Askeri konsey, Tahrir tenhalaştıkça etkinliğini daha fazla artıracak adımlar atmaya yöneliyor. Tahrir doldukça da bu adımların bir kısmından vazgeçme eğilimine girebiliyor. Seçim sathı mailinde parlamentoyu feshetme cüretini gösteren askeri konsey devrim sürecine karşı gerçek niyet ve iradesini gittikçe daha açık ortaya koymaya başlamış oldu. Askeri konsey Mısır siyasetinde bir aktör olarak Mübarek'in gidişini sadece sembolik bir aşama düzeyinde bırakmanın yollarını arıyor. Seçim sürecinde statükonun adamı Ahmet Şefik'e açıktan destek vermekten geri durmadı. Şefik de bütün seçim kampanyasını Türkiye'den alışık olduğumuz laikçi söylemler ve "korkular" üzerinden yürüttü.
Seçimleri Muhammed Mursi'nin kazanacağı anlaşıldığında ise hem parlamento feshedildi hem de Cumhurbaşkanının bütün yetkileri budandı. Şimdi seçilen Cumhurbaşkanının neler yapabileceği hususu tam bir muamma, ama seçim kazanmış olmanın kazandırdığı meşruiyet gücü azımsanacak gibi değil. Bu gücün karşısında ne anayasadan ne de devrimin kurucu iradesinden, sadece silahından güç alan Askeri konseyin ne kadar dayanabileceğini de hep beraber göreceğiz.
Ayrıca Tahrir meydanının kendisi neredeyse anayasa kadar ayrı bir meşruiyet ve yaptırım gücüne dönüşmüş durumda. Hem "seçim sonucu" hem de "Tahrir alanı"nın bir kaç haftadır karamsar rüzgarların estiği Mısır'daki genel gidişatı belirleme ihtimalleri bir hayli yüksek.
Bu arada tabii ki, devrimin karşı güçlerinin hala vazgeçmeye tam niyetlerinin olmadığını hatırlamakta fayda var. Ama dün Star-Açık Görüş'te sevgili Nuh Yılmaz'ın çok isabetli kaydettiği gibi inatçı bir direnişle Askeri konsey sonuçlara dirense ve bunun sonucunda "İhvan bundan sonra kaybetse bile mutlaka AK Parti'nin 28 Şubat'tan sadece 5 yıl sonra gri gelmesi gibi başka bir formda ve güçlü bir şekilde geri gelecekti(r)". Askeri konseyin bu seçim sonucunu ve Tahrir meydanını arkasına almış İhvan'a karşı bu hamleyi şimdilik yapmaktan galiba vazgeçtiği görülüyor.
Kimbilir belki Türkiye tecrübesinden tam da bu aşamada faydalanacağı tutmuş ve başka bir tedbir arayışına girmiş olabilir. Ne de olsa "Türkiye modeli" sadece devrimcilere ilham vermiyor, Mısır'ın Kemalistleri çok daha eskiden beri adını koymasalar da Türkiye modelini yakından takip ve taklit ediyorlardı.
Bu arada söz Tahrir'den açılmışken, Müslüman Kardeşlerin başta fazla rağbet etmediği düşünülen Tahrir meydanının aslında ancak onların katılımıyla nihai etkisini yapabilmiş olduğu bugün daha iyi anlaşılıyor. İhvan bu konuda devrimci gençlerin bir kısmından epey eleştiri alıyor. İhvan'ın Tahrir'e ancak kendi seçtiği zamanlarda katıldığı ve katıldığında da Tahrir'in bütün kazanımlarını alıp götürdüğü yönündeki eleştiriler yabana atılır gibi değil. Ancak hesaba katılmayan bir şey var ki, o da Tahrir'in, gerçek etkisini ancak İhvan'ın katılımıyla gösterebilmiş olduğudur. Sonuçta İhvan Tahrir mitinglerini başlatmış değil belki ama o katılmamış olsa muhtemelen devrim başarılı olamazdı.
Suriye'de Esed'in direnişinden Mısır'daki askeri konseyin cesaret bulduğu ve Devrimi kaçırmaya çalıştığı anlaşılıyor. İşin kötüsü Mısır'da devrimi kaçırma girişimleri Esed'e dönüp biraz daha fazla cesaret veriyor. Mısır'daki değişimin bir adım daha Devrim'e doğru ilerlemesi bugünlerde bölgede esen karamsar rüzgarların dağılması açısından çok önemli olmuştur.
Şimdi ne diyelim, Allah devamına erdirsin.
ALİMİN HAYATI VE MEMATI
İnne lillah ve inna ilehyi raciun. Gelini-kızı, "Hilalciği" (Kaplan) çok güzel, dokunaklı yazdı "Alimin ölümünü". Ama ölümünden önce onun şiir gibi, mükemmel bir eser gibi yaşanmış hayatını yazdı. Geç bulup çabuk kaybettiğim, değerli alim, hocaefendi, arkadaşım, abim, Prof. Salim Öğüt çileli bir hastalığın ardından hakkın rahmetine kavuştu. Tanışıp hasbihal ettiğim süre içinde yiğitliğine, takvasına, ihlasına aynel yakin şahit olduğum Salim hocaya Allah'tan rahmet, ailesine sabr-ı cemil niyaz ediyorum.
25.06.2012 Yeni Şafak































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.