• İstanbul 16 °C
  • Ankara 12 °C
  • İzmir 16 °C
  • Konya 10 °C
  • Sakarya 14 °C
  • Şanlıurfa 20 °C
  • Trabzon 16 °C
  • Gaziantep 18 °C
  • Bolu 12 °C
  • Bursa 16 °C

Ömer Lekesiz'den: Romanın sîgası

Ömer Lekesiz'den: Romanın sîgası
Önceki yazımda romanla ilgili dört yargıyı zikretmiş, bunlardan 'Müslümanlar roman yazamazlar ve Müslümanlar tıpkı iyi şiir yazdıkları gibi iyi roman da yazarlar' yargıları üzerinde durmuştum.

Her şeyden önce yargılar yalnız değildir; bu yargı ise içerdiği iki uyumsuz hükümle kendi kendisini yanlızlaştırıyor, diğer bir söyleyişle kendisiyle birlikte düşünülebilecek olan şeyleri de şüpheli hale getiriyor.

Örneğin 'roman' kelimesinden 'günah kelimesinin kastedilmiş olunabileceğini düşünerek onu 'günah' kelimesiyle değiştirdiğimizde ilginç (hatta saçma) bir sonuç ortaya çıkıyor.

Yine burada bir paradigmanın kastedildiğini, bunun da büyük bir ihtimalle Batılı romana mahsus bir paradigma olduğunu farzetsek bile yargının içerdiği problemi aşmış olmuyoruz. Çünkü, roman yazmanın bir ihtiyaçtan kaynaklanıp kaynaklanmadığı boşlukta bırakıldığı gibi, olumsuz sonucun romanın yapısından mı yoksa Müslüman idrakindeki uyumsuzluktan mı kaynaklandığı hususu da boşlukta kalıyor.

Elbette 'Müslümanın elinin değdiği her şey Müslümanca olur' gibi genel geçer bir kaide yoktur ancak yine de onun eliyle şekillenen her şeye inancının sineceği yönünde ?doğrulanması mümkün olan? genel bir yaklaşım vardır.

Bunlara göre 'Müslümanlar roman yazarlar ancak bu Müslümanca olmaz' yargısı, düşünsel bir bütünlük taşımayan ve tutarsızlığı daha sentaksında başlayan bir yargıya dönüşüyor.

İkinci yargıya gelince:

'Sanatın dini yoktur' demek 'Sanat dinsizdir' demek değildir; sanatın belirli bir din ile tanımlanmaya ihtiyaç duymaksızın dinin içinde olduğunu belirtmektir. Diğer bir söyleyişle sanatı belli bir şeriatın değil haniflik tutumunun içine çekmektir. Çünkü sanat yeteneği her zaman öğrenilerek bilmeyle kaim değildir, tıpkı irfanî bilginin yazıya ve yazma bilgisine bağlı olmadığı gibi... 'Daha önce bilmediği ve başkasının bilkuvve ?ya da gayesi amel olan bilgilerden ise? bilkuvve ve bilfiil olarak öğretmediği bir şeyi fikir vasıtasıyla ortaya çıkan kimse' yani sanatçı hakkında 'ihtira' kelimesinin kullanılması da bu yüzdendir.

Bu durumda, ilkin 'Sanatın dini yoktur, dolayısıyla Müslümanların yazdıkları romanlar dine göre değerlendirilemez' yargısını, sanatı dinsizlikle niteleme ısrarıyla ileri sürenin nerede durduğuna dikkatle bakmak gerekir. Çünkü dini reddeden her anlayışın 'dini reddeden bir din'e dönüşme eğiliminin önü daima açıktır.

İkincisi, din için itaat etmek önce, asi olmak sonradır; ahlak ve güzellik önce, ahlaksızlık ve çirkinlik sonradır. Diğer bir ifadeyle din için itaat etmek, ahlak ve güzellik asıldır, itaatsizlik, ahlaksızlık ve çirkinlik ise talidir. Dolayısıyla din sanat konusunda tümel bir idraki verir; tikel değişiklikler ise zamana, mekana ve hallere göredir.

Örneğin 'yeşil' Anadolu Müslümanlarınca sevilen (hatta yer yer kutsal olarak nitelenen) bir renktir. Ama aynı renk muson ikliminde yaşayan Müslümanlar için, şiddetli yağmurun ve taşkın selin imgesi olduğundan sevilmeyen hatta korkulan bir renktir. O halde yeşil temalı bir şiirin İstanbul'da ve Dakka'da farklı içerikler yüklenmesi mümkündür. Çünkü renk bilgisi ve sevgisi Şâri'nin insana (tıpkı buğday gibi, zenginlik) bir nimetidir, hükmü değildir; renkleri yaratanın varlığına iman edilmesi Şâri'nin hükmüdür ve bu hakikat tüm zamanlar ve ümmetler için geçerlidir.

Sanat(lar)ın değeri ya da değersizliği (iyiliği ya da kötülüğü) söz konusu tümel idrakin özüne göredir. Bu öze mahsus anlayış ile uygulama bir karşıtlığı içeremeyeceği gibi, bir çelişkiyi de içermemelidir. Bu yüzden din sanata değil sanatçıya izafe edilir; düşünce ile düşünülenin, dil ile elin, görülenle gösterilenin uyumu o sanatçının idrak ve uygulamasındaki uyumu verir.

Şimdi, 'Sanatın dini yoktur, dolayısıyla Müslümanların yazdıkları romanlar dine göre değerlendirilemez' yargısına tekrar dönersek bu yargıyı ileri sürenin niyetine ve uygulamasına bakmamız ?yukarıdaki yorumlarımıza göre? zorunlu hale gelir.

Her işinde olduğu gibi sanatta da dinin temel hükümlerinin içinde duran açısından o yargı zaittir ki, bu manada idrakinden ve işinden emin (mutmain) olanın söz konusu yargıyı da aşmış olması beklenir.

Ancak kendi idraklerinden ve işlerinden yana emin olmayanlar yabancı bir sîgaya göre sîgaya çekilmeyi talep edebilirler.

19.09.2012 Yeni Şafak
Bu haber toplam 433 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim