• İstanbul 20 °C
  • Ankara 20 °C
  • İzmir 22 °C
  • Konya 20 °C
  • Sakarya 21 °C
  • Şanlıurfa 27 °C
  • Trabzon 18 °C
  • Gaziantep 23 °C
  • Bolu 19 °C
  • Bursa 22 °C

Yasin Aktay'dan: Allah Islah etsin

Yasin Aktay'dan: Allah Islah etsin
Türkiye'nin bir askeri uçağının Suriye tarafından düşürülmesi, 16 aydır devam etmekte olan Suriye krizini hiç kuşkusuz yeni bir aşamaya getirmiş oldu.

Suriye'nin olayın hemen akabinde uçağın "kaza" ile, yani Türk uçağı olduğu bilinmeden vurulmuş olduğunu açıklaması bir yerde Türkiye ile krizi tırmandırmak istemediğinin işareti olarak görüldü. Ancak olaydaki kasıt örtbas edilemeyecek hale geldikçe, böyle bir saldırının basitçe bir kaza olarak geçiştirilemeyeceği de anlaşıldı. Bunun bir kaza süsü verilmesi, ama sınır ihlali yapmış, alçaktan uçan ve bu yüzden bir uçaksavar tarafından vurulmuş olduğu iddialarının servis edilmesi, Türkiye'yi baştan beri kendi ülkesinde yaşanmakta olan isyan hareketinin arkasındaki "dış mihrak" olarak avlamayı sağlayacaktı. Oysa, kendi hava sahasında görülmüş olsa bile bir yabancı uçağa karşı verilen ilk tepki hiç bir teamülde hemen düşürmek değil. Normalde düşürmeye karar verinceye kadar yapılması gereken bir dizi işlem vardır. Uyarmak, hava sahasının dışına itmek, dalaşmak ve kendi uçakları eşliğinde onu dışarıya çıkmaya zorlamak gibi. Bütün bunlar olmadığı takdirde düşürmek son bir tedbir olarak düşünülebilir. Oysa açık kimliği bilinen Türk uçağının bütün bu işlemler atlanarak hemen düşürülmesini kaza olarak görmek mümkün değil.

Suriye'nin bu olayla birlikte şimdiye kadar muhalefete destek veren ve her vesileyle Esat rejiminin artık gitmesi gerektiğini söyleyen Türkiye'nin, elindeki kozları görmek istemiş olabilir. Bunu da muhtemelen Esad'ın kendisi değil, füze bataryasının da teknolojisini kurmuş olan Rusya görmek istemiş olabilir. Bir yandan da maksimum yapabileceklerinin sınırına iterek, Türkiye'nin Suriye'ye karşı bütün potansiyelini görmek istemiştir. Türkiye'nin bu test karşısında hemen misilleme yapıp savaşa girmesi halinde Suriye rejiminin meşruiyet krizi bir anda Suriye ile Türkiye arasındaki mevzi bir savaş düzeyine indirgenmiş olurdu. Bu da sıfırı tüketmek üzere olan Suriye rejimi için bulunmaz bir fırsat yaratırdı.

Türkiye içinde birçok kesim böyle bir tuzağa düşmek için gerekli şahin desteğini vermekten geri durmadı. Oysa Türkiye bu olay karşısında sergilediği temkinli tutumla bu oyunu şimdilik bozdu. NATO'ya müracaat ederek sorunun Türkiye'ye saldıran Esat konusu değil, kendi halkını katlederken bölge ülkelerine de artık bir tehdit haline gelmiş dünya barışı için tehlikeli bir rejim sorunu olduğunu anlatmanın yolunu bulmuş oldu. Türkiye'nin "kaza ile düşürüldüğü" iddia edilen bir uçağı dolayısıyla Suriye'ye savaş açmasının, bir iki gün içinde edebiyatı kolay olabilir de, ne uluslararası camiaya ne de bir iki günden sonra kendi kamuoyuna bile izahını sürdürmek o kadar kolay olmaz. Oysa bu olay dolayısıyla uluslararası camiaya Baas rejiminin artık sürdürülemez olduğunu anlatma yolunda güçlü bir adım daha atılmış oldu.

