Doğu ise, yaşı binlerle sayılan şehirlerinden belli olur. Dolayısıyla buralardaki geçişleri, taşranın kentleşmesi olarak değil, şehirlerin taşralaşması ve kentleşmesi olarak anlaşılmalıdır. Süreçte taşra orijinal mekânlarından boşalır ve binlerce köyü katarına katarak şehirlere yığılır. Bu demografik baskılar altında şehir aşama, aşama kırılganlaşır; metrûk, aslî sahiplerini kaybetmiş ;onun bunun eline geçmiş hüzünlü çöküntü bölgelerinin gösterdiği gibi virân olur; köhneleşir.
Eğer taşra , şehre taşınıyorsa "taşra- şehir" çelişkisi uzlaşmaz olur. Kentleşme ya da kentlileşme, uzlaşmaz "şehir-taşra" çarpışmasının vektörel açılımını anlatıyor. Burada en az üç örüntü üzerinden şehirler kentleşir; taşralılık ise kentliliğe dönüşür. Örüntülerden ilki nüfusları emen endüstriyel örüntüdür. Bu örüntünün, âdeta bir tür demografik kara delik misâli işlediği; ister beyaz , ister mavi yakalılık üzerinden olsun herkesi kendi görece proleterleşmesi üzerinden içine aldığı ve düzleştirdiği aşikârdır.
İkinci kentleşme örüntüsü ise, genellikle "proleter kentleşme"nin muhtelif krizlerine bağlı olarak ortaya çıkan; çok tortu ve sıkıntı bırakan "bürokratik kentleşme"dir. Belirtileri ilginçtir. Meselâ çok yaygın olarak, kaba bir eşitlikçilik söylemi ve şehir düşmanlığı onun alâmet-i fârikasıdır. Özellikle de şehirlerin kalbini oluşturan "saray toplumu"ndan ve onun kültürel dünyalarından nefret eder. Söyleminde, yerindeki, dolayısıyla uzaktaki taşraya övgüler düzmek vardır. Bürokrasi, taşrayı kadrolarını devşirdiği ve istediği gibi süreceği bir tarla gibi görür. Bu taşra romantizmi; bürokratik akıl yürütmeler ve işlemlerle bilenerek şehre mâtuf kültürel bir saldırganlık ve yıkıcılık kazanır.
Uzaktaki taşra, bürokratların gözündeki makbûl kente tehdit oluşturacak kadar yakınlaştıkça bir kent-taşra gerilimi de doğabiliyor. Bu gerilimin, kültür savaşları tarihi ya da siyasal katılım krizleri üzerinden çok mutandan okunsa da, o kadar merkezî olmadığını düşünüyorum. Geçişlerin devşirme kurallarına bağlanmaktan çıkması ve daha sivil alanlarda çeşitlenmesi ve daha doğrudan işlemesi çelişkiyi ortadan kaldırır. Zaten bürokratik ayrıcalıkları sürdürmenin imkânı yoktur. Çünkü bürokratik düşünüşün meşrulaştırımı, liyâkat üzerinden eşitlikçiliğin sağlamasını yapmak zorundadır. Böyle bir sağlama ise kendi açılımında bürokratik ayrıcalık iddialarını sönümlendirecektir.
Yine bu örüntü içinde kalan; ama bence daha önemli olan çelişki taşranın katarlarından arınmasıyla alâkalıdır. Kentleşme taşralılığa bulaşmış kırsallığı, topraktan mutlak kopuş bedeliyle tasfiye edecektir. Üçüncü ve son yazıda buradan devam edeceğim.
16.07.2012 Yeni Şafak































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.