• İstanbul 17 °C
  • Ankara 22 °C

Prof. Dr. Adnan Karaismailoğlu: Gelenek ve Gelecek Kavşağında Mehmet Âkif

Prof. Dr. Adnan Karaismailoğlu: Gelenek ve Gelecek Kavşağında Mehmet Âkif
Gelenek ve gelecek kavramları, gerek içerikleri ve gerekse karşılıkları açısından farklı değerlendirilebilir.

Buradaki beraberlikleri ise kimilerince yanlı görülebilecek bir bakışın sonucudur. Bizim zihnimizde gelenek, anlam ve birikim yüklüdür. Tarihte takılıp kalması gereken düşünce ve tavırların unutulduğu, dirlik ve yenilenme sağlayan düşünce ve tavırların yeni özellikler de kazanarak devam ettiği bir dünyadır, gelenek. Geleneğin modernlikle/çağdaşlıkla, geleceğin geçmişle muhalefetine kadar uyum ve uyumsuzluk üzerine oluşan farklı görüşlerin uzun yılları doldurmuş olması, konunun ciddiyetini hâla sürdürdüğünü göstermektedir. Bundan yaklaşık bir asır önce ülkesinde bu tartışmalara en yüksek düzeyde katılan merhum Mehmet Âkif, geleneği gelecekle buluşturacak bir kavşakta durarak bir değerler manzumesi ilân etmiştir.

Ancak geleneğe bağlı yönünden söz edeceğimiz Akif'in, bunun aksine kimi geleneksel düşünce ve tavırlara karşı çıktığı için bazı dindarlarca tenkit edildiği,"dinde reformcu", "yenilikçi"diye, zannımca, gereksizce suçlandığı bilinmektedir. O, bugüne alışkanlık olarak taşınmaması gerektiğini düşündüğü geçmişe ait bazı olumsuz alışkanlıkları "görenek"adı altında toplamakta ve reddetmekteydi. Onun zihnindeki görenek,"akaidi bâtıla hulasası'dır. Şu serzeniş ifadeleri ona aittir:"Din işini taklit ile kaim bilmenin günahıdır ki, nesilden nesile birer ikişer bid'at, üçer beşer hurafe miras ola ola bugün akaidimiz, tâatımız, muamelatımız adeta hurafat mecmuası, bid'at yığını hâline gelmiş! Dinin aslını kolay kolay tahattur bile edemiyoruz!''

Mütefekkir olması gerektiğini belirttiği aydın tabakasının ise atalarından gördüğü iyi şeyleri de atmayı düşündüğünü belirtmeyi de ihmal etmeden ikazını sürdürmektedir: "Dini taklit, dünyası taklit, âdatı taklit, kıyafeti taklit, selamı taklit, kelâmı taklit, hülasa her şeyi taklit olan bir milletin efradı da insan taklidi demektir ki, kabil değil, hakikî bir hey'et-i içtimaiye vücuda getiremez, binaenaleyh yaşayamaz. Onun için önce mukallitlikten ve göreneklere tapmaktan kurtulmak lâzımdır." Safahat'ta da bu düşüncelerine aynı sitemle yer vermektedir.

Şu mısraları ise zaman zaman geçmişe dönük bazı olumsuz iddialara kaynaklık etmiştir:

"Şu'arâ" dendi mi, birdenbire oynar sinirim,

iyi gün dostu herifler, o ne yardakçı gürûh,

O ne müstekreh adamlar! Hani bakmak mekruh.

Dalkavukluktaki idmanları sermâyeleri...

Onlar azdırdı, evet, başlıca pespayeleri.

Bu sıkılmazlara "medh et"diye, mangır sunarak,

Ne erâzil adam olmuş, oku tarihi de bak!

Edebiyyâta edebsizliği onlar soktu,

Yoksa, din perdesi altında bu isyan yoktu:

Sürdüler Türk'e "tasavvuf" diye olgun şırayı;

Muttasıl şimdi "hakikat" kusuyor Sıdkı Dayı!

Bu beyitlerin akabinde işaret edilen örnekler ise zaten herkesçe dışlanması gereken tavırlardır.

Âkif belirli bir şair tipini ve çeşitli yerlerde değindiği özel bir tasavvufî anlayışı reddetmiştir. Reddettiği kişiler veya kişilik, şiirini ve dinini maddî değerlerin hizmetine sunanlardır. Onun bu reddettiği şair ve sûfî tipini, hayranlıkla adlarını andığı Mevlânâ6 ve Sa'dî de sekiz asır önce yermiştir. Mevlânâ ve oğlu Sultan Veled bu konularda daha ağır ifadeler kullanmıştır. Dolayısıyla sınırlı olan bu reddedişin, onun en azından bazı şiirlerine, belki de bütününe kaynaklık eden edebî zevk ve tasavvufî neşeyle ilgisi yoktur. O şiirlerinde bu alana ait nice manaya ve mazmuna yer vermiştir. "Dîdâr", "tecellî", "fütûh", "cemâlullâh","âlem-i kesret" ve benzerleri bu türdendir. Özellikle iç dünyasına çekilerek ve Yaratıcıya yönelerek dile getirdiği duyuşları, gelenekteki benzerlerinden farksızdır. Bu dizelerindeki şairane ve âşıkâne vakar, sosyal içerikli manzumelerinden çok farklıdır.

Gençlik yıllarında kaleme aldığı ve Safahat'ında yer vermediği sâkînâme özellikli tamamlanmamış terkibi, geleneksel bir duruşu ve seslenişi barındıran,

Sâkî! Getir ol bâdeyi kim rûh-i revândır

Peygûle-nişînân-ı gama neş'e resândır

beytiyle başlamaktadır. Bu eksik manzumenin eldeki son beyti ise, günlük hayatla ilgilidir:

Âlemde ne ekdinse biçersin anı mutlak

Öyleyse nedir şer yaparak fâ'ide ummak?!

Safahat'ındaki"Gece"adlı, 5 Ocak 1925 tarihli manzumedeki şu beyitler, yine aynı zevkin ürünüdür

Senin mecnûnunum, bir sensin ancak taptığım

Leylâ; Ezelden sunduğun şehlâ-nigâhın mestiyim hâla!

Gel ey sâkî-i bâkî, gel, Elest'in yâdı şâd olsun:

Yarım peymâne sun, bir cur'a sun, tek aynı meyden sun!

O lahûtî şarâbın vahyi her zerremden inlerken,

Bütün âheng-i hilkat bir zaman dinsin enînimden.

Gel ey dünyâların Mevlâ'sı ey Leylâ-yı vicdânım,

Senin yâd olduğum sinende olsun varsa pâyânım. 

Akif'in gönül dünyasına işaret eden bu mısralar, ruhunda bütün zerreleriyle hissettiği manevî ve tasavvufî alanın izlerini taşımaktadır. Onun toplumcu ve ahlakçı kişiliğinin egemen olduğu şiirlerin hemen yanı başında yer edinen bu türden dizeleri, onun güçlü kişiliğinin kaynağına işaret etmektedir. Mehmet Akif'in farklı yönleri bir arada tutabilmesi, kendine ait derûnî hissiyatı toplumun yararına gölgede bırakması her hâlde göz ardı edilmemelidir. 

Mehmet Akif'in, geleneği gelecekle buluşturacak bir kavşakta durarak ilan ettiği değerler manzumesi sadece geleceğin değil, tüm şarkın ve bütün insanlığın özünde yer alması gereken değerlerdir. Onun tefsir etmek için seçtiği Kur'ân-ı Kerim ayetlerinin özellikleri ve yorumlarında vurguladığı hususlar, bugün ve gelecek için hâla önemlidir. Aynı özellikteki bazı ayet-i kerimeler kimi şiirlerinin başlığı gibidir zaten. Aşağıdaki birkaç örnek, gerçekte gerek bireylere, gerekse topluma güç ve yenilik kazandırıcı özellikte olup geleneksel terbiyenin ve duyuşun, hatta dinî ve tasavvufî öğretinin temel konularındandır. 

Mehmet Âkif bir ayetin tefsirinde ümitsizliğe reddiye yazmıştır: "Bilakis yapılacak iş Müslümanlara gayret, şehamet, emel, azim, faaliyet, ruhu aşılamaktır.

Yeis, imandaki zaafı, daha doğrusu hiçliği gösterir."

"Yeis yok" başlıklı şiiri de, "Dalâle düşmüşlerden başka kim Tanrı'sının rahmetinden ümidini keser?"ayetinin tefsiri mahiyetindedir. "Oğullarım! Gidiniz de Yûsuf'la kardeşini araştırınız, hem sakın Allah'ın inayetinden ümidinizi kesmeyiniz. Zira kâfirlerden başkası Allah'ın inayetinden ümidini kesmez" mealindeki ayet de başka bir şiirinin başlık yerindedir.

Ümitsizliğin bir yansıması olan başkalarını suçlama tavrını şöyle eleştirmektedir: "Sözlerini dinletebilip de efkârı arkalarından getiremeyenler cemaati kabili hitap olmamakla töhmetliyerek işin içinden sıyrılıveriyorlar; asıl kabiliyetsizlik ile, aczin kendilerinde olduğunu hiç hatırlarına getirmiyorlar.

Sabır

Akif'in sabır konulu bir ayet-i kerimeyi tefsirdeki izahı dikkat çekicidir:"İşte sabır demek ulumu nafıayı tahsil için her türlü sıkıntıya tahammül etmek demektir."15 Aynı yorumu başka yerlerde de ısrarla tekrar eder: "Halbuki sabır, katlanmak değil, hayatın güçlüklerine göğüs görmektir"16,"Azim ve tevekkül... işte Müslümanlığın iki büyük rüknü."

Birlik

Birlik ve beraberlik çağrısı, Akif'in şiirine ve sözüne hâkimdir. Birliğe ve sabra işaret eden ayet-i kerimelerin tefsirlerinde şöyle demektedir:"Efradı birbiriyle boğuşan millet harice karşı mevcudiyetini muhafaza edebilecek maddî kuvvetler tedarikine ne vakit, ne imkân bulamayacağı gibi âlemde hiçbir şeyle telâfisi kabil olamayan kuvve-i manevîyeden mahrum olur ki; bu en müthiş bir hüsrandır."

"Bu nimet, bu birlik nimeti, dünyada en büyük nimettir. Çünkü, ayrılık bir cehennem uçurumudur ve bu cehennem uçurumundan kurtulmak sayesinde yaşamak mümkündür."

Hâlâ mı Boğuşmak? Başlıklı şiiri de"Birbirinize de girmeyin ki, maneviyâtınız sarsılmasın, devletiniz gitmesin."ayetini tefsir mahiyetindedir.

İyilik, güzel muamele 

iyilik yapmak ve affedici olmak, geleneğin ve Akif'in tercihidir: "Bütün bunlardan kurtulmanın bir tek çaresi vardır. O da durmadan çalışmak, daima iyilik için çalışmaktır. Çünkü ancak bu sayede yaşamak ve gayeye ermek mümkündür."

"iyilikle kötülük bir olamaz, kötülüğü en büyük iyilik hangisi ise onunla karşılayarak defet; böyle yaparsan aranızda düşmanlık bulunan adam âdeta sadık dost olur" mealindeki ayetini tefsir eder. Bir başka yerde ahlâk'ın gerekliliğinden bahsederken şu hadis-i şerifi aktarır:"Sana darılan, seninle rabıtayı kesen adamla barışmandır; seni mahrum bırakana bilmukabele vermendir; sana zulüm edeni hoş görüp affetmendir. ..'' Onun düşüncesinde, "Söğüşler, döğüşler ancak sefil maksat takip eden rezillere yakışır"

Şu iki mısra, şiirlerinde pek çok örneği bulunan bu bakışın bir örneğidir:25 

Mü'minlere imdâda yetiş merhametinle,

Mülhidlere lâkin daha çok merhamet eyle

Zamanı değerlendirmek 

Mehmet Akif'in üzerinde önemle durduğu zamanı değerlendirmek, diğer bir ifadeyle bulunulan anda gereğince çaba göstermek düşüncesi, maziye dayalıdır. "Hasbihâl" başlıklı bir şiirinde Arapça bir beytin çevirisine de yer vererek der ki:

"Geçen geçmiştir artık; ân-ı müstakbelse mübhemdir;

Hayatından nasibin: Bir şu geçmek isteyen demdir."

Evet, mâziye ric'at eylemek bir kerre imkânsız;

Ümidin sonra istikbâl için sağlam mı? Pek cansız!

Bugünlük iş bugün lâzım yapılmak, yoksa ferdâya

Bırakmışsan... Oferdâlar olur peyveste ukbâya!

Bu şiirinde,"Bugünün işini yarına bırakanlar helâk olur"anlamındaki hadîs-i şerife de işaret ederek, gelenekte Hz. Ali'ye kadar uzanan “Kişi vaktin oğludur" vecizesinin bir anlamda izahını yapmaktadır.

Mehmet Akif'in geleneksel bilgi ve irfanımızdan aktardığı bu hayata bakış tarzının kaynaklarını ve onun şiirlerindeki izdüşümlerini belirleyip bir arada sunmak hiç de zor değildir. Bu şüphe götürmez bir durumdur. İnsanlığın her zaman ihtiyaç duyduğu yukarıdaki ve benzeri değerler, günümüz ve gelecek için aynı derecede geçerlidir. Akif'i merkez edinerek sadece gelenek veya sadece yenilik taraftarlığı yapmak yanlış bir tercihtir. Onun gelenek ve gelecek kavşağındaki duruşu, bugün de herkesi duyarlı ve fedakâr olmaya davet etmektedir.

"Mehmet Âkif, Türkiye'de Modernleşme ve Gençlik" 70 yıl sonra Mehmet Akif bilgi şöleninde sunulan bildirilerinden oluşan TYB'nin 30. Mehmet Akif Ersoy Araştırmaları Merkezinin 1. kitabı. Mart 2007

Bu haber toplam 413 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim