• İstanbul 13 °C
  • Ankara 13 °C

Prof. Dr. Adnan İsmaili: Mehmet Âkif’i Yeniden Keşfetmek

Prof. Dr. Adnan İsmaili: Mehmet Âkif’i Yeniden Keşfetmek
Büyük Türk şairi Mehmet Âkif Ersoy’un memleketi İpek şehrine bağlı Suşitsa köyüdür. (İpek’e 22 km uzaklığında - Kosova Cumhuriyeti’nin kuzey doğusundadır.)

Arnavut sözlü edebiyat geleneğinde, aynı zamanda diğer Balkan kültürlerinde de, halk edebiyatı ürünü olarak bili­nen kahramanlık türküleri vardır. Bunlar, insanlık tarihin­den miras kalan geleneksel hikayeler olup, Balkan halkla­rının eski eserlerinde çokça görülmektedir. Ancak Arnavut kültüründe, kahramanlık türküleri (şiirsel hikayeler) olarak bilinmektedir. Bu türküler sıradan olup, bir kahramanın savaşa gitmesi ve savaştan sonra eve döneceğine dair söz vermesi anlatılır. Ancak uzun süre bir haber alınamayan bu kahramadan tam ümit kesilmişken o evine döner, yaşadık­larını anlatmaya başlar ve yeniden keşfedilir.

Bu tarz kahraman olarak Yunan kültüründe Uliks (Odisey), eski Arnavut geleneğinde Ümer aga ve bir de Arnavut asıllı Türk şair ve istiklal marşı yazarı Mehmet Âkif Ersoy’dur.

Osmanlı devletinin dört bir köşesine dağılmış olarak, Osmanlı’nın 5 asırlık hükümranlığı boyunca bir çok Arnavut emeği ve teri ile sanat ve bilimin farklı alanlarında değerli eserler ortaya koymuştur. Dünya bu değerlerin itina ile ko­runması ve tanıtılmasında çaba harcarken, biz Arnavutlar bu değerleri farklı nedenlerden ötürü yeni yeni tanımaya başladık. Vazifemiz bu şahsiyetleri ve bu şahsiyetlerin mey­dana getirdikleri eserleri ve çalışmaları kültürel düşünceye aktarmamızdır. Osmanlı Devleti’nde eserleri ve şiirleri ile (dini ve siyasi) isim yapmış bir Kosova evladı daha yeni keş­fedilmiştir. Amacımız Kosova asıllı olan bu değeri ön plana çıkarmak ve onun eserlerinin Arnavutça tercümelerini, Ar­navut kültür zincirinde hak ettiği yeri sağlamaktır.

Şairin doğum yeri

Büyük Türk şairi Mehmet Âkif Ersoy’un memleketi İpek şehrine bağlı Suşitsa köyüdür. (İpek’e 22 km uzaklığında - Kosova Cumhuriyeti’nin kuzey doğusundadır.) Bu köyde 140 hane mevcuttur. İki cami bulunmaktadır. 1999 savaşından sonra yapılan biri yeni ve 1999 yılında Sırp güçleri tarafından yakılan eski camidir. Bu yakılan camii Mehmet Âkif’in ailesinin tarihiyle bağlantılıdır.

19. yy ortalarında (1850-51 yılı) Yukarı Suşitsa köylüleri bir cami inşa etmeye karar ve­rirler. Bu amaçla eğitim almak ve bu camide imam hatiplik yapması için İstanbul’a gön­dermek üzere köyde akıllı, iyi ve zeki bir genç aramaya başlamışlardır. Köylüler birbir- leriyle danışırken, eski bir Arnavut geleneğine göre köyde en çok oğlu olan birini bu yola göndermek için seçim yapmışlar. Böylece 7 oğlu olan Mehmet Âkif’in dedesi bir oğlunu Türkiye’ye gönderme görevi verilmiştir. O da oğullarının arasında Tahir’i (1826 - 1888) seçmiştir. O, hem eğitimindeki başarısı ile hem de ahlaki değerler anlamında diğerlerinden farklıymış. Bu şekilde Tahir İstanbul’a yol alır. Orada eğitim görüp büyük bir alim ve müderris olur. (“Fatih” Medresesi’nde hocalık yapar). Dönemin ilim ve bilim merkezi olan İstanbul’da hayatını devam ettirmeye karar verir. Daha sonra Emine Şerif Hanım’la evlenip Mehmet Âkif dünyaya gelir. Bugün Sutşitsa’da Tahir Efendi’nin kardeş­lerinden kalan sadece tek bir aile kalmıştır. (Diğer aile fertleri Sırp- Hırvat-Sloven Krallığı döneminde Türkiye’ye göç etmek zorunda kalmıştır.) Bu aileden kalan birinci kişi Mulay aşiretinden Adem Beça adlı kişidir (1929 doğumlu). Bu kişi, şairin 2. derece kuzenidir - Adem ve Mehmet Âkif’in babaları birinci derece kuzen, dedeleri ise kardeştir. Adem Beça, şairin sadece bir defa İpek şehrine geldiğini fakat köye gelip gelmediğini bilme­mektedir. Her ne kadar farklı kaynaklar bu ziyaret esnasında şairin baba köyünü ziyaret ettiğini belirtseler bile.[1]

Adem’e göre Mehmet Âkif vefat ettiğinde (1936 yılında) 7 yaşındayken şunun konu­şulduğunu hatırlamaktadır. Türkiye’de büyük şair olan bir kuzeninin yani Tahir’in oğlu Mehmet’in vefat ettiği konuşmaları hatırladığını söylemektedir. O, ailesinden birkaç kişi cenaze törenine katılmak üzere Türkiye’ye gittiğini cenazeden sonra ise, İstanbul’daki Mehmet Âkif’in ailesinden birinin Şusitsa’ya geldiğini söylemektedir. Bundan sonra ise ilişkilerin kesildiğini ve bugüne kadar hiçbir ilişkinin kalmadığını belirtmektedir.

Adem Bey, Tahir Efendi ve Mehmet Âkif isimlerinin hatırlanması için bir oğluna Tahir ismini, bir torununa da Mehmet ismini vermiş. Bugün Yukarı Suşitsa köyü yoksulluk için­de, asfalt döşenmemiş yollar, sadece cuma günleri açılan bir cami, Tahir Efendi için inşa edilen eski Osmanlı camii ise mezarlarıyla birlikte çok kötü durumdadır. Teselli edecek tek şey ise 1999 savaşından sonra köylülerin ilkokula Mehmet Âkif Ersoy ismini verme­leridir.

Bu köy için daha fazla şeyler yapmak bizim görevimizdir. Eski caminin onarılması, mezar taşlarının düzeltilmesi, bu aileye yardım sunulması ve şairin isminin yeniden canlandı­rılması gerekmektedir. Aynı şekilde bu aileyi, Türkiye’deki aile ile buluşturmak şair adına yapılacak en anlamlı görev olacaktır. Bunlarla birlikte Arnavut - Türk ilişkilerinde yeni bir sayfa açmak ve bu iki kardeş millet arasındaki bağları güçlendirmek olacaktır.

Mehmet Âkif’in Türk ve Arnavut Kültürleri arasındaki yeri:

Mehmet Âkif Ersoy’un ismi Türk fikir yapısında sadece bir yazar ve büyük bir düşünür olarak değil, aynı zamanda İstiklâl Marşı yazarı olarak önümüze çıkmaktadır. O, önemli sanatçıların, eleştirmenlerin, filozofların çok olduğu bir yüzyılda büyük ses getirmiştir. 75. Ölüm yıl dönümünde andığımız bu yılda Arnavut kültüründe kendi yerini bulması gerekmektedir. Her ne kadar Türkiye’de doğmuş olsa da İpek’li (Suşitsa köyü), Kosova kökenli olduğunu gururla söylemektedir. Böylelikle o kendi kökleri ile hayatı ve eserleri arasında bir köprü kurmaktadır.

Ne bu karmakarışık siyaset, ne bu bozguncu da’vâ?

Görmüyor gittiği yanlış yolu, sanırım, çoğunuz...

Size kılavuzluk eden haydudu artık kovunuz!

Bunu benden duyunuz, ben ki, evet, Arnavudum...

Başka bir şey diyemem... İşte perişan yurdum!.. !..[2]

İstanbul’da milliyetçi yazarların yoğun olduğu bir dönemde yaşamış olsa da 19. yüz­yılın sonunda ve 20. yüzyılın başında, onun sanatsal ve fikri değeri sadece Şemsettin Sami ile karşılaştırılabilir. Bizim düşünce yapımıza yabancı kalmasının sebebi eserlerini Osmanlıca yazmış olması ve ideolojik şuurdan olduğu varsayılır. Ancak Mehmet Âkif Arnavut kültürü için, Osmanlı kültürüne büyük katkılar sunmuş bir Arnavut asıllı yazar sembolü olarak görülebilir. Fakat onun Arnavut kültüründe kendi yerini alması için hâlâ beklemektedir.

İhmal edilen Arnavut yazar ve şairler, bir dünya imparatorluğu aracılığıyla o kadar yüz­yıl dünyaya bilimsel ve sanatsal eser vermiş bulunmakla birlikte onları unutulmaya bırakmışız. Bu eserler bizim kültürümüzü zenginleştirmekle birlikte yaptıklarımızın da şahididir. Bu eserler aynı zamanda bize gurur kaynağı olacaktır. Bu gerçekler Osmanlı Devleti’nin gelişmesinde Arnavut toplumunun da katkısı olduğunu kanıtlamaktadır.

Mehmet Âkif’in Arnavut diline gelmesi ile sadece bir hatırlamak değil, aynı zamanda Arnavut kültüründeki büyük yazarlar zincirinde yeni bir halka olacaktır. Mehmet Âkif’in Safahat adlı eseri, tarihi ve kültürel gelişmelerle toplumumuzun bilinçlenmesinde önemli rol oynar. Şuur anlamında gelgitlerde olduğumuz bu dönemde, milletimizin Batıyla olan bağları ne derece güçlü ise de, Doğu ile de bir o kadar güçlüdür. Bunu yaşa­dığımız 5 asırlık dönemde ispatlamış olduk. Arnavut kültürünün, Osmanlı döneminde meydana gelen kendi mirasımızı farklı bir bakışla görmeye başlamamız gerekmektedir. Marin Barletti (15. yüyıl İşkodra’lı bir Arnavut yazar) latince yazmış ve Arnavut edebiya­tında önemli bir yer elde etmiştir. Bununla birlikte Fransızca yazılan Bardha e Temalit adlı eseri ilk Arnavut romanı olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla Mehmet Âkif’in Safahatı’nın bir Arnavut edebiyatı ürünü olmamasının hiçbir bilimsel dayanağı yoktur. Her ne ka­dar Türkçe yazılmış olsa bile. Bununla beraber bu eser Arnavut edebiyatı derslerinde Arnavut edebiyatı vitrinine bir an önce çıkması gerekmektedir. Bu gibi kişiler Arnavut edebiyatına yeni değer ve zenginlik katacak ve güçlendirecektir.

Sonuç olarak bu ölüm yıldönümü, mademki Mehmet Âkif’in eserlerinin Arnavutça çevi­risinin 5. yılına denk geldi, bir an önce, yeni sanatsal realite ile, hiçbir ideolojik ön yargı­lara kapılmadan daha iyi tanınması için katkıda bulunmak gerekmektedir.

Mehmet Âkif ve Arnavut Meselesi

Mehmet Âkif kimlik olarak İslâmı kabul etmiş ve önyargılı milliyetçi düşüncelerden uzak kalmıştır. Ana tarafından Türk, baba tarafından Arnavut olması onun baba vatanı­nın Arnavutluk olduğunu rahatça söylemesine sebep olmuştur. Eserinde, bir kaç yerde “Vatan’dan” söz ederken Türkiye’yi kastetmiştir. Bununla birlikte az da olsa birkaç yerde vatan kavramını Arnavutluk ve Kosova üzerinde işaret etmiştir. Çünkü onda milliyetçi­likten çok ümmetçilik kavramı daha ağır basar. Buna örnek olarak:

Üç beyinsiz kafanın derdine, üç milyon halk

Bak nasıl doğranıyor? Kalk, baba, mezarından kalk!

Diriler koşmadı yardımına, sen bari yetiş...

Arnavutluk yanıyor... Hem bu sefer pek müthiş!

Baba! En sevgili annen, o senin öz vatanın, Olacak mıydı feda hırsına üç kaltabanın? Dedemin sürdüğü, can ektiği toprak gitti...

Hem de bir daha sonsuza dek gelmeyecek şekilde gitti!

Ne olurdun bunu kalkıp da göreydin acaba?

”Meşhed”in beynine haç saplanacak mıydı baba!

Ne felaket: Mescidler ahıra dönüversin,

Hırvat’ın askeri çıkıp üstünde hora tepsin!

Bari bir hatıra kalsaydı şu toprakta diri...

Yer yarılmış, yere geçmiş şehit türbeleri!

Nerde olsam çıkıyor karşıma bir kanlı ova...

Sen misin, yoksa hayalin mi? Vefasız Kosova!

Hani binlerce kıvanç verici hâdiseydi senin her adımın?

Hani koynunda yarıp geçtiği yol Yıldırım’ın? Hani asker?

Hani kalbinde yatan Şah-ı Şehid?

Ah o zafer kurbanı nerde bugün?

Nerde o bayram? Söyle, Meşhed, öpeyim secde edip toprağını:

Yok mudur sende Murad’ın iki üç damla kanı?

Ah Meşhed! O ne? Üstündeki meyhane midir?

Görmüyorum, kandilin nerede?

Şu kadeh midir? Ya içinde yatan şapkalı sarhoşlar kim?

Yoksa yanlış mı? Hayır, söyleme, bildim...

Bildim! Basacak mıydı, fakat, göğsüne Sırp’ın çarığı?

Serilip yerlere binlerce şehidin sarığı,

Silecek miydi en alçak askerin çizmesini?

Dürtecek miydi geçen, leş gibi her parçasını?

Ya şu üç parçalı bayrak dikilirken tepene,

Niye indirmedi, kim çıktı bu halkın önüne?

Siz ey bu yangını ıhzar eden beş altı sefil,

Ki ettiniz bizi Hırvat’la Sırb’a karşı rezil

Neden Halife’ye Kur’an’la bağlı Arnavud’u

Ayırdınız da harab ettiniz bütün yurdu?

Yukarıdaki mısralarda onun baba topraklarına olan bağlılığını göstermektedir. Fakat onun vatan anlayışı, dönemin milliyetçi akımı çerçevesinden farklıdır. İster Türk, ister Arnavut olsun. Bu anlamda Türklerin Mehmet Âkif’i Türk olarak kabul etmeleri doğaldır. Ancak, Arnavutların da Arnavut gibi görmesini doğal karşılamak gerekmektedir. Bu dü­şünceye şöyle açıklama verir:

Arnavutlukla, Araplıkla bu millet yürümez

Son siyaset ise Türklük, o siyaset yürümez

Sizi bir aile efradı yaratmış Yaradan

Kaldırın ayrılık esbabını artık aradan.[3]

Yada:

“Arnavutluk” ne demek? Var mı şeriatte yeri?

Küfr olur, başka değil, kavmini sürmek ileri!

Arabın Türke, Lazın Çerkeze yahut Kürde;

Farsın Çinliye üstünlüğü mü varmış? Nerde!

Bu dizeler Mehmet Âkif’in milliyet anlayışının toplumsal kategori olarak gördüğünü bize göstermektedir. Onu Arnavut yada Türk milliyetçisi olarak göstermek, bana göre ölçüsüz bir sınıflamadır. O bütün bu anlayışların üstünde herkesi kucaklayan bir sanatçı, bir değer, bir devdir.

Ancak şunu özellikle vurgulamam gerekir ki, İstiklâl marşı anısına düzenlenen bu toplan­tıda Safahat’ın Arnavutça yayıncısı olarak bulunmamdan dolayı memnuniyetimi ifade etmem gerekir. Aynı zamanda, bu marşın bir okuyucusu ve bu marşı ve kitabı Arnavutça okumuş bir toplum düşüncesinin bir ferdi olarak, İstiklâl marşının ne amaçla yazıldığını bilmesek, bunun sanki toplumumuz için de yazıldığı kanaatine varacaktık. Örneğin:

Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:

Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;

Hakkıdır; hakka tapan, milletimin istiklâl.

Arnavut dilinde Safahat

Arnavut kültür dünyası, Türk milli marşı yazarı için “İstiklal Marşı yazarı” İpek’li bir Arnavut’tur demekten öteye gidememişlerdir. Bununla birlikte bu şair hakkında kısa yazılar yazılmıştır. Dolayısıyla bu değerli şahsiyetin eserlerinin Arnavut dünyasına geri getirmemiz gerekmektedir. Ancak tüm eserleri Arnavut dilinde elimizde olsaydı belki, bu yazarla bağlarımız daha güçlü olacaktı. Arnavut kültürünün ideolojik ve sanatsal ta­nımlaması, kapılarını en sonunda bu büyük sanatçı ve düşünüre açmalıdır. Bu vesiley­le başta onun ismi ile Üsküp’te kurulmuş olan “Logos-A” Yayınevi, “Mehmet Âkif Ersoy” adında bir kütüphane kurarak bu vazifeyi tamamlamayı bir borç addeder.

Bu bağlamda uzun bir ekip çalışması sonucunda Tercüman Dr. Mithat Hoca tarafından ve farklı dil uzmanları ile 2006 yılında Mehmet Âkif’in Safahat adlı eserini Arnavutça’ya çevirdik. Bu da yayınevi olarak bizim için ve aynı zamanda Arnavut kültürü için büyük bir şölen oldu. En sonunda Mehmet Âkif fikirleriyle kendi baba ocağına dönmektedir. Tahir Efendi Arnavut topraklarında dünyaya geldi, fakat Arnavut kültürüne, Türk kültürünün en büyük eseri olarak döndü.

Bunun yeniden keşfedilmesi ve tanıtılması lazım. Nasıl ki Odisey Penelope ve Ümer aga hanımıyla yeniden tanışmıssa, Safahat eseri Arnavut kültüründe Mehmet Âkif’in yeni­den keşfedilmesine sebep olacaktır.

Böylelikle kahramanlık türküleri, kahramanların yeniden tanınmasıyla birlikte sakin ve mutlu bir hayata devam edecektir. Bunu Mehmet Âkif’i Arnavut kültürünün içinde yaşa­yarak gerçekleştireceğiz. Bu yeni keşifle o, dil ve coğrafya sınırlarını aşmış olacaktır.

 

1-086.jpg

Mehmet Âkif’in babası Tahir Efendi’nin doğum yeri olan Suşisa köyünden bir görüntü

2-077.jpg

Ey bütün kapıları açan, bize iyilik kapılarını aç” Yukarı Suşisa köyündeki eski caminin ki­tabesinde yazan eski yazı ve aynı zamanda hicri takvimine göre caminin inşa tarihi yer almaktadır (1855 - 1856). Bu tarihlerde Tahir Efendi Türkiye’ye göç etmiştir.

3-077.jpg

4-059.jpg

Eski camii, 19. yy Tahir Efendi bu camiye imam hatiplik yapması için Türkiye’ye eğitime gönderilmiştir. 1999 yılındaki savaşta yakılmıştır.

5-039.jpg

 

“Tahir Efendi’nin ailesi bu evde yaşamıştır” - Adem Beça (Mulay) yukarı Suşisa köyünde sağ kalan tek kuzeni.

6-033.jpg

Mehmet Âkif Ersoy           Mehmet Mulay - Mehmet Âkif Ersoy’un ismini taşıyan Adem Beça’nın torunu

7-024.jpg

Mehmet Âkif’in evinde şimdi çok dallı büyük bir ağaç yer almaktadır.

Türkiye Yazarlar Birliği'nin vefatının 90. yılında Âkif'i anmak için düzenlediği bilgi şöleninin tebliğlerini içeren kitap, TYB'nin 45., Mehmet Âkif Ersoy Araştırmaları Merkezi'nin 6. kitabı...

 


[1] Ledian Cikalleshi, MehmetÂkif Ersoj - shqiptari qeshkroihimnin e flamurit turk, URA, nr. 2(5), 2010, fq. 75-76

[2]      M.A. Ersoy, Safahat, Logos-A, Shkup, 2006, fq. 284.

[3]      M.A. Ersoj, Fletet, Logos-A, Shkup, 2006, fq. 261

Bu haber toplam 1900 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim