• İstanbul 16 °C
  • Ankara 23 °C

Sağlık Bakanı dil sağlımızı ihlale devam ediyor!

D. Mehmet DOĞAN

Dünkü haber; Sağlık Bakanı konuşmuş:

"illerimizde 100.000 nüfusa karşılık gelen bir haftalık toplam vaka sayısını gösteren insidans haritasının güncel halini ekte görebilirsiniz. Salgını kontrol altında tutma gücümüzü zora sokmayalım. Aşı olup tedbirlere uymak zorundayız."

Bu sayın bakanın son vak’ası değil. Bu menhus salgın insanlığa musallat olalı beri, sayesinde yabancı dil bilgimizde büyük gelişmeler oldu. Kısa bir liste verelim:

Algoritma, dezenfekte, dezenfeksiyon, dezenfektan, droplet, ekipman enfeksiyon, enfekte, entübe, epidemi, filyasyon, hijyen, immün, izolasyon, karantina, kit, meditasyon, mortalite, pandemi, pandemik, peak, panik, paramedik, plato, pnömeni, risk, rutin, semptom, terapi, terapist, test, ventilasyon, ventilatör, virolog, virüs…

Şimdi insidans (incidence) kelimesini zihnimize yerleştirmek için de ilk adım atılmış. Eski sözlükçülerimiz bu kelimelerin türkçelerini bulmakta mahirdi. Onlara baktım. Çoğu bugün pek bilinmeyen “vürud” kelimesini kullanıyor. Vürud “gelme, ulaşma, oluşma” şeklinde karşılanıyor. “İncidence” kelimesininin “vak’a, olay, hadise” şeklinde karşılandığını Mehmet Gülbahar’ın 1940’lı yıllarda yayınlanan 3 ciltlik İngilizce Türkçe Büyük Lügati’nde gördüm. Seç, beğen, al!

Bakan vak’a kelimesini daha önce kullandığı için vak’a haritası demekten kaçınmış olmalı. O zaman olay ve hadise diyebilirdi. Bu yakınlıkla ilgilidir. Türkçeye yakınsanız, böyle söylersiniz. İngilizce yakınsanız, veya konuşmanıza yabancı dil biliyor havası katmak istiyorsanız insidans der çıkarsınız.

Tip dilindeki kötü gidişi yıllar ince yazmıştık: “’Hospital’in önünde ficus carica” (1.2. 2005). Yazıyı 2007’de yayınlanan “Devlet Sözlük Yazar mı? isimli kitabımıza da almıştık.

Bir daha okunmasında fayda mülazaha ediyoruz:

 

HOSPİTAL’İN ÖNÜNDE FİCUS CARİCA

*

Bir ahbabımın torunu oldu, Doğumevi’nde. "Doğumhane kapısında oğlumla ben de bekledim" dedi. Doğumevi, "doğum hastahanesi" anlamına kullanılıyor. Ya "doğumhane"? Doğumevi’nde doğumun yapıldığı yer!

Şekil yönünden bakarsanız, iki kelime aynı, anlamlarının da aynı olması lâzım. İkincisinde “ev" yerine farsça "hane" yer alıyor. Fakat iki birleşik kelimenin anlamı farklılaşmış. Şimdi bunu sebükmağz bir "arıdilciye anlatamazsınız. O her ikisine de "doğumevi" diyebilir! Nitekim tercümelerde bu mantıkla nice cinayetler işleniyor.

Yazar dostumuz Adnan Tekşen rahatsızlanmış. Bir zamandır tıp fakültesi hastahanelerinden birinde yatıyormuş. Gazi Tıp Fakültesi Hastahanesi’nin "dermatoloji" bölümünde ziyaret ettim. Eğer Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastahanesi’nde tedavi görse idi, "cildiye" bölümünde bulabilecektik onu!

Nisaiye, bevliye, intaniye, dahiliye, hariciye, asabiye, cerrahi vs. vs.

Ne oldu bu dededen, babadan kalma tanıdık kelimeler? Eski, köklü hastahanelerde bazıları her halde devam ediyordur!

Bu kelimeler, belki arapça asıllı. Fakat onlara modern zamanlarda, yani 19. yüzyıldan itibaren biz bu anlamları yükledik. Yani, tıp öğrenimini fransızca olarak başlattıktan sonra, türkçeleştirmek istediğimizde bu kelimeleri kullanmaya başladık. Tıp literatürümüzü böyle geliştirdik. Gel zaman, git zaman, "arıdilcilik" merakımız nüksetti, bunlar "Araplara mahsus kelimeler" olduğu için katline ferman çıkardık! Eğer bunlar Arapça kelimelerse, bu kelimelerin anlamlarını Araplara da İstanbul'da veya Şam'da açtığımız tıp mekteplerinde biz öğrettik! Başladık tıp dilini türkçeleştirmeye...

"Canım bu kelimelerin neresi türkçe?" diyenler olabilir. Mesela "cildiye". "Cilt" kelimesi dilimizde duruyor, günlük hayatta kullanıyoruz. Bazılarımız günlük cilt bakımız yaptırıyor. "Cildiye" bölümünün bizim için hemen kavranan bir anlamı var. Fakat "derm" kelimesi yabancımız. "Asap» kelimesini kullanmaya devam ediyoruz. Hatta "asabı bozuklar için yayınlandığını ilân eden bir gazetemiz bile var! "Asabiye" de bununla bağlantılı.  Dahiliye, hariciye, cerrahi de bilinmez kelimeler   değil vs. vs.

Belki de işin düğümü şu: Dilde anlaştırmacıyız, ama bugün bütün tıp terimleri latince!
arılaştırmacıyız

Hastahanelerimiz, iyi kötü kendi eserimiz olan kelimeleri bir müddet sürdürdü. İç hastalıkları, dış hastalıklar, kadın doğum vs. dediğimiz de oldu; ama son yıllarda ne eskisi, ne yenisi hepsi latince / ingilizce kelimelerle değiştirilmeye başlandı. Jinokoloji, üroloji, şirürji, psikiyatri vs. vs.

Vatandaşın muhatap olduğu, sadece hastahanede bölüm adı olan kelimeler mi? Açın bir ilaç "prospektüs”ünü. Birkaç -dır, -dir’den ve üç beş fiilden başka türkçe kelime, bildiğiniz kelime bulamasınız.

Yabancı dilden geçen kelimelerden, sokaklarımın dahi istila eden yabancılıktan herkes şikâyet ediyor. Esnafın tabelaları yabancı dille donatması bizi rahatsız ediyor. Peki, bu yabancılığı esnaf mı, sokaktaki adam mı icat ediyor? Hep söylüyoruz: dil kullanımla ilgili olarak gelişir, değişir. Kullanım ise, sırf sokakla sınırlı değildir, günlük hayattan ibaret değildir. Sokakta, günlük hayatta kelimeler en son arz-ı endam eder. Bu kelimeler, önce bir yerlerde; mesela devlette, kurumlarda, okulda, ilim muhitlerinde, ihtisas çevrelerinde konuşulur, yazılır kullanıma açılır, iletişim araçlarında kullannıltır, sonra halka doğru yayılır. Tıbbın halkı ilgilendiren kelimelerindeki değişim “cerrah'ın operatör, "ameliyat”ın operasyon olmasına kadar vardı. Ama "ameliyatlı yerine “operasyonlu" diyemediğimiz için, ameliyat da yok edilemiyor.

Bu neden böyle oluyor? Dilimizle kim oynuyor? Kim halkı bu kelimeleri kullanmaya mecbur ediyor?

İşin ucu "devlete dayanıyor. Devlet, devlet adına hareket edenler, dilinizi istikrarlı şekilde "latinize" ediyorlar. En başta Sağlık Bakanlığı ve Tarım Bakanlığı olmak üzere, çeşitli devlet kurumları resmi metinleri halk için anlaşılmaz hâle getiriyor. Örnek çok, işte bir yenisi: Beşerî Tıbbî Ürünler Ruhsatlandırma Yönetmeliği. (Resmi Gazete, 19.1.2005)

Allarjen, analitik prosedür, elüsyon, farmakope, farmosötik form, immünolojik, impurite, kombinasyon, majistiral, ofisinal, radyofarmasotik, radyonüklid jeneratör, radyonüklid prekürsör, spesifik, spesifik aktivite, primer ambalaj, proses validasyonu, proses kontrolleri, spesifikasyon, validasyon...

Bu kelimeleri okuduktan sonra şöyle söyleyeceğinizden eminim: Piyasada latinceden türkçeye sözlük var mı?! Zor bulunur. Fakat bu kelimeler fransızca, ingilizce veya almanca sözlüklerde bulunabilir. Batı dillerinin kelime üretmek için latinceye başvurduğunu herkes bilir. Biz başka bir yol tutmuşuz, sonra o yolu terk etmişiz, güya kendi dilimizden kelimeler türetip kullanalım diye. Peki, şimdi ne olmuş? Şahsiyetsiz bir aktarmacılıktan başka ne yapılıyor?

Hadi şu kelimelere, bunları lügatimizden karşılayabilir miyiz, diye bir bakalım: Kombinasyon (birleşik, terkip), farmakope (ilaç katalogu), majistiral (özel tertib olunan ilaç) ofisinal formül (hazır formül), immünolojik ürün (bağışıklık ürünü), aillerjen [sık kullandığımız "alerji" tek "l" ile yazılıyor, nedense burada orijinal imlâya uyulmuş] (alerji meydana getiren), spesifik immünolojik (tedavi edici, iyileştirici bağışıklık), validasyon (tasdik, onaylama).

Bu yönetmelik "İspençiyari ve Tıbbi Müstahzarlar Kanunu”na göre çıkarılıyor. Size garanti verebilirim, bu kanun değiştirildiğinde adı şöyle olacak: Farmatikal Medikal Preparatlar Kanunu... Hayırlı uğurlu olsun!

Hiçbir topluluk bizim gibi kendi birikimini böylesine ayaklar altına almadı. Kendi birikimini ayaklar altına alanın, ayaklar altında çiğnenmeyi de beklemesi lâzım!

Bize yukarıdan şöyle söyleniyor: Türkçe avam dili, sokak dili... Onunla hastahanede, fabrikada, üniversitede iş göremezsin. Yönetmelik çıkaramazsın, kanun yapamazsın. Türkçeyle ilim olmaz! (Bunu da üniversiteleri emanet ettikleri "güvenilir"(!) bir adam söylemişti!)

Bir dostum, Sağlık Bakanının dil hassasiyeti olduğunu söyledi. İyi ki dil hassasiyeti var! Bu devirde hassasiyete ne lüzum var? Resmi dilimizi yek-ten İngilizce yapalım; hem zaman kazanalım, tercüme için boşa vakit kaybetmeyelim, hem de bu derin kompleksten kurtulalım! Nasıl olsa, kanunlar, yönetmelikler halkın anlaması için çıkarılmıyor!

Son günlerde hastahane yerine “hospital”in kullanılması boyuna değil. Binanın içinde türkçe kalmayınca, dışını türkçe tutmaya lüzum yok! Biz de “Hastahane önünde incir ağacı” türküsünü böyle değiştirdik!

6ee044c1-d720-44a6-a810-d0d0c75c2c07.jpg

Bu yazı toplam 126 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim