• İstanbul 14 °C
  • Ankara 11 °C

Prof. Dr. Adnan Karaismailoğlu: "Hikmetle Geleceğe Yürüyenler: Şeyh Sadi ve Âkif"

Prof. Dr. Adnan Karaismailoğlu: "Hikmetle Geleceğe Yürüyenler: Şeyh Sadi ve Âkif"
Mehmet Akif'in şiiri, konuları itibarıyla genel olarak klasik şiirimizden farklılık göstermektedir.

Mehmet Akif'in şiiri, konuları itibarıyla genel olarak klasik şiirimizden farklılık göstermektedir. Ancak klasik şiirin içinde yer alan ve bazı eserlerde öne çıkan fikir, ahlak ve öğretici özellik, terimleriyle birlikte onun şiirlerinde ve nesirlerinde esası teşkil etmektedir denebilir. Aşağıda Şirazlı Sadi ile ilgili atıflarına yer verirken bu durumun bariz örnekleri görülecektir. Sadi ile Âkif arasındaki fikir ve tavır irtibatı daha önce Haşan Basri Çantay, Süleyman Nazif, Nurettin Topçu, Sezai Karakoç, Feyziye Abdullah Tansel ve diğer birçok değerli zevat tarafından dile getirilmiş, Prof. Dr. Tunca Kortantamer tarafından ise ayrıntılı bir muhteva ve anlatım tekniği karşılaştırması yapılmıştır.1 Burada bizim amacımız Merhum Akif’in bilge Sadi'den aktardığı Farsça beyitlere dikkat çekmektir. 

Hikmet, geleneğimizde çok yönlü anlam ve çağrışımlara sahiptir. Gizli gerçek karşılığını da barındıran kelime etrafında adeta bir hayat felsefesi oluşturulmuştur. İlim, bilgi ve felsefe ile eş anlamlı veya ilişkili olarak kullanılan hikmet, Osmanlı döneminde bilimlerin tasnifinde felsefe karşılığı ilm-i hikmet ve ulûm-i hikemiyye olarak, beşerin gücünce varlıkların ahvalini akıl yoluyla araştırmayı hedef edinen bilim ve bilim dallarının ortak adı olmak üzere de kullanılmıştır.2 Günlük hayatta ise "hikmetli söz''tabiri, ahlak ve hakikatle ilgili ifadeler için söylenmektedir. Kısaca denebilir ki gerçeği arayışın hikâyesini içeren bu arayış ve isimlendirmeler, hikmet adı altında Doğu'yu temsil etmektedir.

Bütün bu aktarmalar gerek bilim dünyasında ve gerekse günlük hayatta Müslümanların zihninde hikmet kelimesinin çok önemli bir yere sahip olduğunu belirtmek içindi. Ancak Mevlana'dan da birkaç cümle aktaralım:3 Hikmetler, Allah'ın askerleridir. Allah, onlarla müritlerin/isteklilerin ruhlarını güçlendirir. Bilgilerini cehalet şaibesinden, adaletlerini zulüm şaibesinden, cömertliklerini riya şaibesinden ve sabırlarını ahmaklık şaibesinden uzak tutar. Ahireti anlamada kendilerine uzak olanı onlara yaklaştırır. Onlara itaat ve çabadan zor geleni kolaylaştırır. 

Âkif'i, klasik Doğu şiirinin en önde gelenlerinden biri olan Sadi ile buluşturan işte bu hikmettir, hikmetli bakıştır. Âkif, klâsik şiire hep hikmet açısından yaklaşmakta, yaşadığı dönemin sıkıntılarına yardımcı olacak ifadeleri aramaktadır. Hürmetle andığı kişilerin ortak özelliği hikmetli söyleyişe sahip olmalarıdır. Bu nedenle o, hikmet barındırmayan klasik şiir örneklerine ve şairlerine ağır tenkitler yöneltebilmektedir.

