Reenkarnasyon ruhların başka bedenlerde bedenleşmesi anlamına gelmektedir. Buna ruh göçü de denmektedir. Bu anlamda dünyada ruh göçü olmasa bile daima fikir göçleri yaşanmaktadır. Fikirlerin demetlendiği ve sistematik hale geldiği ve paradigmaya dönüştüğü hallere de mezhep diyoruz. Fikirlerin göçü mümkün ve onun ötesinde gerçek olduğu gibi aynı zamanda onların havuzu anlamında mezheplerin geçişliliği de mümkündür. ‘Güneşin altında yeni hiçbir şey yok’ anlamında bir ifade vardır. Fikirler de mevsimler gibi sürekli olarak dirilmektedirler. Fikirlerin kışı gelince onlar da uykuya dalarlar. Lakin baharları gelince uykudan uyanmaktadırlar. Fransız edip ve yazar Victor Hugo belki bu anlamda, ‘hiçbir ordu, vakti gelmiş bir fikir kadar güçlü değildir’ demiştir. Fırak-i dallede veya ölmüş olan fikirlerde veya mezheplerde başkalarının kalıbında dirilme ihtimali her zaman vardır. Nitekim, Bediüzzaman Münazarat adlı eserinde bunu teyiden meseleye parmak basar ve şöyle der: “Meşrutiyet-i ilmiye hakkıyla teessüs etse, meyl-i taharri-i hakikatin imdâdıyla, fünun-u sâdıkanın muâvenetiyle, insafın yardımıyla şu fırak-ı dâlle Ehl-i Sünnet ve Cemaate dahil olacakları kaviyyen me’mûldür. Şu fırkalar, eğer, çendan bir hizip olarak görünmüyor, fakat efkârda tahallül ederek münteşiredir. Herkesin dimağında onların meylettiği mesleğe meyelân bulunabilir…”
*
Eski fikirlerin yeni kalıplar içinde dirildiğine dair insanlar pek agâh ve uyanık değildir. Bazen insan reddettiği mezhebi veya anlayışı bilmeden ve farkına varmadan kendi bünyesinde taşıyabilir, anlayışını ve fikir kalıplarını içinde yaşatabilir. Dolayısıyla günümüzde Haricilik, IŞİD gibi örgütlerde yeniden filiz vermiş, dirilmiş halde bulunuyor. Yine Batinilik birçok akım içinde ve bilhassa Zeydiye hariç Şiiliğin bütün kollarında yaşamaktadır. Bazen Ehl-i Sünnet meşrepleri veya kolları içinde de varlık gösterebilir.
Dolayısıyla Şia’yı benimsememek veya reddetmek onların yöntemlerinden hali ve arî olduğunun ispatı değildir. Hariciliğin yeni kalıplarda yaşadığına dair eserler de telif edilmiştir. Bunlardan birisini Şafii ulemasından ve Riyazussalihin kitabının müellifi İmam Nevevi’nin Bustanu’l Arifin adlı kitabını tahkik ederek neşreden Muhammed Said Örfi isimli yazar kaleme almıştır. Birçok kitabı bulunan Örfi’nin konumuzla ilgili orijinal kitabı ‘Takammusu’l havaric fi’l mezahibi’l İslamiyye’ adını taşımaktadır (Bustanü’l Arifin, Al Jaffan ve’l Jabi ve Daru İbni Hazm, 1994 s: 11, Beyrut). Başlığından da anlaşıldığı gibi, eser Haricilerin başka mezhepler içinde yaşaması veya dirilmesini konu etmektedir. Bu yönüyle günümüze de ışık tutmaktadır. Müellifin bir başka kitabı ise Vesalil el isti’bad ve Desaisu’l Avrubiyyin adlı eseridir. ‘Köleleştirme araçları ve Batı’nın desiseleri’ anlamına gelmektedir. İki kitap arasında bir münasebet olmasa bile günümüz üzerinden aralarında bir köprü kurulabilir. Kaide ve benzeri örgütler kaş yapayım derken göz çıkarmışlardır. Hoyrat eylemleriyle Batı’nın işgallerine zemin hazırlamışlar ve davetiye çıkarmışlardır.
*
Hiçbir anlayış tamamen yok olmuyor. Çekirdek halinde uyanacağı günü beklemektedir. Ve bazen bu çekirdek başka bünyelerde uyanmakta ve yeniden dirilmektedir. Yeni bir kalıp ve suret giymektedir. Günümüzde Selefilik doğrudan Hariciliği temsil etmese de en uygun bünye yine de onun bünyesidir. En fazla geçişli olan iki anlayıştır. Lakin Selefilik tek bir anlayıştan ibaret değildir ve tamamen Hariciliği ona hasretmek de yanlış olur. Batinilik zaman zaman Sünniliğe bulaşsa da onun yerleşik zemini Şiiliktir. Bu anlamda günümüzde Haricilik ve Batınilik yeni kalıplarında yeniden uyanmıştır. Her ikisinin de İslami bünyeyi kemirdiğine şahit olabilmekteyiz. Özellikle de adaletsizliğin ve umutsuzluğun kol gezdiği Suriye gibi ülkelerde. Eskiden ‘lazimu’l mezheb leyse bimezheb’ denilmiştir. Yani mezhep mensubu her zaman mezhebini temsil etmez. Hatta bazen sureta muayyen mezhebe bağlı birisi pekâlâ başkalarının mezhebiyle amel ediyor olabilir. Ayinesi iştir kişinin lafına bakılmaz. Bediüzzaman sadece fikirler bağlamında değil ameller bağlamında da günah ve sevap çekirdeklerinin uygun zeminlerde inkişaf ettiğini söyler. ‘Çekirdek halinde olan secaya-i seyyieyi içimizde inkişaf ettirdi’ ifadesinde olduğu gibi.
31.01.2014 Milli Gazete































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.