• İstanbul 14 °C
  • Ankara 11 °C

Temel bir eser: Felsefe Dili Olarak Türkçenin Gelişim Aşamaları ve Felsefe Sözlüklerimiz

Temel bir eser:  Felsefe Dili Olarak Türkçenin Gelişim Aşamaları ve Felsefe Sözlüklerimiz
Felsefe Dili Olarak Türkçenin Gelişim Aşamaları ve Felsefe Sözlüklerimiz.

1.C 1851-1952, 2. C. 1954-1975

İz yayıncılık, İstanbul 2015

Recep Alpyağıl, yakınlarda Mustafa Namık Çankı’nın Felsefe Lügati’ni ilave ve düzeltmelerle yayınladı. Bu büyük emek sarfıyla ortaya çıkan kapsamlı yayından önce iki önemli neşre daha imza attı:

Türkiye’de Bir Felsefe Gelen-eki Kurmaya Çalışmak (2 cilt, 2010) ve

Felsefe Dili Olarak Türkçenin Gelişim Aşamaları ve Felsefe Sözlüklerimiz (2 cilt, 2015).

 

Felsefe Dili Olarak Türkçenin Gelişim Aşamaları ve Felsefe Sözlüklerimiz kitabının önsözünden bir bölümü, yapılan işin mahiyetini en uygun şekilde ifade ettiği için aktarıyoruz:

*

Türkçe bir felsefe metni okuyan herhangi birisi, örneğin realite, hakikat, gerçeklik ve doğruluk terimlerinin eş zamanlı olarak birbirlerinin yerine kullanıldığını veya bir metnin ısrarla bu sözcüklerden sadece biriyle dokunduğunu görecektir. Bu örnekleri çok temel felsefe terimleri üzerinden uzatmak mümkün:

Aksiyon, fail, eylem, edim;

Argüman, delil, kanıt;

imaj, hayal, imge;

karakter, seciye, ıra;

kozmos, âlem, acun;

metot, usul, yöntem;

problem, mesele, sorun;

rasyonel, aklî, ussal;

vb.

Anılan ilk terimler Fransızca (veya İngilizce), ikinciler Arapça, üçüncüler ise öz-Türkçe kökenlidir. Bir dilde, bir kavramı üç ayrı terimle ifade etmek, ilk bakışta bir zenginlik gibi düşünülebilirse de, daha derinlemesine yapılan bir çalışma bunun felsefe dilinin içinde bulunduğu yoğun bunalımla ilgili olduğunu ortaya çıkaracaktır. Peki, bu bunalım nasıl ortaya çıktı? Açıkçası bugünkü bunalımın kökleri epeyce gerilerde yatmaktadır. Ve eğer bunun üstesinden gelinmek isteniliyorsa, bu sürecin sağlıklı bir kavranışı da zorunludur.

***

Özellikle 1850’lerden itibaren Batı kaynaklı yeni terim ve tabirlerin Türkçede nasıl karşılanacağına ilişkin çok sayıda tartışma olmuştur. Kabaca söylersek, bir grup Arapça ve Farsça kökenli kelimeleri savunurken, bir başka grup da sade-Türkçe üzerinde ısrar etmiştir. Cumhuriyetle birlikte bu tartışma, Latince kökenli felsefe terimleri ile öz-türkçe terimler ikilemine dönüşerek devam etmiştir. Tarihsel süreçte, bu diller ve onların sunduğu kavramlar birbirleri karşısında yenişemediği için Türkçe, üçlemeli bir felsefe diline dönüşmüş oldu. Bugün telif ya da tercüme herhangi bir felsefe metnini irdeleyen bir araştırmacı, bu sorunun hâlâ devam ettiğini görecektir. Kanaatimizce bu durum, ülkemizdeki felsefe faaliyetleri için çok temelli bir sorundur. Zira felsefe, öncelikle dil içinde icra edilen ve dille inşa edilen bir faaliyettir. Başka bir deyişle, bir filozofun filozofluğu, her şeyden önce, dil içinde vücut bulan metinle ortaya çıkar. Meselenin bu yönü, elimizdeki çalışmanın ortaya çıkışına da açıklık getirecek bir muhtevadadır. Şöyle ki, bu derleme daha önceki iki çalışmamızla bütünüyle aynı çizgidedir: Türkiye'de Bir Felsefe Gelen-eki kurmaya Çalışmak: Feylesof Simalardan Seçme Metinler I-II.

Adı geçen çalışmaları hazırlarken "Lisan ve Felsefe" adlı ayrı ve özel bir bölüm düşünmüştüm. Esasında felsefede gelen-ek meselesini ele almak demek zorunlu olarak "dil" köprüsünden geçmek demekti. Felsefe, neredeyse bütünüyle dil içinde icra edilen ve dille inşa edilen bir faaliyetti. Bu yönüyle de özellikle Cumhuriyet sonrası sorulan "Niçin filozof yetiştiremiyoruz?" şeklindeki soru "Niçin, Türk dilinde bir filozof yetiştiremiyoruz?" sorusunun eşdeğeri gibiydi. Ancak, bu sorun üzerine araştırma yaptıkça, konunun felse-feye değen yönünün neredeyse bütünüyle ihmal edildiğini fark ettim.

Gerek Tanzimat döneminde dilde yapılan ıslahatlar, gerekse Cumhuriyet dönemindeki 1928 harf inkılabı ve 1932 sonrasındaki dil reformu çalışmaları Türkçede çok ciddi travmatik dönüşümlere neden olmuştu. Halen de devam etmekte olan bu sürecin ve bu teşebbüslerin felsefe diline ne kazandırdığı ya da ne kaybettirdiği, ayrıca felsefî açıdan bunların nasıl bir anlam taşıdığı hususu işlenmemiş görünüyordu. Oysa sözü edilen bu süreçler içinde felsefenin yeri diğer disiplinlerden çok farklıydı. Çünkü felsefe için "olmazsa olmaz"lardan biri dil ve onun verdiği kelimelerdir. Başka bir deyişle, felsefede kelimeler ve kavramlar olmaksızın düşünme de olmayacağından, kullanılan kavramlara ilişkin her türden reform önerisi düşünmenin seyri için de bir değişiklik anlamına gelmekteydi. Sorunun felsefe için taşıdığı bu öneme rağmen, ortada derli toplu bir çalışmanın olmayışı nedeniyle konuyu müstakillen ele almaya karar verdim. Zira öncelikle sorunun gelişimine ve dönüşümüne ilişkin fikir edinebileceğimiz toplu metinler olmalı ki, bugün bu sorunu kavrayışımız ve çözümümüz derinlikli ve de kalıcı olabilsin.

***

Peki, bu derlemenin çatısı nasıl şekillendi? İtiraf etmeliyiz ki günümüzde kullanmakta olduğumuz felsefe terimlerinin nasıl bir evrim sürecinden geçtiğinin tespitini yapabilecek durumda değiliz. Çünkü henüz felsefe sözlüklerimize dair bir arkeolojimiz yok. Oysa felsefe sözlükleri felsefe dilimizin hafızasıdır. Bu hafıza olmaksızın terimlerin ne türden bir değişim ve dönüşüm süreciyle bize geldiklerini bilmek oldukça zordur. Bu zincir tam olarak kurulamadığında, Türkçe felsefe diline ait yapılan tartışmalar bir şekilde havada kalacaktır. Bu temel nedenle, derleme Türkçe felsefe sözlüklerimiz ekseni etrafında şekillenmiştir.

Birkaç cümle de eserin alt başlığını oluşturan tarihler için söyleyelim: Acaba niçin ilk ciltte 1851-1952 ve ikinci ciltte 1954-1975 tarihleri seçildi? Hafızamızı yoklarsak bu tarihler bize ne söyler?

Ömrünü lisan felsefesine adamış bir düşünür ‘armağan sandığın şey çözmen gereken bir sorundur’ diyor. Biz de çözmemiz gereken sorunu basitleştirir endişesiyle ayrı bir “Giriş” kısmı yazmadık. Öyle anlaşılıyor ki dil koşusunda en yavaş koşabilen kazanacak.

Bu haber toplam 1399 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim