• İstanbul 19 °C
  • Ankara 22 °C

Mustafa Kara: Mehmet Âkif İle İlgili İlk Eseri Yazan Şâir SÜLEYMAN NAZÎF

Mustafa Kara: Mehmet Âkif İle İlgili İlk Eseri Yazan Şâir SÜLEYMAN NAZÎF
29 Ocak 1870 tarihinde Diyarbakır’da doğan 4 Ocak 1927 tarihinde İstanbul’da vefat eden Süleyman Nazif Bey, edebiyat tarihimizin önemli şahsiyetlerinden biridir.

Babası yönetici ve tarihçi Said Paşa’nın   memuriyetleri  sebebiyle  tahsilini değişik vilayetlerde tamamlamıştır. Cumhuriyetten önce Mudanya kaymakamlığı yapmış olan şair  Fâik Âli Ozansoy’un ağabeyidir.

Ahmed Haşim’e göre “kelimelerin serdarı” olan Süleyman Nazif’in, bir çok devlet adamıyla birlikte  Malta’da sürgünde iken yazdığı  “Son Nefesimle Hasbihal”  başlıklı şiiri şu beyitle  başlamıştı:

Ahfâdımın en son doğacak ferdine benden

Bir tuhfe-i iman götür ey son nefesim,sen

23 beyitlik şiirin son beyti ise şöyle:

Ruhum benim oldukça bu imanla beraber

Üç yüz sene..dört yüz sene.. beş yüz sene bekler

Eylül 1920’de kaleme alınan bu son  mısralara Mehmet Âkif, 15 Nisan 1921’de Ankara Taceddin Dergâhı’ndan şöyle cevap verecektir:

Beş yüz sene bekler mi? Nasıl bekleyeceksin

Ruhunda asırlarca bu hüsranı mı çeksin

Âkif, dostunun İstanbul’u  işgal eden düşmana  karşı olan kesin tavrını iyi bildiği için şiirin dipnotunda şu ifadeyi kaydetme ihtiyacı duymuştur: “Nazif, kahraman bir vatanperverdi. Bu hakikat kendisini birkaç defa hayatını istihkarıyla sabittir”

Âkif, şiirini şu beyt ile tamamlamıştı:

Saldırsa da kırk Ehl-i salîb ordusu kol kol

Dörtyüz bu kadar milyon esir olmaz emin ol!

12 yıl Bursa Vilayet Mektubculuğu (valilik yazı işleri müdürlüğü) yapan Nazif’in, İstiklâl Marşı’nın 100. yılını kutladığımız bu günlerde  bizi ilgilendiren en mühim özelliklerinden biri  Âkif ile ilgili olarak kaleme alınan ilk eserin yazarı olmasıdır. 1919’da Servet-i Fünûn dergisinde tefrika edilen yazılar , 1924’te

 Mehmet Âkif Şâirin Zâtı ve Âsârı Hakkında Ma’lûmât ve Tedkikât

adıyla basılmıştır. Mehmet Akif ile ilgili yazılar adı geçen  dergide tefrika edilirken Safahat’ın altıncı kitabı  Âsım henüz yayınlanmamış olduğundan  1924’te yapılan  baskının sonuna  Asım’ı değerlendiren bir bölüm ilave etmişti.

Eserin ithaf cümlesi şöyledir:

Aziz Dostum Midhat Cemâl’e,

Mehmet Âkif’i ben nasıl olsa tanıyacak ve elbette sevecektim. Fakat onun beni tanıyıp sevmesi müşkil idi. Aramızdaki lâyezâl uhuvvet-i fikriyyeyi  ihzâr ve te’yid eden sensin. Şu kitabın başına senin her kulağa ve her kalbe mûnis olan faziletli ismini kaydederken, onaltı sene evvel,delâletinle büyük şâire takdim edildiğim mübarek günü,senin ve onun isimlerinizle birlikte bir kere daha tahattur ve tebcil ettim. Nişantaşı 19 Eylul 1924[1]

Son cümleler ise şöyle:

“Ey Allah’ın büyük şâiri ve benim büyük dostum!..

On sene evvel Necid çöllerinden Medine’ye giderken üzerinden geçtiğin şâhika-i san’attan daha yüksek ve ufukları daha vâsi’ şevâhika çıktın. Tebrik ederim.

Burada çıktın demek ne büyük hatadır!..İlhamlarını arş-ı a’lâdan alan dehâ-yı şâiriyetin, etekleri güneşler olan şâhikalara vakit vakit indi. Nâmütenâhilikte hubût ile urûc elfâz-ı müterâdifedendirler. Ve aynı cihet ve hareketi ifade ederler. Miracların da,hubûtların da mübarek olsun Âkif”

Burada şöyle bir soru sorma hakkımız doğuyor. Süleyman Nazif Altı sene daha yaşasaydı ve yedinci kitap  Gölgeler’i görseyde neler yazacaktı acaba?

Evet bugün  ülkemizde Âkif ve İstiklâl Marşı ile ilgili üçyüz kitap,dörtyüz kitap yazılmışsa  bu altın halkanın birincisi  Süleyman Nazîf’e aittir.

Âkif, Bursa’nın işgali üzerine  Bülbül şiirini yazdığı günlerde, onun aynı işgale karşı kalemiyle verdiği mücadelesine Çal Çoban Çal isimli eseri şahittir.

Bursa, Kastamonu, Trabzon, Musul, Bağdat valiliği yapan Süleyman Nazif’in hiçbir malvarlığı olmadığından cenazesini Tayyare Cemiyeti kaldırmıştır. (4 Ocak 1927)

Âkif’in mezarının sağında Süleyman Nazif, solunda Ahmed Naim Efendinin kabri var. Ne güzel mekân! Dostlar  mahallesi..

Süleyman Nazif’in çok değer verdiği insanlardan biri de İbnulemin Mahmud Kemal İnal’dır. İbnülemin için söylenen meşhur mısraın sahibi de odur:

“Ne kendi kimseye benzer ne kimse kendisine

Süleyman Nazif’in vefatından otuz iki gün sonra İbnülemin’e, Abdülhak Hamid şu notu göndermişti:

Muhibb-i muazzez ve muhterem efendim,

Geçende bir lutufnâmenizi almış idim. Cevabını takdimde husûle gelen tehir ve taksiri affetmenizi rica ederim. Pek de recaya hâcet yok. Çünkü kalbimin mütekâbil mihr u mahabbetlerle memlû olduğunu bilirsiniz.

Bütün üdebâya ilan ettiğim gibi Nezîf, benim için büyük bir zahîr idi. Onun gaybûbetinden sonra kendimde bir yetimlik hissediyorum. Eğer arada sizin muâvenet-i kalbiye ve kalemiyyenize istinâd etmesen manen ve maddeten sukut ederdim.

İnşaallah tamamiyle kesb-i âfiyet buyurmuşsunuzdur. Nazîf için bu ayın 13. Pazar günü Galatasaray Lisesi’inde bir ictima tasavvuru vardır. Kuvveden fiile çıkarsa sizin huzurunuzla müşerref olacağımızı ümit ediyorum.

Hassaten ellerinizden ve gözlerinizden öperim. Azizim efendim.

Maçka 6 Şubat 1927

Mütehassir ve minnetdârınız

Abdülhak Hâmid

 

Malta’da yazılan dörtlük ile sonlandırıyoruz.

MISRA-I MEŞHURUTAZMİN

Hilkatin neşve-i tannânı olan handelerin

Havl-i yâdımda gezer her gece sessiz sessiz

Geçti aylar seneler,gülmüyorum..Ah fakat

‘Ağlarım hâtıra geldikte gülüştüklerimiz’

 

[1] Eser ilk defa 1971 yılında yeni harflere aktarılmıştır. M. Ertuğrul Düzdağ neşri 1991,Muştafa Kurt neşri 2015 tarihini taşımaktadır.

93bfdff5-119e-4751-aa7a-37596517a97c.jpg

Bu haber toplam 645 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim