• İstanbul 15 °C
  • Ankara 14 °C
  • İzmir 18 °C
  • Konya 11 °C
  • Sakarya 17 °C
  • Şanlıurfa 21 °C
  • Trabzon 15 °C
  • Gaziantep 14 °C
  • Bolu 10 °C
  • Bursa 16 °C

Postite iliştirilmiş kimlikler

Postite iliştirilmiş kimlikler

Üniversitede insanlar adeta ikiye ayrılmıştı: Cüzzamlılar ve cüzdanlılar. Cüzzamlılar “eski yönetim” döneminde, yani 28 Şubat'tan önce, çok sayıda başvuru arasından yarışmacı bir sınavla alınan akademisyenlerdi. Tek suçları normal yönetim döneminde alınmış olmalarıydı. Bunların çoğu yurtdışında ya da Türkiye'nin seçkin üniversitelerinde doktoralarını bitirip dönmüş idealist, pırıl pırıl genç akademisyenlerdi. Bunlara hak ettikleri kadroları da verilmediğinden çok ciddi ekonomik sıkıntı içindeydiler.

Kudret Bülbül/ Yazar

"Her an kapatılabilirim" korkusuyla sürekli yedek/stepne partilerini hazır tutan siyasal partiler gibi, ben de "her an atılabilirim" korkusuyla, yurt içinde ve dışında başladığım doktoralarımdan birini nihayet bitirip Üniversiteme dönmüştüm. Tabii ki içimde doktoramı bitirip döndüğüm için hiçbir sevinç yoktu. Çünkü daha önce dönenlerin başına gelenleri her gün üzülerek duyuyorduk. Bu nedenle rahmetli Cem Karaca gibi "dönmek döneklikse döndüm işte" diyemiyordum gururla.

Ama korkunun ecele faydası da yoktu. Biraz kendimden, biraz Türkiye'deki 28 Şubat karabasanından ve Üniversitemdeki akıl dışı uygulamalardan kaçmak için yurt içinde ve dışında geçirdiğim süreler de bittiğinden artık üniversiteme dönmek durumundaydım.

Dönmeden önce bazı kararlar almıştım. Daha önce dönenlerin anlattıklarını hiç olmamış gibi varsayacak, yöneticilerimle insan kalarak normal bir ilişki kurmaya çalışacaktım. Aksi takdirde, anlatılanlara bakılırsa normal kalabilmenin imkanı yoktu.

İlk günden çizildim

Dediğim gibi de yaptım. Rektörle, dekanla, bölüm başkanı ile görüşmek için daha ilk gün randevu istedim. Açık Öğretim mezunu olan bölüm başkanımız daha ilk günden beni çizmişti. Çizmenin ne demek olduğunu herhalde o ortamları yaşayamayanlar bilmezler. Yani akademisyenlerin fakülteye devam mecburiyetlerinin kontrol edildiği çizelge vardı. Gelmeyenler, geç gelenler hemen çizilir ve bir süre sonra kendilerine bir sarı zarf gönderilirdi. Sarı zarfın ne demek olduğunu da siz araştırın lütfen..

Böylelikle ilk gün çizerek bana Bölüm Başkanımız, koşullara hızla adapte olmam için zipli bir "hoş geldin" demiş oluyordu.

Cüzzamlılar ve cüzdanlılar

Üniversitede insanlar adeta ikiye ayrılmıştı: Cüzzamlılar ve cüzdanlılar. Cüzzamlılar "eski yönetim" döneminde, yani 28 Şubat'tan önce, çok sayıda başvuru arasından yarışmacı bir sınavla alınan akademisyenlerdi. Tek suçları normal yönetim döneminde alınmış olmalarıydı. Bunların çoğu yurtdışında ya da Türkiye'nin seçkin üniversitelerinde doktoralarını bitirip dönmüş idealist, pırıl pırıl genç akademisyenlerdi. Bunlara hak ettikleri kadroları da verilmediğinden çok ciddi ekonomik sıkıntı içindeydiler. "Çok önemli bir vasıf" olarak "yeni yönetim" döneminde üniversiteye girmiş, çok hızlı bir biçimde kadrolarını almış olan cüzdanlıların ise böyle bir sorunu yoktu. Doktor ve doçentlerin araştırma görevlisi statüsünde tutulması, araştırma görevlisi maaşlarının o yıllarda neredeyse asgari ücret düzeyinde olduğu bir ülkede çok büyük bir gelir, statü ve prestij kaybı idi.

Cüzzamlılarla konuşmak, ilişki kurmak diğerleri için çok büyük bir cesaret örneğiydi. Hakkını yemeyelim, az da olsa aralarında bu cesareti gösterebilenler vardı.

Böyle bir toplumsal, siyasal, kültürel, psikolojik, patolojik "akademik" bir ortamda, Ankara'da oturduğum için her gün üç vasıta değiştirerek Fakülteye gidip gelmeye başladım. O yıllarda Ankara'da oturmak, normal kalabilmek için çok büyük bir nimetti. Çünkü her gün yeniden ve yeniden yaşanan ve her yaşananla yeniden üretilen travmatik ortamın ağırlığı her zerremizi daha da geriyordu. Ama Ankara'da oturanlar için, dönüşte, o koca dağı aştıktan sonra, yaşananalar bir nebze de olsa geride kalıyordu. Ertesi gün tekrar girilecek de olsa, değiştirilen bu ortam insana yeni bir nefes oluyordu.

İlk günlerde ben toplu ortamlardan olabildiğince kaçıyordum. Çünkü bizim arkadaşlar, yani cüzzamlılar bir araya gelerek zaten ağır olan havayı daha da ağırlaştırıyorlardı. Bir çözüm de üretemediğimize göre zaten ağır olan havayı daha da ağırlaştırmanın kime ne faydası vardı ki..

Yine böyle bir gün Üniversiteye gelmiş, bir süre kütüphaneye uğradıktan sonra 5 kişi kalmakta olduğumuz küçük, kasvetli odamıza dönmüştüm.

Odada kurşun gibi ağır bir hava vardı. Herkes zehir soluyordu adeta.

Son derece gergin simalar ve ifadelerle;

-Bu böyle olmayacak

-Daha fazla dayanılamaz artık..

-Parya mıyız biz?.

Kaynak:https://www.star.com.tr/acik-gorus/postite-ilistirilmis-kimlikler-haber-1928571/

Bu haber toplam 398 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
  • Yavuz Bülent Bakiler, son yolculuğuna uğurlandı30 Eylül 2025 Salı 08:37
  • Güz Sonatı29 Eylül 2025 Pazartesi 13:14
  • Fatma Gülşen Koçak Hz Hatice’yi Anlattı23 Eylül 2025 Salı 11:20
  • Bursa: Şiir Şehir17 Eylül 2025 Çarşamba 12:09
  • Selim Cerrah Cihannüma Genel Başkanı oldu16 Eylül 2025 Salı 13:43
  • Genç Birikim dergisinin Eylül 2025 (279'uncu) sayısı çıktı.15 Eylül 2025 Pazartesi 11:47
  • Kaybettiğimiz Meçhul; Kendimiz11 Eylül 2025 Perşembe 14:21
  • Yaşayan Dil-Yaşatan Dil11 Eylül 2025 Perşembe 12:08
  • Modern Dünya İnsanın Hikayesi: Yokuşa Akan Sular10 Eylül 2025 Çarşamba 13:39
  • Şiir Ezber mi Bozacak Rahatsız mı Edecek?08 Eylül 2025 Pazartesi 10:43
  • Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
    Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim