Kimi zaman, herhangi bir provokasyon amacı olmasa da insanlar, kendilerine yönelik bir "aşağılanma" sezebilirler ve ortada bir amaç olmamasına rağmen aynen, provokasyon amacı varmışçasına heyecanlanabilirler. Bu bakımdan yapılan karşı eylemin doğru değerlendirilmesi gerekir.
Provokasyonun amacı
Önce şunun altını çizmek isterim ki, elimin altında bulunan 2 farklı imla kılavuzunun birinde, "provokasyon" sözcüğü geçerken bir diğerinde, "provakasyon" sözcüğü kullanılmaktadır. Anlayabildiğim kadarıyla bu kelime "birden fazla yazışı olabilecek kelimelerden" biridir ve ben de rahatlıkla her iki biçimini kullanıyorum. Eğer ortada ciddi bir hata varsa, bu benim hatam değildir...
Eğer bilinçli olarak yapılmışsa, bir provokasyonun çok farklı amaçları olabilir.
Her şeyden önce kimi "ruh hastaları" ya da "hastalıklı beyinler" düşmanlık duydukları insanları üzmek ve onları "yaralamak" için bu türden rahatsız edici işler yaparlar. Ve eğer amaçlarına ulaşabilirlerse, müthiş mutlu(!) olurlar.
Böyle bir provokasyon sonrasında karşı taraftaki insanların yapacakları hatalar, provokasyonun amaçları arasında olabilir.
Gerçekten provokatif birtakım davranışların ortaya çıkartabileceği ölçüsüz davranışlar; provokatörlerin tam anlamıyla "ekmeğine yağ sürmek" olur.
Bunun çok örneği görülmüştür...
Son provokasyon
Yukarıda da değindiğim üzere, 14 dakikalık bu münasebetsiz filmi izlemedim. (Artık ne kadar film sayarsanız...) Ama sağdan soldan aldığım duyumlarla neler gösterdiğini, üç aşağı beş yukarı tahmin ediyorum.
Bu filmin(!) arkasındaki isimlerden biri, ünlü bir ırkçı papaz. Kendini tanrıya ve sevgiye adaması gereken bir "din insanının" bu türden işlere "bulaşması"(!) ne kadar acı. Zaten bu zatın başka sabıkaları da var...
Bu da böyle bir "din insanı" işte. Ancak bana öyle geliyor ki, bu kez amaçlarını aştılar ve bunun için bir yerlerde saklanmak zorunda kalıyorlar. Zaten provoke olan kimi İslamcı grupların bir ABD büyükelçisini öldürmeleri bunları iyice şaşırttı. Bana sorarsanız, büyük şeyler bekliyorlardı ama bunlar arasında bir ABD büyükelçisinin öldürülmesi yoktu.
Ne diyelim, bazen atalarımızın dile getirdikleri üzere: "Evdeki hesap çarşıya uymaz."
Daha sonrası...
ABD büyükelçisinin öldürüldüğünü okuduğum zaman, "Eyvah", dedim, "Şimdi bu işi uzatmak isterler mi?"
Atalarımız, "Keskin sirke küpüne zarar" gibi, "Öfkeyle kalkan zararla oturur" gibi, altın değerinde öğütler bırakmışlarsa da kimileri bunları dikkate almaz.
İşin bu aşamasında Türkiye'de bağrımıza taş basmaktan başka yapılabilecek bir şey göremiyorum. Eğer yapılan provokasyona uygun bir tavır içine girersek adamların ekmeğine yağ sürmüş oluruz. Bu denli lüksümüz yok.
Kimi İslam toplumlarındaki "ölçüsüz" tepkilere karşın, Türk halkının sağduyulu davranışı beni pek mutlu etti.
"Acaba, artık önünü ve arkasına düşünmeye mi başladık?.."
İnşallah...
18.09.2012 Bugün































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.