Bölge halkı, sivil toplum örgütleri ve kanaat önderleri tabii ki PKK'ya tepki göstermeli, sesini yükseltmelidir. Bu duyarlılığın artması temenni edilebilir, ancak toplumsal gruplar arasında bir gerilim ve çatışma sadece örgütün istediği kaos görüntüsüne hizmet eder.
Ruşen Çakır'ın dün yazdığı gibi geçmişte Abdurrahman Kurt da benzer bir yorum yapmış, KCK baskısının toplumsal patlamaya sebep olabileceğini, dindar Kürtlerin tepkisinin yükseldiğini vurgulamıştı. Özellikle bölgedeki bazı gruplarla (Hizbullah gibi) yaşanacak çatışmalar, bölgede daha derin sorunlar üretir. Mustazafder ekibinin partileşmesi veya bölgede siyasi hareket başlatması, doğal olarak PKK'nın hışmını doğurabilecek veya gruplar arasında gerilimin artmasını gündeme getirebilecektir. Geçmiş günleri unutturmaya çalışan bu grubun savunma refleksiyle tekrar benzer bir yönteme sarılması kendi açısından da, bölge açısından da sıkıntılı bir durum ortaya çıkarır.
PKK, Türkiye için öncelikli bir sorundur... Ama örgütün baskısı ve zulmü evvelemirde Kürtlerin üzerindedir, Kürtlerin yaşantısını çekilmez kılmaktadır. Bu yüzden terör örgütüne karşı tepki de öncelikle Kürtlerden gelmelidir.
Kürtlerin Türklere yönelik duygusal yakınlığı yaşanan olaylara rağmen azalmamış, aksine artmıştır. PKK'nın bir türlü başaramadığı da böyle bir ayrışma ve duygusal kopuş meydana getirmektir. Bu noktada Kürtlerin kendi içindeki durumu da önem taşımaktadır. Kürtleri iyi-kötü şeklinde sınıflandırmaya, AK Partili Kürtleri 'devşirme' olarak aşağılamaya çalışan örgütün yapmak istediği buradaki sosyal dokunun bozulması ve ikilemde bırakılan kesimlerin PKK'nın tasallutu altına girmesidir.
26.09.2012 Yeni Şafak































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.