28 Şubat 'post modern darbe süreci'nde şöyle yazmaktaydık: "Müesseselerle o müesseselerde suça bulaşmış insanları birbirine karıştırmamalı!"
Aynı görüşü bugün 'paralel devlet darbe süreci'nde de tekrarlamaktayız. Topyekûn Hüküm vermek; genellemeye gitmek yanlış olur. 28 Şubat günlerinde cuntacı darbeciler suçlanırken bir kavram kargaşası doğmakta ve TSK umum halkın gözünde itibar kaybıyla suç faili konumuna düşürülmekteydi.
Aynı görüşümüzü -velev ki yargı aleyhimize dâvâlar açmış olsa bile- bugün yargı için de tekrarlamak ihtiyacındayız.
Yargı ile yargı mensubu ayrılmalı, tefrik edilmeli. Yargı; adaletin tecelli ettiği mekanizmanın işleme biçimidir; adaletin beyaz perdesidir. Bir başka ifadeyle adaletin tecelli edebilmesi için sıhhatle çalışan bir yargı çarkının varlığı gereklidir. Adalet tevziî, yani vatandaşlar arasındaki hukukî ihtilafları hakkaniyetle ayırt edip onların haklarını teslim etme, devletin bir numaralı vazifesidir. Devlet, belki para basmadan da varolabilir, fakat adalet tesis etmeden yola devam edemez. Bu itibarla haklıyı-haksızdan ayırma kabiliyeti, "fâruk" sıfatıyla gelmiş geçmiş en büyük hukuk âbidesi ve adalet sembolü olan Halife Hazreti Ömer'in o meşhur "Adalet Mülkün Temelidir" sözü vicdanlarda kabul görmüştür.
Yazının devamı için: http://www.turkiyegazetesi.com.tr/rahim-er/577934.aspx































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.