“Soğuğa yiğitlik olmaz, evladım!” derdi anacığım. Çocuk aklımla bir türlü anlayamazdım bu sözdeki hakikati. Dediğini de yapardım, istemeden de olsa. Ne de olsa anaydı. Karşı gelmek, yapmam demek olmazdı. Sonra hak verdim. Hatta bizzat kendim tecrübe ettim. Kuzuları yaymak için meraya gitmiştim. Köyde kuzuları dışarı çıkarma ve yayılmaya alıştırma işi çocukların vazifesiydi. O güne efelik etmiş, kolsuz bir gömlekle çıkmıştım. Gülmez’in yamacında soğuk mu soğuk bir rüzgâr esmeye başladı. Tir tir titriyordum. Ne sığınacak bir yer ne giyinecek bir yedek elbisem vardı. Ana feraseti anlamış, ana yüreği dayanamamış olacak ki, bir kazak göndermişti anacığım. Giyindim ve “oh be, dünya varmış” dedim. O kazağın bedenimi sarışı ve adeta bana sıcak yuva oluşu hâlâ hatırımdadır. Böyle bir tecrübeden sonra “soğuğa yiğitlik olmaz” sözündeki hakikat zihnime mıhlamıştım.
Bu söz anacığıma ait değildi. Onun anası, ötekinin atası hep birbirine söylemiş, nesilden nesle aktarılmış, yaygınlaşmış ve kökleşmiş bir tecrübî hakikatti bu. Zaten böyle oluşur tecrübeler. Normal döngü içinde pek anlaşılmaz, ancak zaman zaman yaşanan tecrübelerle hakikati zihinlere kazınır.
Demek ki insanoğlu önce korunmayı öğrenmesi gerekiyor, sıhhatin kıymetini bilmeyi, hastalıktan ve kötülükten kaçınmayı, sağlam kulpa tutunmayı, güvenli alana sığınmayı…
Devamı: https://www.insaniyet.net/tecrubenin-hakikati-soguga-yigitlik-olmaz/
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.