• İstanbul 23 °C
  • Ankara 28 °C

Prof. Dr. İdris Nebi Uysal: İstiklâl Marşı’nı Anlama Sözlüğü

Prof. Dr. İdris Nebi Uysal: İstiklâl Marşı’nı Anlama Sözlüğü
İstiklâl Marşı ve Mehmet Âkif Ersoy, biri diğerinden ayrı düşünül(e)meyen, birine bakınca diğeri akla gelen, birini görünce diğerini de görebileceğiniz iki güzel söz, iki millî varlık, iki tarihî ve abidevî değerdir.

Ne söylerseniz söyleyin, ne (kadar) yazarsa­nız yazın, hangi sıfatlarla anlatırsanız anlatın dile getirdikleriniz, yazdıklarınız bu iki değeri anlatmak için kâfi gelmeyecektir. Öyle ki yeni Türk devleti için hayatı oluşturan dört ana unsur gibi bir model oluşturulmak istense kuşkusuz, Mehmet Âkif Ersoy ve/ya İstiklâl Marşı o unsurlar içerisinde yerini alacaktır.

Ortak bir kanaatin ifadesi olarak İstiklâl Marşı, “ifade ettiği mana, taşıdığı değerler, bu mana ve değerlerin dile getiriliş şekli bakı­mından Türk milletinin ve Türk şiirinin yüz akı olan bir metindir.” (Akay ve Andı, 2010: 13) Baştan sona insanları uyaran ve onlara uyanık olmayı salık veren, duygu ve vurgu değeri yüksek ifadeler­le örülmüş bir şiirdir o. Millete armağan edilen bu görkemli eserin dua bölümlerinde ise boynu bükük, gözü yaşlı kişilerin ruh hâlini yansıtan bir üslup göze çarpar. Güçlü ve samimi duyguları bir ara­ya getiren bu metin, Âkif’in Türk şiir vadisindeki duruşunu, Türk düşünce tarihindeki yerini göstermesi bakımından hayli önemli­dir.

Millî ve insanî değerlerle dinî motifleri dengeli bir şekilde birleş­tiren bu metin (Okay, 2010: 79), adeta yeniden yola çıkan bir mil­letin yol haritası niteliğindedir. Esasen Âkif’in şiir vadisinde ortaya koyduğu ürünler, birtakım duygu ve düşüncelerin ifadesinden ibaret değildir. İçinde yaşadığı toplumun durumunu gördükten sonra şiir vadisindeki yönünü değiştiren Âkif, bu değişimin ar­dından gerçekçi bir çizgide memleketin içinde bulunduğu siyasi, toplumsal şartları dikkate alarak fikir üreten, değişik teklifler geti­ren bir düşünce adamı olur. Bu tavır, hayat boyu çalışkan, üretken, dinamik ve enerjik bir duruş sergileyen büyük şairin İstiklâl Marşı başta olmak üzere pek çok şiirinde kendisini hissettirir. Dolayısıy­la ona mütefekkir-şair gözüyle bakmak, kendisini ve eserlerini bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Nitekim İstiklâl Marşı’nda millî mücadelenin haklılı­ğını memleket gerçekçiliği çerçevesinde anlatmaya çalıştığı açıkça görülür.

İstiklâl Marşı, başlangıçtan bugüne Türk şiir dilinin en güzel örneklerinden biridir. Âkif’i ve hayat felsefesini yansıtan bu şiirde yer alan her kelime önemlidir ve tahtında farklı manalar barındırır. Bununla birlikte metin dikkatle incelendiği takdirde birtakım kelime­lerin- hak, iman, cesaret, hürriyet, vatan, gayret- öne çıkıp mısraların mana yükünü taşı­dığı ve metnin bu kavramlar etrafında şekillendiği görülecektir. Her biri çok şey anlatan bu kavramlar, Âkif’in hayatında büyük yer ettiğini düşündüğümüz kavramlardır. Dolayı­sıyla bunlar, bir anlamda, Âkif’in milletine bağışladığı bu ölümsüz eserin daha iyi anla­şılmasını sağlayacak ansiklopedik sözlük maddeleri niteliğindedir. Bu yönüyle yapmaya çalıştığımız iş, İstiklâl Marşı’nı anlama ve yorumlama çabası olarak değerlendirilebilir.

Şiirin öne çıkardığı kavramlardan biri olan hak, şairin dünyasında vazgeçilmez bir yer tutar. “Allah, adalet, doğru, doğruluk, gerçek, pay” gibi pek çok manaya delalet eden bu kelime, muhtelif anlam ve çağrışımlarla eserin hemen her yerine nüfuz etmiş, derin izler bırakmıştır. Özellikle şiirde farklı sözlerle ifadesini bulan hakkı bilip tanıma, ona iman/ itaat etme, hakka uygun konuşma ve davranma şairin temel ilkeleri olup toplumda gör­meyi arzu ettiği hasletlerdir.

Bilindiği üzere Hak, iltica makamıdır. Dua ve niyazın ulaşacağı, karşılık göreceği yegâne makamdır. Bu gerçeğin farkında olan Âkif, milletin dualarını ilahi makama gür bir sesle duyurma görevini üstlenir. Onun istekleri, kuşkusuz, milletinin istekleridir. Ayrıca bu di­lekler nefsinin değil, ruhunun dilekleridir.

Yaşamak, insanoğlu için en temel haktır. Ancak insanların da yaşamayı hak etmesi ge­rekir. Bu irade ve kararlılık, İstiklâl Marşı’nın nüvesini teşkil eder. Mehmet Doğan (2010: 191), Âkif’in milletimizi “istiklâlini imanıyla hak eden millet” şeklinde nitelendirdiğini söy­ler. Bu ifade, hak-iman-hürriyet kavramları arasındaki ilişkiyi göstermesi bakımından önemlidir. Hakk’a tapmak, hakkı gözetmek, haktan yana olmak istiklâli bu millet için bir hak hâline getirmiştir. Böyle bir milletin hakkını istemesi gayet tabiidir. Bu talebin Hak’tan karşılık bulacağı kesindir.

Hak, “adalet” demektir aynı zamanda. Mülkün temelinde adalet vardır. Modern dünya­nın ve içinde yaşadığı toplumun adaletten uzaklaştığını gören şairin eserinde bu kav­rama dikkat çekmesi oldukça manidardır. Nitekim Safahat’ta İslâm âleminde adalet ve cesaretiyle öne çıkan halife Hz. Ömer’e çokça vurgu yapıldığı görülür (Uysal, 2009: 901). Bu tavır, devrin manzarasını resmetmekle birlikte Safahat şairinin adalet ve cesaretiyle temayüz eden bir devlet/lider, millet/birey beklentisi içinde olduğunu anlatır. “Ömer” adı, millî şairin mısralarında bir çözüm, umut dolu bir bekleyiş ve adeta bir dayanak haline gelmiştir.

Öte yandan haklılık, hakkını savunmayı gerektirir. Hakkı savunmak; bilinçle çalışmak, sabırla mücadele etmek, korkusuzca yürümek demektir.

İstiklâl düşüncesinin bayrağı hâline gelen bu şiirin tematik sözlüğünü oluşturan madde­lerden bir diğeri imandır. “İnanma, hak dini kabul etme, vahdaniyet ve nübüvveti tasdik eyleme, kalp ile tasdik ve dil ile ikrar etme” (Sami, 1901: 251) anlamlarına gelen iman, şiirin en belirgin kavramlarından biridir. İman, dinî manada “Allah’ı ve onun vahiyle bil­dirdiklerini kabul etmekle birlikte bunlara bağlanma ve böylece onun güvenliği altına girmekten doğan emniyet duygusu”dur (Bolay, 1997: 215). İman, inanan kişinin ken­disini emniyette hissettiği manevi bir kaledir. Şiirde “ocak, göğüs, gövde” kelimeleriyle ifadesini bulan bu kale, somut anlamda vatanı işaret etmektedir.

İman dilimizde mecazen “güçlü inanç” (TDK, 2005: 961) anlamına da gelmektedir. Nite­kim şiirde ilk kelimeden itibaren güçlü bir inanç kendisini hissettirir. Bu, kaynağını hak­tan alan ve haklı oluşu ifade eden bir inançtır. Bir şair bir duyguyu ne kadar kuvvetle ya­şar ve içselleştirirse şiir o kadar sağlam ve güçlü olur. Âkif’in bu ölümsüz eserde yaşadığı ve yaşatmaya çalıştığı temel duygu inançtır. Öyle ki şiirine güven ve iman telkin eden kelimelerle başlayıp bunu metnin sonuna kadar sürdürdüğü görülür. Burada Âkif’in millî ruhu şaha kaldıracak bir coşkuyu dile getirerek dağılan, halsiz ve güçsüz kalan bir milleti böyle bir iman etrafında toplamak istediği açıktır (Yetiş, 2010: 136).

İman, kendisini taşıyan bireylere birtakım görevler yükler: Onun esaslarını yerine ge­tirmek, kutsal değerleri korumak, bu uğurda çaba göstermek gibi. Marşın muhatapla­rını harekete sevk eden emirlerle yüklü mısraları, bireylere sorumluluklarını hatırlatan ifadelerle doludur: “Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın/ Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın”, “Bastığın yerleri ‘toprak’ diyerek geçme, tanı/Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı” mısraları, sözü edilen sorumluluklardan bir kısmının öne çıktığı bölüm­lerdir. Milletin fertlerine birtakım uyarılar gönderen bu sözlerin her biri, bilinçaltına yerleşen bazı olumsuz duygu ve düşüncelerden uzaklaşma, milletçe unutulan olumlu yönleri tekrar canlandırma amacını taşımaktadır. İmanın koruyucu dairesi içine giren kişilerin yüklendiği sorumluluklardan biri de inancı yani ümidi kaybetmemektir. Şairin yüksek sesle haykırdığı “Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk’ın” dizesi sağlam bir inan­cı ve umudu işaret eder. İslâm inancının temel ilkelerinden olan umut, kişideki güçlü ve sağlam inancın ışığını aksettirir.

Duygu ve düşüncelerin dile getirilmesi sırasında karşıtlıklardan yararlanılması, şiir di­linde etkili ve güçlü bir anlatımın oluşmasını sağlayan yollardan biridir. Âkif’in, İstiklâl Marşı’nda zıt unsurlardan etkin bir şekilde yararlandığı görülür. O, medeniyetin karşısına tek dişi kalmış canavarı koyarken, çelik zırhlı duvara karşılık iman gücünü öne çıkarır. Oldukça gerçekçi bir tavırla yapılan bu eşleştirme, karşılaştırma işlevinin dışında üstün­lüğün yönünü göstermesi bakımından çok anlamlıdır. Ona göre yapılan hayâsızca akın- ları durduracak olan gövdenin içindeki sarsılmaz iman gücüdür. İman gücü er geç akıl gücüne galip gelecektir.

Toprak, şiirde öne çıktığını düşündüğümüz bir diğer kavramdır. Bilindiği üzere hayatı şe­killendiren dört temel unsurdan biri de topraktır. İnsanın yaratılışından ölümüne kadar geçen süreçte kendisiyle birlikte olduğu varlıkların başında gelen toprak; suyla hayat bulur, güzellik kazanır. İnsanoğlunun emeğiyle şekillendirdiği, kanıyla değerlendirdiği aziz bir varlıktır toprak. İnsanın onunla teması tek yönlü değildir. Toprak da insanoğluna şekil ve ruh veren bir yapıya sahiptir. Kişiye vefayı, alçakgönüllülüğü öğretir, aidiyet duy­gusu kazandırır. Dolayısıyla bu ruh ve şuurun farkında olan bireylerin topraktan kopma­sı, ayrı kalması zordur, hatta mümkün değildir. Âkif böyle bir kişiliğe sahiptir.

“Bir halkın üzerinde yaşadığı, kültürünü oluşturduğu toprak parçası (TDK, 2005: 1995)” demek olan vatan, sıradan bir toprak parçası değildir. Şehitlerin kanıyla bereketlenen ve değer kazanan toprak, onların yeryüzündeki mekânıdır. O, altındaki şehitleri sarıp sar­malayan, üzerindeki mabetleri taşıyan, ezanların beş vakit okunduğu coğrafyayı anlatır bize. Vatan hem üstünde yaşayanların hem de altında bulunanların kendisini güvende hissettiği toplumsal bir alandır. Bayrak, ocak, hilal gibi simgeler ancak bir vatanın zemi­ninde vücut bulur, yaşamını sürdürür.

Toprak/vatan, Âkif’in dünyasında ve söz varlığında önemli bir yer tutar. İstiklâl Marşı baş­ta olmak üzere Safahat’ta birçok şiirde toprağa dikkat çekilir, vatan vurgusu ile karşılaşı­lır. Çanakkale şehitleri için yazılan mısralar, Bursa’nın işgali üzerine kaleme alınan Bülbül şiiri bu hassasiyetin herkesçe bilinen örnekleridir. Bu hassasiyet İstiklal Marşı’nda “yurt, toprak, vatan, ocak, yer” kavramları etrafında dile getirilmiş, vatanın güzelliği ve eşsizliği “cennet vatan” benzetmesi ile ortaya konmuştur.

Vatan sevgisi, kişide sağlam ve güçlü bir inancın varlığına işarettir. Zira vatan, kişinin inancını yaşayabileceği yerdir. Allah’ın insan hayatını anlamlı ve değerli kıldığı mekândır. Fertler için dünyada hayatın anlamlı ve değerli hâle gelmesi, fertlerin sahip olduğu var­lıklarla birlikte olmalarına ve taşıdıkları manevi değerleri yaşayabilmelerine bağlıdır. Bu gerçeğin farkında olan Âkif, İstiklâl Marşı’nı vatan zemini üzerine kurar. Unutulmamalıdır ki vatanı kaybetmek, bağrında yatan her şeyi yitirmek demektir. Vatanın elden çıkması, canın, cananın kaybedilmesi; dilin, kültürün yok olması; tarihin, geleceğin bir başkasının eline geçmesi, mahremiyetin ifşa edilmesi demektir. Büyük şairin “Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?” mısrası, vatanın sahipsiz olmadığını sağlam bir üslupla anlatır. Şair, vatanına o kadar düşkündür ki ciddi rahatsızlığına rağmen son nefesini bu toprak­larda vermek için büyük çaba harcamıştır. Bu uğraş, toprakla kişi arasında kurulan bağın en güzel örneklerinden biridir.

Hürriyet yani özgürlük, şairin hayatına yön veren temel ilkelerden biridir. Öyle ki şiir va­disindeki yönünü değiştirmesine vesile/sebep olan bu düşünce, Âkif’te kararlı bir üslup ve keskin ifadelerle karşılığını bulan bir ülküdür. Bu düşünce kendisinde öylesine yer etmiştir ki şair, hürriyeti izah ederken karşıt kavram olarak esareti değil, izmihlali tercih eder. Onun tutsaklığı aklına bile getirmediği aşikârdır. Başkaca söylersek varlık ya da yokluk. Şiirde bir kez geçen izmihlal, istiklâlin ne denli önemli olduğunu anla(t)mak için kâfidir.

Eserde eğilmeyen bir baş tavrı hâkimdir. Kaynağını Hak’tan alan ve iman gücüyle bes­lenen bu tavır, aslında hem şairin hem de milletin tavrıdır. Âkif, burada milletin sözcüsü ve tercümanı konumundadır.

Hürriyet hem dünyanın hem dinin birincil şartıdır. Şiirlerinde bu gerçeği veciz sözlerle dile getiren Âkif, daima insanlığı, adamlığı, Müslümanlığı hürriyetle özdeşleştiren anla­yışla hareket etmiştir. Unutulmamalıdır ki insan hür oldukça insandır. Çünkü hür insan düşünebilir, yazabilir, başka yerlere gidebilir, bağırabilir, inancının gereklerini yerine ge­tirebilir.

Hürriyet, ezelden beri hür yaşayan bir milletin en temel karakteridir. Bu vasfın ezelden beri taşınması, sonsuza kadar süreceğine de işaret eder. Âkif, bu özelliğe sahip olan bir milleti hürriyetinden uzaklaştırmaya kalkışmayı çılgınlık, delilik olarak değerlendirir. Şa­irin ifade ettiği gibi temel karakteri hürriyet olan bir toplumun hürriyetine kastetmek, akıl kârı bir iş olmasa gerek.

Âkif, yaratılış ve sanat anlayışı yönüyle de özgürlüğüne düşkün birisidir. Yaşadığı dö­nemin egemen şiir anlayışını benimsemediği gibi iyi derecede tahsili olmasına rağ­men klasik şiir geleneğinden de uzaktır. Kendi çizdiği yolda yürüyen bir şairdir. İstiklâl Marşı’nda bölümleri birbirine bağlayan nakaratın bulunmayışı, şairde ve şiirinde istiklâl düşüncesinin edindiği yeri anlatması bakımından önemlidir. Dikkat edilirse eser, birbi­rinden ayrı gibi görünmesine rağmen anlamca birbirini tamamlayan bölümlerden ku­rulu bir metindir. Bu yaklaşımın millî şairin karakteriyle örtüşmesi gözlerden kaçmaz: Hem birey ve millet olarak bağımsız olmak hem de ait olduğu bütünden kopmayan, ona değerler katan bir parça olmak.

Cesaret, büyük şaire İstiklâl Marşı’nı yazdıran temel vasıflardan biridir. Cesaret, “güç veya tehlikeli bir işe girişirken kişinin kendinde bulduğu güven, yiğitlik, atılganlık” (TDK, 2005: 361) demektir. Cesaret varlığını haykırabilmek, öz güveni harekete dönüştürebil- mek demektir.

Bilindiği üzere korku, insanı rahatsız eden en temel duygulardan biridir. Korkak insan, ruhunu ve beynini korkuya teslim eden, sağlıklı düşünemeyen, çözüm üretemeyen ve doğru hareket edemeyen insandır. İnsanda birtakım ruhsal ve fiziksel değişmeler mey­dana getiren, toplumda kargaşaya yol açan bu ruh hâli inanç, güven gibi moral değer­lerin baş düşmanıdır. Bu bağlamda metinde ilk kelimeden itibaren bütün bu hâl ve ihti­malleri reddeden bir tavır hissedilir. Âkif’in cesaret aşılayan bir kelimeyle şiire başlaması önemlidir ve tüm dikkatleri üzerine çeker. Muhataplarına geçmişi hatırlatan, geleceğe umutla bakmayı telkin eden, ümitsizlik ve yılgınlığı dağıtan bu söylem, şiirin sonuna kadar devam eder, “Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal” hükmüyle son bulur.

Cesaret ve kahramanlıkla birlikte ele alınması gereken ve bu sözlüğe altıncı madde ola­rak eklenebilecek olan diğer kavram gayret, yani çalışkanlıktır. “Çalışma, çaba, çalışma isteği; koruma, esirgeme duygusu” gibi anlamlara sahip olan bu kelime, eskilerin dünya­sında “kutsal sayılan şeylere yabancıların saldırmasını görmekten doğan dayanamama duygusu”nu da ifade eder (TDK, 2005: 730). Bu, şiirde kesin sözlerle ifadesini bulan ve uğruna çaba harcanması gerektiğini salık veren bir duygudur. Şair bu öğütleri kendi­si üzerinden duyurur. Nitekim “ben” vurgusuyla başlayan/şekillenen mısralar, İstiklal Marşı’nda ve Safahat’ta sıkça karşımıza çıkar. Bu mısralarda şair ya da şiirde konuşturdu­ğu kişiden çok, milletin söz konusu edildiği açıktır. Burada milleti oluşturan her ferdin elini taşın altına koyması gerektiği açıkça dile getirilmiştir.

Cansızlık, pasiflik, uyuşukluk onun dünyasında yoktur. Eserlerinde, insanı coşturan bir hareketlilik vardır. Onun dili, kendisi gibi canlı bir dildir. Safahat’taki birçok şiir, günlük hayatın dinamizmini resmeden üslup ve dille kaleme alınmış, çalışkanlık temasını işle­miştir. Şairin İstiklal Marşı’nda kullandığı kelimeler aksiyon, canlılık belirten kelimelerdir. Özellikle kesinlik bildiren fiilleri (fışkırmak, kükremek, parlamak, taşmak) seçtiği görülür. Bu yönüyle Âkif, fiillerin şairidir (Ercilasun, 2007: 636). Bu hareketlilik, Âkif’te ruhsal ve düşünsel derinlik oluşturan iman fikrinin ürünüdür. O, çalışmadan tevekkül eden bir an­layışa şiddetle karşı çıkar.

Tarihsel bir doku üzerine kurulan İstiklâl Marşı, milletin varoluş/diriliş mücadelesini dünyaya duyurduğu bir eserdir. Endişe ve korkunun asla yer almadığı, aksine sağlam ve güçlü bir inancın samimi söyleyişlerle dile getirildiğini düşündüğümüz bu eserde büyük şair tarafından kullanılan her söz, yukarıda bahsedilen kelimelerin kavram alanı­na girmektedir. Bu bakımdan İstiklâl Marşı’nı anlamak; Âkif’i, onun mütevazı bir üslupla “aczimin giryesidir” şeklinde tarif ettiği görkemli eseri Safahat’ı ve içerisinde yer aldığı medeniyetin temel dinamiklerini anlamak demektir. Anılan kavramlar, geçmişten bu­güne millî ve manevi bir iklimde yaşayıp bu iklim ve ruha uygun bir çizgide yürüyen bir milletin tarih ve medeniyet sahnesindeki duruşudur. Büyük bir milletin ortak iradesinin dile geldiği bu mısralar şu hükmün açıkça dile getirilişidir: “Bir millet tek/bir sözde, tek/ bir kararda, tek/bir ağızda, tek/bir yürekte birleşmiş; Mehmet Âkif de onların haykıran dili olmuştur.” (Aslan, 2010: 227)

Kaynakça:

Akay, Hasan-Andı, Fatih (2010), “Ön Söz”, İstiklâl Marşı İstikbal Marşı, 41 Dize 41 Yorum, İstanbul: Hat Yayınevi, s. 13-15.

Aslan, Bahtiyar (2010), “Kükremiş Sel Gibiyim, Bendimi Çiğner Aşarım”, İstiklâl Marşı İstikbal Marşı, 41 Dize 41 Yorum,

İstanbul: Hat Yayınevi, s. 221-229.

Bolay, S. Hayri (1997), Felsefî Doktrinler ve Terimler Sözlüğü, Ankara: Akçağ Yay.

Doğan, Mehmet (2010), “İstiklâli İmanıyla Hak Eden Millet”, İstiklâl Marşı İstikbal Marşı, 41 Dize 41 Yorum, İstanbul: Hat

Yayınevi, s. 191-202.

Ercilasun, A. Bican (2007), “Mehmet Âkif’in Dili”, Makaleler, Ankara: Akçağ Yay., s. 629-637.

Ersoy, Mehmet Âkif (2007), Safahat, Ankara: Akçağ Yay.

Okay, Orhan (2010), “Millî Marş ve Edebî Metin Olarak İstiklal Marşı”, İstiklâl Marşı İstikbal Marşı, 41 Dize 41 Yorum, İstan­bul: Hat Yayınevi, s. 71-80.

Şemsettin Sami (1901), Kamus-ı Türkî, İstanbul: İkdam Gazetesi.

Türk Dil Kurumu (2005), Türkçe Sözlük, Ankara: TDK Yay.

Uysal, İdris Nebi (2009), “Mehmet Âkif Ersoy’un Şiirlerinde Kişi Adları”, I. Uluslararası Mehmet Âkif Ersoy Sempozyumu, Bildiriler, Burdur, s. 889- 902.

Yetiş, Kazım (2010), “O Benim Milletimin Yıldızıdır, Parlayacak”, İstiklâl Marşı İstikbal Marşı, 41 Dize 41 Yorum, İstanbul: Hat Yayınevi, s. 131-136.

 

 

Türkiye Yazarlar Birliği'nin vefatının 90. yılında Âkif'i anmak için düzenlediği bilgi şöleninin tebliğlerini içeren kitap, TYB'nin 45., Mehmet Âkif Ersoy Araştırmaları Merkezi'nin 6. kitabı...

 

Bu haber toplam 504 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim