“Edebiyatımızda öykü yoktu, 1950’lere kadar” desek, yanlış bir şey söylemiş olmayız. Gelin de bu yokluğa isyan etmeyin! Ne hikmetse, 1950’lerde birden öykülerimiz ve öykücülerimiz oluvermeye başladı!
Buna kim karar verdi? Şiirde dikiş tutturamamış, hiçbir edebî türde behresi olmayan, bu yüzden de tenkid yolunu seçen bir mütercim. Hem de babadan mütercim: “Hammer mütercimi Atâ Bey”in oğlu. Millî Şef İnönü devrinde Tercüme bürosunun başına getirilen Nurullah Ataç’dan bahsediyoruz. Harf inkılabı, dil devrimi ve Batı klasikleri tercümesi… Birbirine tamamlayan beyin yıkama hamleleri…
1940’tan 1966’ya kadar 1247 cilt tutan 1120 eser, “Batı klasikleri” arasında yayınlandı. Millî Eğitim Bakanlığı nice sonra “şark-islâm klasikleri” de yayınladı, fakat bu “klasik”ler yekûn içinde çok cüz’i bir yer tutar! Tamamı 66 adet! 1940’da neşrine başlanan Tercüme dergisinde de Yunan ve Latin klasiklerinin çevrilmesi esas alınmıştır. Velhasıl, 1940’larda başlatılan Batı klasikleri tercümesi ve Tercüme dergisi yayını Batı evrenselliğine yamanma harekatı, daha açık bir ifadeyle medeniyet değiştirme ameliyesi…
Klasikler tercümesiyle bin yıllık, Müslüman kültür mirasımız yok sayılarak tamamen Greko-Latin kökenli bir kültür oluşturmak hedeflenmiştir ve bu “hümanist kültür siyaseti” olarak savunulmuştur. Tercüme Encümeni’nin başında bulunan Nurullah Ataç’ın gözünde bin yıllık birikimden kaynaklanan dinî muhtevalı/arka planlı kelimeler yüzünden Türkçe yeni medeniyet dairesine girişin önünde en büyük engeldir. Ataç bu yüzden hem arı dili hem de okullarda Yunanca ve Latince öğretilmesini savunuyordu. Bu dönemde kendi masallarımızın dahi ders kitaplarında yer alması, çocuklarımızaokutulması istenmemiştir.
Devamı: https://www.dunyabizim.com/mercek-alti/oykunun-hikyesi-yahut-celladina-oykunmek-h31628.html
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.