Ahlak adamı kimliğiyle dünyaca tanınan Sadi, Müşerrefüddîn Muslih b. Abdullah, XIII. asrın ilk yıllarında Şiraz'da doğdu. Bağdat'ta tahsilini tamamlayıp uzun yıllar seyahatlerde bulunduktan sonra 1257 yılı civarında, muhtemelen elli yaşlarındayken, Şiraz'a geri döndü. Fars bölgesinin yönetiminde bulunan Türkmen menşeli Salgur veya Salur boyundan Salgurlular hanedanının güçlü temsilcilerinden Atabeg Ebû Bekir b. Sa'd (slt. 1226-1260) ve onun oğlu Sa'd b. Ebû Bekir'in (öl. 1260) çevresinde bulundu. Eserlerini bu atabeglere ithaf eden Sadi, özellikle 1257'de mesnevi nazım şeklinde yazdığı Bostan ve bir yıl sonra kaleme aldığı Gülistan'la dünyaya ün salmıştır. 

Mehmet Âkif, hakim bir şair gördüğü4 Sadi'yi sevmektes, hatta "perestişkârane hürmet" beslemekte,6 Sadi ve benzerlerinin "meslek-i hikmetini"yüceltmektedir.7 Âkif, Sadi'de gördüğü "sırr-ı sanatı" ise onun adını başlık yaptığı yazısında şöyle anlatıyor:8 

Demek büyük büyük hikmetler, ibretler göstermek için, uzun uzun vakalar tertip etmeye lüzum yokmuş; her gün görülen, her gün görüldüğü için, hiç nazar-ı dikkati celb etmeyen hadiseler bir lahza im'ân/dikkatli bakış önünde namütenahi mevzular teşkil edebilirmiş!.. Onun Safahat dışında bıraktığı gençlikyıllarına ait şiirlerinden birinin başlığı yine"Sa'dî"dir. "Şâir-i hakîm Arif Hikmet Beyefendi Hazretlerine" ithafını taşıyan bu şiiri, 25 yaşında iken 19 Mart 1314/31 Mart 1898 yılında Resimli Gazetede yayınlanmıştır. İlk beyitleri: 

Şu üstâd-ı irfân-penâhın bu gün Hakikatte şakirdiyiz biz bütün Mürebbî-yi efkâr-ı ümmet odur, Eden halka tedrîs-i hikmet odur! Odur şi'ri hikmette meze eyleyen Odur şi'r nâmıyla hak söyleyen!

Şiir, bütünüyle Sadi ve eserleri Gülistan ile Bostan methiyesidir. Şiirin sonlarına doğru, 

Benim şeyh-i sâhib-futûhum odur! Delilim müzekkî-yi ruhum odur! 

dedikten sonra ondan hikmetine örnek ve kendisine dayanak on bir Farsça beyit aktarmaktadır. Elimizdeki yayınlarda bu beyitlerin ilki yeni harflere aktarılmış, diğerlerine hiç yer verilmemiştir.9

Benî Âdem a'zâ-yi yekdîgerend ki der âferîniş zi yek cevherend Âdemoğlu birbirinin uzuvlarıdır. Çünkü yaratılışta bir özdendirler.10

Mehmet Akif'in 25 Kasım 1336/1920 tarihli Sırât-ı Müstakîm'deki "Sa'dî" başlıklı yazısından birkaç cümle şöyledir:" 

Biz de mektep programındaki kitaplar meyanında Gülistan'ı -beşinci bab müstesna olmak şartıyla- bab bab okumuş, ezber etmiş idik. Artık Sa'di'nin yaşını başını almış adamlar için yazdığı o muazzam eserden, sekiz dokuz yaşındaki çocukların ne kadar zevk alabileceğini söylemeye hacet yoktur. Her hikâyeyi okur; evvela kırık manasını verir, sonra tahlil-i sarfisini, nahvisiniyapar; daha sonra mefhumunu su gibi söylerdik. Lâkin kıssadan hiçbir hisse çıkaramadığımız gibi, hiçbir keyif de duymazdık...

İdâdî tahsilini bitirdikten sonra, Gülistan'tan ezberimde kalan bazı hikâyeleri, beyitleri hatırlamaya, hatırladıkça o zamana kadar yabancısı bulunduğum bir neşveyi duymaya başladım. Üç beş sen daha geçince, eserin büyüklüğünü hakkıyla takdir eder oldum.

Aynı yazıda Âkif, Ziya Paşa'nın Harâbât mukaddimesinde efser-i fâzîleti/fazilet tacını Sadi'ye verirken söylediği,

Bir kimse okursa Bostan'ı Anlar o zaman nedir cihanı

tavsiyesi ile Bostan'ı okumaya hep arzulu olduğunu belirttikten sonra sözüne şöyle devam etmektedir:

Kendisinden çok acı, fakat doğru sözler işittiğim Ispartalı Hakkı'nın "Senin için Bostan'ı okumamış olmak rezalettir" gibi tezyifleri, o hevesi azîm derecesine getirdi. Bu kitâb-ı mübîni kim bilir kaç defa hatmettim! O vakte kadar okumadığıma kim bilir ne kadar pişman oldum! 

Artık Şirazlı Sadi (öl. 1292) ile Âkif'i birlikte ve beyitleriyle anmak uygun olacaktır. Onun "Durmayalım"şiiri, şöyle başlar:12

Sadî diyor ki: “Bir gece biz kârbân ile Âheste-seyr iken yolumuz düştü çöle...

Âkif, hikâyeyi Sadi'nin Bostan'ından nakleder. Yol alma zamanında uyumak isteyen kişiyle deveci arasında geçen konuşmayı içeren bu hikâyeyi o, ayrıca bir vaazında mensur olarak aktarır ve bir beytini de Farsça kaydeder:13 

Be-reh huftegân tâ ber ârend ser ne-bînend reh reftegân râ eser Yolda uyuyanlar, başlarını kaldırdıklarında yol alanların izini görmezler. 

Vaazda ilgili cümleleri, "Kanun-ı hayat böyledir: duranlar için hakk-ı hayat yok. Beşeriyet durmuyor. Durursan muhakkak ezilirsin." şeklinde tamamlarken14 Âkif, şiirine ise şu beyitle son verir: 

Ey, bütün dünya ve mâfîhâ ayaktayken, yatan! Leş misin, davranmıyorsun? Bâri Allah'tan utan.

Onun bu şiirinin son beyitleri, Sadi'nin Gülistan'ındaki bir kıtanın fikir ve bakış tarzını hatırlatmaktadır.15

Âkif, Sa'dî'nin geçim derdinin baskısına ve yol açtığı zarara, esarete işaret eden, "Değerli ömür yazın ne yiyeyim, kışın ne giyeyim diye harcandı" anlamındaki şu beytiyle,16

Omr-i girânm âye der în sarf şod tâ çi horem sayf u çi pûşem şitâ

"Geçinme Belası" şiirine başlar.17 ilk beyitlerde şair için takdir ve hürmet ifadeleri de yer bulmaktadır:18

Doksan senelik ömre, İlâhî, bu mu gayet? Bilmem ki ne âlem bu cedelgâh-ı maişet! Korkunç oluyor böyle hakikatleri, gerçek, Sa'dî gibi bir asr-ı faziletten işitmek. Sa'dî o kadar felsefesiyle, hüneriyle, Fikrindeki hürriyet-i fevka'l-beşeriyle Esbâb-ı maişet denilen kayda girerse, Yâd etmesin âzâdeliğin nâmını kimse.

Âkif, "Azim" başlıklı şiirini Sadi'nin fikriyatı ile oluşturmuştur.19 Önce, 

Sa'dî o bizim Şarkimizin rûh-i kemâli, 

Bir ders-i hakîkat veriyor işte meâli: 

kaybettiği oğlunu azmi ve kararlığıyla herkese sorarak bulan adamın hikâyesini 10 beyitle Sa'dî'den nazmen aktardıktan sonra fikri, şu beyitlerle izaha devam eder.20 

Im'ân ile baksak oluyor işte nümâyân, Sa'dî bize göstermede bir meslek-i irfân:

Bir gaye-i maksûda şitâb eyleyen âdem, Tutmuşsa hidâyette eğer azmini muhkem, Er geç bulacak sa'y ile dilhâhını elbet. Zîrâ bu şuûnzâr-ı tecellide hakikat,...

Sadi'nin şu iki beyti, Midhat Cemal'le birlikte iki bölüm hâlinde yazdıkları "Acem Şahı" başlıklı şiirin bölüm başlarındadır.21 Şiirin ikinci bölümü Akif'e aittir:

Be-merdî ki mulk-i serâser zem in ne-yerzed ki hûnî çeked ber zem in 

Yiğitliğe/insanlığa yemin olsun, bütün dünya saltanatı yere bir kan damlamasına değmez.22 

Riyaset be-dest-i kesânî hatâst ki ez dest-i şân desthâ ber Hudâst 

Riyasetin/idarenin, ellerin, ellerinden dolayı Allah'a yöneldiği kişilerin elinde olması hatadır.23

Bu şiirdeki şu beyit Akif'e aittir ve yukarıdaki ilk beytin anlamını taşımaktadır: 

Bütün dünya için bir damla kan çoktur diyorlar, sen, Şu masum ümmetin seller akıttın hûn-i pâkinden!

Mehmet Âkif, "Fâtih Kürsüsü'Vıde "Senin şu halini Sa'dî ne hoş hikâye eder..." ara takdimiyle Bostan'dan bir hikâye aktarır.24 Hikâyede elsiz ayaksız bir tilkinin nasipsiz kalmayıp aslanın artığıyla geçindiğini gören bir derviş, aynı sevdaya kapılıp rızkını bekler, sonuçta işittiği bir sesle silkinir, uyanır. 

Sadi şöyle söyler: 

Ey sahtekâr! Git, yırtıcı aslan ol. Kendini kötürüm tilki gibi yapma. Çalış, senden de aslan gibi geriye -bir şey- kalsın. Niçin tilki gibi artıkla doyacaksın?

Âkif böyle söyler: 

"Dolaş da yırtıcı arşlan kesil behey miskin! 

Niçin yatıp, kötürüm tilki olmak istersin? Elin, kolun tutuyorken çalış, kazanmaya bak, Ki artığınla geçinsin senin de bir yatalak." 

Âkif zaman zaman sözün arasında Sadî'den Farsça beyitler aktarmaktadır. Tespit edebildiklerimiz şunlardır:

Be-cihân hurrem ez ânem ki ciharı hurrem ezûst âşikem ber heme âlem ki heme âlem ezûst 

Dünya onunla mutlu olduğu için dünyada mutluyum. Bütün âlem onunla var olduğu için bütün âleme aşığım.25

Mühim bir eser başlıklı yazısında matbuatın durumunu izah için Sa'dî'nin şu beytini aktarmaktadır:25 

Bârân ki der letâfet-i tab'eş hilâf nîst der bâğ lâle rûyed der şûre hâr u hes 

Yağmurun tabiatının güzelliğinde ihtilaf yoktur; bağda lale yeşertir, çorak yerde diken.

Âkif mektuplarından birinde Sadi'nin bir mısraını nakleder: 27 

Onun bir şiiri de "Sadi'den Tercüme" başlığını taşımaktadır: 

Bahar olmuş, çemenler, laleler, güller bütün bitmiş; Gülüm, bir sensin ancak bitmeyen hâla şu topraktan. Rebî'î bir bulut şeklinde ağlarken mezarında, Nihayet öyle yaş döksem ki, artık sende fışkırsan!28

Âkif'in fikir dünyasını ve davranış biçimini, bu alıntılardan daha ileri ölçüde Sadi'nin eserlerinde aramaya kalkarsak büyük beraberliklerin tespit edilebileceği açıktır. Onların bu yakınlığı ilk olarak bağlandıkları kitap ve hikmet geleneğinden kaynaklanmaktadır. Mehmet Âkif, bu yolda öncü gördüğü birçok zevatın yanında Şirazlı Sadi'den gereğince yararlanmış ve hikmetle geleceğe ulaşan şahsiyetlerden olmuştur. 

Mehmet Âkif: Edebî ve Fikrî Akımlar/3. Mehmet Akif Ersoy Bilgi Şöleni’nde sunulan tebliğlerin kitap haline getirilmesi ile oluşan kitap TYB'nin 39, Mehmet Akif Ersoy Araştırmaları Merkezi'nin 3.kitabı

https://kitap.tyb.org.tr/kitap/akif3edebivefikri.pdf

Bu haber toplam 1082 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim