içinde bir o kadar gerçekçi… Çoğu hikâye başlığı ile bile dikkat çekici olduğu kanaatindeyim. “Gülizar” hikâyesinde bir atı öyle seveceksiniz ki… “Kıpkırmızı”da demek ki domatese de ayrı anlam katan hikâyeler de varmış diyeceksiniz. Vay yalan dünyada, şu yalan dünyada… “Diyeşet” hikâyesi ile belki de bu yaz bir bozkır seyahati düşleyeceksiniz.
İlk olarak klasik bir soruyla başlayalım. Öykü yazmaya ne zaman başladınız? Yazmasaydınız olmaz mıydı?
Peki, öykücü, edebiyatçı kişiliğinizin oluşmasında kimlerin katkısı var?
Annemin. Kendisi bence büyük anlatıcıydı. Ebe olduğu için hastalarla teması çoktu ve hastalarına tek tek tane tane anlatırdı. Şimdi anlıyorum esasen yaşam koçu gibiymiş. Kadınlar böyle birini bulunca bırakmıyorlardı. Çevresi genişti. Ben okumak zevkini babamdan, anlatmak tılsımını annemden almışım. Babam hayatta yetmişini geçti, hasta yatağında bile hala okuyor...
“Bozkırda Altmışaltı” kitabınızı “İçimden geldiği gibi sevgimi gösteremediğim anneme…” ithaf ediyorsunuz. Anneler devdir deriz ya, ilk kahramanımız. Sizde de ne kadar tesiri olduğunu öğrenmiş olduk. Teşekkür ederiz. Peki, ilk öykünüzü nasıl yazdınız, hangi duygularla? Yazmak, biter mi bir gün? Anlatabilir misiniz?
Duygusunu hatırlamıyorum ilk hikâyemin ana konusu suyun akışıyla ilgiliydi. Adı “Şırıl şırıl” idi. Bulaşık yıkarken suya bakıp eski günleri hatırlayan bir ev hanımıyla ilgiliydi. Yazmak hiç bitmesin. Rabbim elimizden almasın. Bizimki bir nevi terapidir. Yazarak iyileşmektir. Hani diyorlar ya “...okuru bu kadar az bir türde neden ısrarcısınız.” diye. Biz işin türüne mürüne bakmıyoruz yazmayı esas alıyoruz. Yazarken formumuz bazen hikâye olur bazen deneme olur ama önemli olan yazmaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.