Yedinci Mühür: Ölüm

Yedinci Mühür: Ölüm
Aristoteles, tragedyanın ödevini; acıma ve korku duygularını uyaran, insanı tutkulardan arındırma (katharsis) işlevi gören bir araç olarak tanımlar.

 Sinemadaki ölüm tasvirleri de, bu arındırma işlevine matuftur. Ölümü anlamak için ölüme tutulur kameralar. Çünkü ölüme karşı insan çaresizdir.

Ingmar Bergman’ın 1957 yapımı “Yedinci Mühür” filmi, savaştan yıllar sonra hayatın anlamını kaybetmiş bir şekilde geri dönen bir şövalyenin, Tanrı ve ölüm ile ilgili sorgulamalarına odaklanıyor. Hayatının çoğunu arayış ve anlamsız koşuşturmalarla sürdüren şövalye, artık ne varsayımlara ne de inanca sığınıyor. Tek bir arzusu var, bilmek…

Filmin teknik düzeyi, günümüz izleyicisini tatmin edecek düzeyde olmasa bile dikkate değer sahnelere sahip. Sesin ekonomik kullanımı, girift kurgusu ve kimi zaman resimler kadar ayrıntılı ve çağrışımlar barındıran grafikleri, tam bir kompozisyonu yansıtıyor. Bu durumu özellikle bir âyin sahnesinde görebiliyoruz.

“Yedinci Mühür”, var olma nimetine sonsuza dek mührü basılan ölüm hakkında farklı bir kurgu ile perdeye yansıtılmış bir film. Bergman, filmin temasını kiliselerdeki orta çağ resimlerinden ilhamla oluşturmuş gibi izleyicinin karşısına çıkarıyor. Ve ölümü bazen ağaç kesen, bazen dans eden ve bazen de satranç oynayan bir karakter olarak sunuyor ama sahnenin sonunda hep siyah pelerin içinde kireç gibi bembeyaz, ürkütücü ve dehşetli yüzü ile karşımızda beliriyor.

Antonius Black (Max von Sydow), haçlı seferlerinden yıllar sonra dönen, yaşama dair hiçbir hevesi kalmayan, Tanrı ile sık sık konuşan ve onu bilmek isteyen bir şövalye. İnançsız değil, fakat savaşın getirdiği buhranlar ve yaşadıkları, onu kalbi ile aklı arasında bocalayan biri hâline getirmiş. Tanrı ile iletişim kurmaya çalışırken gördüğümüz sekansta, Tanrı’ya, “Ey yukarıda olan veya olması gereken!” şeklinde seslenir. Antonius, inancını diri tutmak ister fakat, bunca yaşananlardan sonra zihninde şüpheler oluşmuştur. Bu yüzden Tanrı’yı görmek hatta O’na dokunmak ister.

Ölümle somut bir şekilde karşılaşan şövalye, vaktinin geldiğini bilir fakat telafi edebileceği bir yaşam için ölümü satranca davet eder. Kazanırsa hayatına devam edecek ve ölümden, Tanrı’ya ve varlığa dair sır olan bilgiyi duyacak. Fakat hangimiz ölüme mat çekebilir ki? Şövalye ölüme sorar: “Benim gibi inanmak isteyen ama yapamayanlara ne olacak? Ya inanmayan, inanamayanlar? İçimdeki Tanrı’yı neden öldüremiyorum? Onu kalbimden almak istememe rağmen… neden alçaltıcı ve acı verici şekilde içimde yaşamaya devam ediyor? Neden her şeye rağmen bu gerçeklikten kurtulamıyorum?”

Devamı: https://www.edebifikir.com/sinema/yedinci-muhur-olum.html

Bu haber toplam 317 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim