Üniversiteleri Konsey aracılığı ile yönetmeye ve rektörleri bu Konsey'in atamasına hiç gerek yok. Rektörleri üçlü kararname ile atayıp geçeceksin arkadaş!... “Efendim, iktidarların etkisi… Üniversitelerin siyasallaşması…” falan diye kimse kıvranmasın. Bu üniversiteler ne zaman siyasallaşmadı ve hangi iktidar üniversitelere hiç karışmadı?... Kendimizi kandırmayalım. Üniversiteler bal gibi siyasal kurumlardır ve her iktidar da üniversitelere dibine kadar karışmıştır. Hem böyle yapılırsa, rektörlerin hesabını iktidardan sorabiliriz seçimlerde. Şu durumda hiçbir rektörden hesap soramıyorsunuz; Konseyin seçtiği rektörden ve hesap soramayacaksınız.
Rektörlerin özellikle atama yetkisini, herkesin temsilcisinin olacağı seçilmiş yönetim kuruluna devredeceksin. Rektör sadece koordinatör olacak.
Bir takım gevezeliklerle vakit kaybetmeye gerek yok. Atayacaksın rektörleri; rahat edeceksin.
***
Tasarının ideolojiden arındırılması için mevcut 4. ve 5. maddelerinin yok sayılması çok yerinde bir karar olmuş. Mevcut kanuna göre, Kenyalı öğrenciyi Atatürk İlke ve İnkılaplarına göre, millî örf ve adetlerimize saygılı, cumhuriyetimize bağlı yetiştirmemiz gerekiyordu. Kaç defa yazdık… Konyalı öğrenciyi Atatürkçü yapalım da Kenyalı'yı niye yapalım birader?... Kenyalı öğrencinin cumhuriyetimize bağlı olması için niye yırtınalım?... Genç, kendi devletine bağlı olsun…
Üniversiteler evrensel kurumlardır. Orada sadece bütün insanlığın ve evrenin meseleleri araştırılır, öğretilir. Mevcut yasa, bu yönüyle bizi evrenden koparıp yerelleşmiş bir zihniyete mahkûm ediyor. Bundan vaz geçilmesi isabetli olmuş.
***
“Eğitim akademisyeni” ile “araştırma akademisyenleri”nin ayrılması teklifi son derece yerindedir. Bugün bir akademisyen, bir yandan ders yüküyle boğuşurken, bir yandan da araştırma yapmaya çalışmaktadır. Açıkça söyleyeyim, böyle akademisyenlerin ne dersinden, ne de araştırmasından hayır gelir!... Araştırma yapanlar da mutlaka bir şeyden fedakarlık yapıyordur. Tabii bunu da “Şu hoca derslerine pek gelmiyor. Onu araştırma kısmına kaydıralım…” gibi istismarların da önüne geçilmesi gerekir.
***
Meslek Yüksekokullarının üniversiteler bünyesinde olmasını eleştirmiştik. Teklifte, Meslek Yüksekokullarının yönetimle ilişkisi yeniden düzenleniyor. Her müdür Senato ve Yönetim Kurulunda olamayacak; seçecekleri temsilciler bu kurullarda yer alacak. Bu top dolandırmalarına hiç gerek yok. Madem meslek lisesini bitirenler bu okullara sınavsız girebiliyor; bu okulları yeniden yapılandırıp bağlayacaksın bakanlıklara. Bir kısmını Milli Eğitim bakanlığına, bir kısmını sağlık bakanlığına, bir kısmını Kültür ve Turizm Bakanlığına…
***
Tasarıda, GATA konusuyla ilgili hiçbir hüküm yok. GATA, YÖK veya TYK bünyesinden çıkarılmalı ve akademik yapı, atamalar-yükselmeler, normal üniversitelerdekinden ayrılmalıdır. Daha önce yazdık ama tam anlaşılmamış. Gene yazalım. GATA'daki akademisyenlerin akademik ve askerî olmak üzere iki ünvanı var. GATA akademik personelinin maaşları, kıt'dakiler de göz ününde bulundurularak belirlenir. Yani bir Albay Profesörün maaşı kıt'adakinden fazla olamaz. Böyle olunca da normal üniversitelerdeki akademisyenlerin maaşı, kıt'adaki subaya göre düzenlenmiş oluyor ki, bu hiç de doğru bir tavır değildir. Benzer durumun Polis Akademisi'nde de olduğunu zannediyorum. Bu olumsuzluğun düzeltilmesi şarttır.
***
Rektörlerin istemedikleri personeli, 7/l veya 13/b-4 maddelerine göre sürmesinin de önüne geçilmesi teklif ediliyor ki, bu “saltanatçı rektörler”in kaprislerini önlemesi bakımından önemli bir gelişmedir.
***
Mevcut yasada 61. madde olarak yer alan “Oylama” konusu, tasarıda yer almakla beraber, “ kanunda sözü edilen kurullarda çekimser oy kullanılamaz” hükmünün korunmadığı görülüyor. Bunun eklenmesi lazım.
Mevcut yasanın 60. maddesinde hükme bağlanan “Kurumlara Dönüş” konusu, tasarıda da yer almış fakat olumlu bir farkla. Mevcut yasa metninde (60/b) “Yükseköğretim kurumlarından, mahkeme veya disiplin kararları ile çıkarılanlar hariç olmak üzere herhangi bir nedenle kendi isteği ile ayrılan öğretim üyeleri başvuruları üzerine bu Kanun hükümleri çerçevesinde kadro koşulu aranmaksızın tekrar ayrıldıkları yükseköğretim kurumlarına dönebilirler.” denmektedir. Yani mevcut yasada kuruma dönme konusu muğlaktır; yöneticilerin keyfine bırakılmıştır. Teklifte bu husus kesin hükme bağlanmış ve “dönerler” denmiştir. Bu hüküm de, kararı, rektörlerin iki dudağı arasına bırakmamakla, isabetli olmuştur.
***
Merkezî yabancı dil başarı puanının 65'te kalması, doktorasını bitiren Araştırma Görevlilerinin bölümlerde demlenmeye bırakılmasından vaz geçilmesi iyi olmuş.
Sayın Başkan Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya'nın 11 Kasım günü Milliyet'ten Serpil Çevikcan'a verdiği mülakatta Araştırma Görevlileri ve Yardımcı Doçentlerin mağduriyetlerinin giderilmesi konusunda bir ümit vermesi de sevindiricidir.
2000 yılından beri en mağdur kitle Yardımcı Doçentler ve Araştırma Görevlileridir. Bir ara Araştırma Görevlilerinin maaşlarında bir iyileştirme yapıldı. 57. hükûmet zamanında Profesör ve kıdemli Doçentlere de iyileştirme yapılmıştı ama arada kaynayan gene Yardımcı Doçentler olmuştu.
Düzenlenen çalıştaylarla, tabanın sesi de yansıyacak yeni kanuna. Yani tabanın sesini dinleyen YÖK var artık. Bundan sonra eski ceberut, “ben yaptım oldu”cu, ve etrafı duvarla örülü YÖK, yok!...
İnşallah güzel şeyler olacak üniversitelerde.
12.11.2012 Habervaktim































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.