• İstanbul 15 °C
  • Ankara 18 °C

Ordu’nun dereleri, tepeleri…

D. Mehmet DOĞAN

Bir zamanlar Ordu’da şiir şölenleri yapılırdı, 1980’lerin sonu, 1990’ların başı... Bu vesile ile Ordu’ya çok gitmişliğimiz var. O zaman şehir merkezinin nüfusu yüz bin civarında idi, şimdi bunun kaç katı?

Asıl beni şaşırtan 1950’de şehir nüfusunun 11.913 kişi olması! Türkiye’nin toplam nüfusu ise, 21 milyon civarında. 1990’da Türkiye’nin nüfusu yaklaşık 54 milyon, bu durumda ülkenin nüfusu 2.5 kat artmışken, şehrin nüfusu 10 kata yakın artmış! 2021’de ise nüfusumuz 85 milyon civarında. Ordu’nun merkez nüfusu ise 186 bin…

Bu demektir ki, daha fazla beton, daha az yeşil göreceğiz…

Neyse ki Karadeniz’de yeşil nisbeti ne yapılsa fazla düşürülemiyor, her halde bu en düşük halidir. Bir taraftan da nüfus artış hızı gerileyen Türkiye’nin şehirleşme hızının da kesileceğini tahmin edebiliriz.

Bu haliyle şehre bakınca neler görülüyor? Şehrin büyük bölümü yeni veya yenilenmiş. Tarihî doku sınırlı alanlarda ve çoğu müdahaleye maruz kalmış. 

12 bin nüfuslu Ordu’ya dönelim…

Şehrin elektriği bir dizel ve lokomobille sağlanıyormuş. Lokomobil artık tarihe karıştı, traktörün atası sayılıyor. Dizel motorlar ise (jeneratör), elektrik kesildiğinde evlerde bile kullanılıyor. Şehirde sanayi namına bir şey yok. Fındık başta olmak üzere ziraat var.

Şehir merkezinde 5 ilkokul var, bir de orta mektep!

Lise?

1925’e kadar idadi var -ki lise muadilidir-, bu yıl orta mektebe çevrilmiş!

Ordu’nun ancak 1947’de bir lisesi oluyor, o da özel...

Komşu Giresun’da da lise olmadığına göre, Ordu’nun lise tahsili yapmak isteyen gençleri Samsun’a veyahut da Trabzon’a gidiyorlar demektir. O zaman bu şehirlere gidiş geliş, şimdiki hale bakılarak anlaşılamaz. 1950’ye kadar sahil yolu yok. Kıyı şehirlerinin en yakınına bile, kayıklarla, takalarla veya gemilerle gidilebiliyor…

Demokrat Parti’nin CHP’den devraldığı Ordu bu. Memleketin diğer şehirlerinin de bundan farkı yok.

Günümüzde yazılan tarih!

Şehre şöyle bir nazar ediyoruz. Etrafı yüksek apartımanlarla çevrilmiş bir şehir Ordu. Bu binalara “toki yapısı” diyorlar galiba. Toki tarzı inşaat son 20 yılın işi ve neredeyse bütün şehirlerin silüetini değiştiren bir yapılaşma tarzı! Şehirlerin panoramik resimlerine bakın: Toki öncesi ile sonrasının farkını görün! Şehirlerin görünüşündeki bu değişiklik yeni bir tarih başlangıcı adeta...

Bu arada şehre üç minaresi tamamlanmış dört minareli bir cami inşa edildiğini görüyoruz. Bu son yılların bir “trendi”. Her yerde dört minareli cami yapma yarışı var! Karadeniz'in en büyük ve yüksek minareli camisi de Ordu'da imiş. 76 metre yükseklikte ve fakat hiçbir zaman hiçbir şerefesine çıkılmayacak bir minare…

          Memleket türküsüz gezilmez!

Memleket türküsüz gezilmez, Ordu da türküleriyle hatırımızda. İsmimiz anıldığı için mi nedir, “Ordunun dereleri” türküsü en önce aklımıza geliyor. Müthiş bir bağlılık ifadesi var bu türküde:

Ordunun dereleri

Aksa yukarı aksa

Vermem seni ellere

Ordu üstüme kalksa!

Tabiat tersine dönse yahut şehir bütünüyle karşı çıksa netice değişmez, senden asla vaz geçmem!

Fındık toplayan kızlar, Çambaşına çıktım çıram yanmadı, Hekimoğlu ve daha niceleri. Ordu, tabii Ünye ve Fatsa ile birlikte Karadeniz’in müzik çeşitliliğini gösteren bir bölge. Bir taraftan horon, bir taraftan zeybek! Belki Erzurum uzak değil, bar da olabilir!

Sözü uzatıyoruz, “şu orduya bakmalı” faslına gelelim. “Boztepe’ye çıkmalı, şu orduya bakmalı!” Otuz yıl içinde epeyce Boztepe’ye çıkmışlığımız ve Ordu’ya bakmışlığımız var. Boztepe bu kadar yapılaşmadığı zamanlarda, daha hoş gelirdi bize, çıkmak da zahmetli idi. Yakın zamanların işi teleferikle çıkıp sefa sürmeye de itirazımız yok. Tabiî o zaman Orduya baktığımızda gördüğümüzle şimdi gördüğümüz de aynı değil. İçimden bir ses: “Sen de aynı değilsin! Otuz yıl öncenin bakışı ile şimdiki aynı değil!”

Ve Boztepe’ye çıktık!

Şehir yok, sis var! Vakit akşama yakın. Beklesek de bir faydası olmayacak. En iyisi şehre dönüp dostlarla birkaç yere uğramak. Şehrin kitabını yazan Muzaffer Günay’la Yalı Camii’nin önünde buluşup çarşıya geçiyor ve Buharalı Şeyh Şâkir efendi yatırında duraklayıp, bir Fatiha okuyoruz. Bir şehri Fatiha okumadan geçmişseniz, hayf size! Meğer ki Fatiha okumaya vesile olacak bir yeri olmaya!

Şehrin dağlama ustası ile tanışıyoruz: İrfan Gürdal. Bu bizim tanıdığımız ikinci İrfan Gürdal. Birincisi ile tanışıklığımız 30-40 yıllık, Ankara’da Türk Dünyası müzikleri ustası. Meğer akraba imişler. Tabiî şimdi tanıdığımız İrfan Bey daha kadim, doksanlık delikanlı!

Aziziye, Hamidiye camileri, şehrin 1880’li yıllarda geçirdiği yangınla ilgili olmalı. Şehir külliyen yanıyor ve birçok tarihî yapı ortadan kalkıyor, yerine yeni binalar yapılıyor. Şehir böyle bir vesileyle sıfırdan kurulunca, bir plan dahilinde yapılıyor. Birbirini dik kesen caddeler, sokaklar ancak böyle şehirlerimizde görülüyor.

          Ezelden âşinalıklar…

foto1-001.jpg 

D. Mehmet Doğan, Mehmet Kemiksiz ve Vahdetdin Işık

Ordu’da bulunuş vesilemiz, İstiklâl Marşı şairimiz Mehmed Âkif’i yâd etmek. Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği program bu defa konuşmalardan ibaret değil, sözle birlikte mûsıkî de var. İki binli yıllara kadar şiirlerinden yapılan bestelerin sayısı birkaç adetten ibaret olan Mehmed Âkif’in eserlerinden değerli mûsıkişinas Mehmet Kemiksiz hayli beste yaptı. Bunları güzel sesiyle kayda geçirdi. Artık mûsikimizde de bir “Mehmed Âkif külliyatı” var. Kemiksiz, İstiklâl Marşı için yeni ve heyecan duyarak söyleyeceğimiz bir beste dahi yaptı…

Vahdetdin Işık ve biz Âkif’le, İstiklâl Marşı ile ilgili konuşuyoruz, arada Mehmet Kemiksiz’in içe işleyen okuyuşuyla Âkif’ten bestelerini dinliyoruz. Konuştuktan sonra hem dinliyor, hem dinleniyoruz…

Ordu Büyükşehir Belediye başkanı Hilmi Güler’in bir program dolayısıyla İstanbul’da olduğunu öğrenmiştik. Programın sonunda salonun arkalarından çıkıp geliyor. Hilmi Bey’le 1970-1980 yıllarda Ankara’da epeyce muarefemiz var. Son yıllarda görüşmüşlüğümüz yok, bu karşılaşma tam manasıyla hasret giderme. Eski günleri yâd ediyoruz. Ordu’ya onun yapıcı elinin değdiğinin belli olduğunu söylüyoruz.

foto2-002.jpg

D. Mehmet Doğan, Mehmet Kemiksiz, Dr. Hilmi Güler ve Vahdetdin Işık

Ya Ordu’nun ovası?

Ordu bütün Karadeniz illerimiz gibi dağlık bir yer. Erzurumlu Trabzon’u ilk defa görmüş. “Allah Allah bu şehrin dağı bizimki gibi dağ da ovasını su basmış galiba!” demiş. Ordu’nun su basmamış bir ovası var, küçük de olsa…

Fakat o ovayı da şehir basmak üzere!

*

1990’lardaki Ordu Şiir şölenlerinden iki fotoğraf:

tarama_20220302.jpg

Üst sıra soldan: Arif Ay, Fikret Türkyılmaz (Ordu Belediye Başkanı), Ahmet Çakır, Hayati Ayçiçek (Trabzon) Ön sıra soldan: İlk üç kişi halk şairi davetli olmadıkları halde gelip katıldılar. 4.Gökhan Akçiçek, 5. Samsunlu Halk Şairi Kemali Bülbül, 6. Lütfi Şehsuvaroğlu, 7. D. Mehmet Doğan, 8. Atilla Maraş ve Metin Önal Mengüşoğlu

tarama_20220302-(2).jpg

Sol baştan: 1.İbrahim Eryiğit, 2.Ecz. Halit Doğruyol, 3.Mustafa Pınarbaşı, Mehmet Narlı, Atilla Maraş, Gökhan Akçiçek, Ahmet Doğru. Diz kırmış olanlar: Av. Necati Kırış, İhsan Işık, Mehmet Aycı, Müştehir Karakaya ve Cevat Akkanat (Ordu Boztepe 1. Ordu Şiir Günleri 1996)

Bu yazı toplam 259 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim