Türkiye'nin İkinci Dünya Savaşı sonrasında, uluslararası konjonktürün zorlamasıyla çok partili hayata geçtiği biliniyor. Acaba bu konjonktürel dalga demokrasi yönünde yükselmeseydi, 1946-1950 seçimleri ile demokrasiye doğru atılan adımlar, ne zaman atılabilirdi? Bu sorunun cevabı çok açık değildir!
Sürecin, Türkiye lehinde geliştiği kesin. Bunun iki önemli sonucu olmuştur. Bunlardan ilki; çok partili hayatın başlaması, toplumun demokrasiyle tanışması, ikincisi ise savaş sonrası Avrupa'yı yeniden yapılandırmak, kalkındırmak için oluşturulan ekonomik yardım fonundan Türkiye'nin de faydalanmasıdır.
Bu olaylardan biri, siyasi yapıyı tek parti diktatöryasından çoğulculuğa doğru dönüştürürken ikincisi de devletçi-komuta ekonomisinden kısmi bir serbestliğe geçişe imkan vermiştir. Bu bakımdan rahmetli Menderes, meselenin hem siyasi hem de ekonomik boyutunu temsil eden bir siyaset anlayışının temsilcisi olarak görülmüştür.
Yeni tarihsel denklem
Rahmetli Özal bu siyasal çizginin, "sivil toplum-piyasa ekonomisi ekseninde" evrilmesinisağlamıştır. Özal'ın ekonomideki, devletin kontrolünde olan serbestliği "sivil toplum-piyasa eksenine" dönüştürme girişimi, eğer uluslararası konjonktürde yaşanan "neo-liberalizm" dalgasının yükselişi olmasaydı, başlamadan bitebilirdi. Devletçi unsurların Özal'a, tıpkı Menderes'e verdikleri gibi "gerekli cevabı" vermekte tereddüt etmeyeceklerini tahmin etmek zor değildir.
Sonuç olarak denilebilir ki, bugün merkez sağ tarihi rolünü tamamlamıştır. Bir; ülkenin siyasal sisteminin demokrasiye evrilmesinde misyonunu yerine getirmiştir. İki; ekonomide devletin rolünü sınırlandırıp,piyasayı ön plana çıkarmıştır. Üç; bu iki sonuç sivil toplumun gelişmesini, devletin dışında bir varlık alanının oluşmasını mümkün kılmıştır.
Bugün, sivil toplumun çoğul yapısı gereği, taleplerini sadece siyaset ve ekonomiyle sınırlı olmayacak biçimde yükselttiği bir aşamadayız. Bu da köklü bir değişim talebidir.
Merkez sağın, bu köklü değişime verecek cevabı olamadığı gibi merkez solun durumu da iyice kritiktir. O halde, günümüzde yaşanan olayı; muhafazakârlık, modernleşme, demokrasi ve yeni bir konjonktür dalgası olarak küreselleşme arasında, yeni bir tarihsel denklemin kurulması şeklinde ayrıca ele almak gerekir.
12.09.2012 Bugün































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.