Tabutçu, kendi imal ettiği tabuta konuluyor. Özen gösterilmiş, üzerinde çalışılmış bir eser ortaya çıkarttığı bir ürün o tabut...
Bir önceki yazıyı "Her birimiz kendi tabutumuzun emekçisi olarak iş görüyoruz" cümlesiyle noktalamıştık. Oysa şimdi olayın bir başka yönü daha ortaya çıkıyor: sen, işini iyi yaparsan onun nimetinden istifade etmeye de hak kazanırsın!
Tabutçu, eserini, kendi çıkarını gözeterek meydana getirmemişti. Açıklayayım: tabutçu, o tabutu içine kendinin gireceğini düşünerek imal etmemişti. O, o tabutu başkası için hazırlamıştı ve meydana getirdiği eserin bedelini belki nakit olarak tahsil edeceğini hesap etmişti. Fakat her halükarda tabutun nesnesiyle arasında bir bağlantı kurmamıştı. Nihai ereği ortaya iyi bir tabut çıkartmaktan ibaretti. Tabut, yani meydana getirilen eser -iyiyse de kötüyse de- son tahlilde sahibine döner; sahibine indirgenir. Ve bedeli -olumlu veya olumsuz- bir biçimde ödenir.
Son tahlilde her birimiz kendi amelimize temel olan niyetimizin barını yiyoruz. Ne ekersek onu biçiyoruz. Bu dünya bizim tabutumuz ise, öbür tarafa meydana getirdiğimiz bu eserle gidiyoruz. Emek verilmiş bir hayat ya da yaşanmış ama emek verilmeden yaşanmış, hatta boşa yaşanmış bir hayat... Her ikisi de insanın kendi elinin ürünüdür...
23.08.2012 Yeni Şafak































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.