• İstanbul 20 °C
  • Ankara 26 °C

Prof. Dr. Hakan Poyraz: Şair ve Mütefekkir

Prof. Dr. Hakan Poyraz: Şair ve Mütefekkir
Kimi şairler vardır ki aynı zamanda fikir adamıdırlar ve fikirlerini şiirle işlerler. Bu gün bu bilgi şöleni vesilesi ile kendisini andığımız Mehmet Akif Ersoy da onlardan biridir.

Konuşmamda Mehmet Akif ve onun fikirlerinden ziyade "şair ve mütefekkir" kavramından hareketle Türk düşüncesinin bir sorununu dile getirmek istiyorum: Şair ya ferdî bir duyguyu, yaşantıyı dile getirir ya da toplumsal bir yarayı. Safahat toplumun ruhuna tercüman olan bir eserdir ve fikrin edebî formlar içerisinde ifadelendirmesi açısından da oldukça önemlidir. Burada, şu tespiti yapmalıyım: Şiirini "ruhunun vahyini duyarak"yazan Akif, kolektif ruhun da tercümanı olduğu için, İstiklal Marşını ondan başka kimse yazamazdı. Zira şair, adeta ruhunun vahyini duyandır. Bu ruhun öyle bir aksülameli olmuştur ki, onu her dinleyişimizde bu marştaki ruh ile arınırız. Mehmet Akif'in istiklal Marşı, böylece Türkiye Cumhuriyeti devletinin yurttaşına verdiği kimliğin oluşturucu unsurlarından birisi olmuştur. Bir de şunu ilave edeyim: Şair ruhunun vahyini duyan adam ise, Mehmet Akif, sahici bir şairdir. Onun şairliği aleyhinde konuşanların daha çok şairler olması gerçeği gösteriyor ki, onların yargılarına akıl değil psikolojik durumları eşlik etmiştir. Yoksa yeniden İstiklal Marşı yazma teşebbüsünde bulunanların hastalıklı ruh hali, başka türlü izah edilemezdi.

Mehmet Akif bir filozof ya da alışıldığı biçimiyle mütefekkir değildir. Ama şiiri bir düşünceyi dile getirir. Fikriyatının arka planında Abduh ve Cemaleddin Afganî gibi düşünürlerce işlenmiş bir İslamcılık vardır. Ama Akif onlardan ve Sait Halim Paşa, Babanzade Ahmet Naim, Filibeli Ahmet Hilmi'den daha fazla bir popülariteye sahip bir kişiliktir. Hatta İslamcılık denildiği zaman akla yukarıdaki isimler yerine Akif gibi bir şair akla gelir. Aslında bu durum bizlere tefekkür dünyamız hakkında bir resim de sunar: Tevfik Fikret, Mehmet Akif, Yahya Kemal, Nazım Hikmet, Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Atilla Ilhan, İsmet Özel gibi şairler, tefekkür dünyamızın yıldızıdırlar: Yusuf Akçura, Abdullah Cevdet gibi düşünürler yerine onlar önde görünür. Şair Ziya Gökalp ve şair Nihal Atsız'da bu kategoriye girebilir.

Konuşmak istediğim konu tam da burası... Fikrin şiirle ifadelendirilmesi olgusu, bize özgü tefekkür tarihi ve tarzını anlamak açısından oldukça önemlidir. Tefekkür dünyamızın oluşmasında teorik bakış kadar ve hatta ondan daha fazla edebiyat, ama özellikle de şiir önemli bir rol oynamıştır.

Düşünce tarihimiz ve tarzımız hakkında şöyle basmakalıp eleştiriler dile getirilir: (1) "Bizde teorik düşünce eksikliği söz konusudur". Fikir denilince "efkar" basan Türk insanı. Ama (2) "HerTürk şair doğar". Eğer (1) ve (2) doğruysa, fikri şiirle işlemekTürk tefekkürünün doğal mecrası olacaktır. Gerçekte de bizde düşünce düşünce, özellikle dinî düşünce, medreselerdeki akait tartışmalarından daha ziyade Yunus'un ilahileri ve Süleyman Çelebi'nin Mevlidi ile yer edinmiştir. Burada hemen "Bizde düşünür yok! Düşüncelerini şiir formunda dile getiren şairler var." gibi bir ön-yargı vermek istemiyorum. Ama bu yargının belli bir oranda bir gerçekliği temsil ettiğini, üstelik bunun tefekküre estetik açılımlar veren bir zenginlik olduğunu düşünüyorum. Hakikati retorikle ıskalamadığımız sürece!

Türk düşüncesinin belirgin vasfı, fikrin estetik kuruluşu diyebileceğimiz tarzda edebiyattan ve özellikle şiirden beslenmesidir. Bu hakikati gözden kaçırır ve tefekkürü sadece şiirden arındırılmış teorik bir çerçeve olarak görür ve biçim olarak düz yazıya indirgersek; Molier'in Kibarlık Budalası adlı oyununda Mösyö Jourdain'in bütün ifade biçimlerini düzyazı ve şiir olarak tasnif etmesi örneğinde olduğu gibi komik duruma düşmez miyiz?

Çoğunlukla Türk fikir hayatı hakkında söz söyleyen, kalem oynatanlar, model olarak batılı düşünce tarihi yazımını esas aldıkları için, şair ve edebiyatçılar çerçeve dışında bırakmak­ta ve bu durum, Türk düşüncesinin ruhunu özelikle döneminin esprisini eksik kavramamıza neden olmaktadır.

Bütün düşünme biçimlerini tek bir (batılı) formatla mı ifadelendireceğiz? Akif'i konuşurken, aslında Türk düşüncesinin bir sorunun dile getirmek istiyorum derken kastım tam da burası idi. Benim anladığım biçimiyle felsefenin yolu kültürün içinden geçer. Şiir bu manada kültürün derinlerindeki şuura ulaşmanın önemli bir kanalıdır. Heiddegerci bakış açısıyla şiir bilim ve felsefeden daha çok İnsanîdir. "Şiir, aklın açtığı yaraları tamir eder" der Novalis. Hilmi Yavuz üstadın, Heideger değerlendirmesiyle söylersek: Şiirsel edimler (poetik aktlar) dünyaya nevi şahsına mahsus açılımlar getirir ve bu edimler yeni tür varlık'ları var eder. Şiirsel edimler, insanın dünyadaki duruşunu değiştirirler. Felsefenin bunu gerçekleştirebilmesi için bunu ancak şiirsel söylemin içinden yapılabilir olmasıyla mümkündür. Nesnel tinin yani o döneme ait bütün yaşama formlarının en iyi yansıdığı alandır şiirdir. Fakat şiire akseden bu şuuru, bir de fikir işçiliği ile kavramla dokumak, nesnel tinin canlılığının sabitlemek için kavramsal düşünceyi motif motif işlemek lazımdır. Bu manada şiir üzerinde de teorik bir bakış kurulabilir.

Tabi ki düşüncenin formatlanması açısından kültürlerin tercihleri farklı olmuştur. Bu manana kendi düşünce tarihimize dönüp baktığımızda şiir hep vardır. Sadece Mevlana adı bile örnek olarak yeter. Bizde fikir hayatı daha çok şairler tarafından temsil edildiği bir vakıadır. Bu durumun bir taraftan müspet bir taraftan menfi tarafı var tabi ki. Fikrin estetik kuruluşuna evet ama fikrin fikirle işlenmesi gerekiyor esas olarak. Şiir hakikati yakalamak için önemli bir ve zenginlik ama hakikatin kavramsal mantıksal bir kurgu içinde bir fikir işçiğine de ihtiyaç var.

Fikir işçiliğinin kavram hassasiyeti yerine şair ve edebiyatçının duygu hassasiyeti son dönem Türk düşüncesinin doğasını meydana getiriyor. Aslında bu durum, demin söylediğimiz gibi bir zenginlik. Fakat fikir başka bir fikirle yeterince işlenemediği için fikrin yerini retorik alıyor ve sonuçta fikirler değil, retorikler çatışıyor. Aksi halde müsademe-i efkârdan barika-i hakikat doğardı. Belki de birilerinin Akif'i şair olarak görmemesi, şiirinde retorik yerine hakikatin dile getiriliyor olmasındandır, kim bilir?

Mehmet Âkif: Edebî ve Fikrî Akımlar
3. Mehmet Akif Ersoy Bilgi Şöleni’nde sunulan tebliğlerin kitap haline getirilmesi ile oluşan kitap TYB'nin 39, Mehmet Akif Ersoy Araştırmaları Merkezi'nin 3.kitabı
Bu haber toplam 329 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim