Şairin ulvi bir memuriyeti olduğunu söyler ama bu ulvi memuriyetini şuurlaştırmaz ve üstün idrak kıvamına erişmezse düşeceği durumu da şöyle ifade eder; “… sadece kör ve sığ duygu plânına mıhlı kalınca, insan postu içinde hayvanda bile bulunmayan bir bönlük, bir yersizlik arzeder. Böyleleri de, ehramın kaidesiyle zirvesi arasındaki mesafe farkına eş, şair kalabalığının yüzde doksan dokuzudur.” Şairliği küçük ve adi hasisliklerin üzerinde gören ve onu idrakin en ileri merhalesi sayan Necip Fazıl’ın bu eleştirisi son derece önemlidir. Çünkü ona göre şair adeta seçilmiş biridir. Ulvi görevleri vardır. Sezai Karakoç da şairi, milletinin sözcüsü, yorumcusu ve hatta yol göstericisi olarak görür. Çünkü “şair milletin kalbidir.”
Abdülhak Hamid Tarhan, insanın bazen hatırına gelen “hayali” tanıyamadığını ama bu hayalin son derece güzel olduğunu söyler ve şöyle devam eder: “Zihninden uçan bir fikre yetişemez, o kadar yüksektir. Kalbinde doğan bir hissi bulamaz, o kadar derindir. Bu acz ile bir feryâd koparır, yâhûd pek karanlık bir şey söyler, yâhûd hiç bir şey söyleyemez de, kalemini ayağının altına alıp ezer. Bunlar şiirdir.” Şiirin insanı aşan bir yanı var. Şiir belki de dile gelemeyeni dile getirme uğraşıdır. Perdenin arkasına meftun olanların, gördükleriyle yetinemeyenlerin ve “daha yok mu?” diyenlerin feryadıdır. Somuttan soyuta yolculuğun…
Devamı: https://edebifikir.com/poetika/necip-fazil-kisakureke-gore-sair.html
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.