Türkiye'nin Suriye ilgili genel stratejisi de Esad rejiminin gitmesidir ve bunu sağlayabilmek için doğru ve sağlam adımlar atması gerekiyor. Uçağı düşürülmüş bile olsa fevri adımlar atıp sorunu Türkiye ile Suriye arasındaki bir meseleye indirgemek gibi bir hata yapamaz. Haddi zatında Türkiye ile Suriye arasında bir sorun olmasını gerektirecek bir durum yoktur. Türkiye Suriye ile ilişkilerinin bozulmasından halen zarar gören bir ülkedir ve bu ilişkilerin düzelmesi en başta Türkiye'nin hayrınadır. Ancak Türkiye'nin Suriye ile girdiği bu kriz hali bir tercih değil bir zorunluluktur. Bunu net bir biçimde anlamak gerekiyor. Kendi halkına karşı acımasızca katliamlar yapan bir diktatörle iyi geçinilemez. Hiç bir şey olmuyormuş gibi görmezden gelerek bir ilişki sürdürse bu sefer bögenin geri kalan bütün ülkelerine bunu anlatmak mümkün olmaz. O yüzden uçak krizi gibi Türkiye'nin yüzde yüz haklı olduğu bir konuda bile Suriye'yi eleştirmek yerine Suriye ile ilişkileri Türkiye'nin fantastik ve zorlama bir siyaseti gibi göstermeye çalışanları Allah ıslah etsin diyoruz, başka bir şey demiyoruz.

İKİ YİĞİT İNSAN İÇİN: ALİ BAYRAMOĞLU VE NAGİHAN ALÇI

Allah'ın ıslahına muhtaç insanlar bir değil-iki değil. Bir de bugünlerde Habervaktim sitesinde Ali Bayramoğlu'na soy-sop üzerinden vuranlar var. Ali Bayramoğlu ne demiş, neyi savunmuş, yanlışı neymiş, doğrusu neymiş hiç bir şekilde değerlendirecek çapta bir eleştiri görmedim, duymadım şimdiye kadar. Oldum-olası soy—sop üzerinden yapılan her türlü değerlendirmeden sadece tiksinirim. Zamanında en popüler olduğu dönemlerde bile Sabatayistlerle ilgili eleştirilerle de "dönme" denilen insanlarla ilgili söylemlerde de ancak bu tiksinti düzeyinde ilgilenmişimdir. İslam'ın bu konuda belirleyici bir ilkesi varsa bu hiç kimsenin soyuyla sopuyla değerlendirilemeyeceği ve soyla-sopla değerlendirmeye kalkanların zinhar cahiliye dinine gerisin geri saplanacaklarını söylemesidir. Behey gafiller! Az şuurunuz olsa sahabenin hepsinin ya müşriklikten veya Hıristiyanlık veya Yahudilikten "dönme" olduğunu hatırlarsınız. Ayrıca, insan kendi amelinden sorumludur. Hiç kimse başkalarının günahını yüklenmez, yüklenmek zorunda bırakılamaz. Buna zorlayanlar sadece ırkçıdır ve ırkçılık da lanetlenmiştir.

Bayramoğlu'nu yazdıklarıyla ve yaptıklarıyla değerlendirdim ve entelektüel duruş, derinlik, istikamet, yiğitlik skalamda hep en yükseklerde gördüğüm şahsiyetlerden birisi. Ermeni meselesinde de Kürt meselesinde de duruşu benim için her zaman saygıyla ve ilgiyle izlediğim bir duruş olmuştur. Burada aslında onunla hep aynı düşünmediğimi hatırlatmayı da zül addederim. Onun bugünlerde kimin kuyruğuna bastığı için bu saldırılara maruz kaldığı kuşkusuz ayrıca değerlendirilmesi gereken bir konudur ama ona saldıranların bir de İslami referanslar kullanmaya kalkışması daha büyük bir zulüm. Cahiliyeyle tartışılmaz, sadece duruş sergilenir, bu da benim duruşumdur.

Aynı duruşu bu vesileyle Nagihan Alçı için de sergilemek istiyorum. Daha önce de benzer bir düzesiz saldırıya Nihat Genç tarafından maruz kalmıştı, ilgilenememiştim, ama o da bugünlerde yine aynı çevrelerden ama yine iğrenç bir biçimde kadınlığı ve namusu üzerinden bir saldırıya maruz kalıyor. Allah müstehaklarını versin. Allah'tan her şey gün gibi ortada. Ne demiş olduğunu öğrenmeye bile çalışmadım. İffetli bir kadına atılan iftira, namusunu tahkir, bir insanı esfeli safiline doğru düşüren en iğrenç günahlardan. Eminim Nagihan hanıma dokunmayacak bir çamur bu, hatta bu saldırılara maruz kaldıkça ona karşı saygım daha da artmıştır.

Allah gerisini bildiği gibi yapsın.

30.06.2012 Yeni Şafak
Bu haber toplam 553 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim